Ömer Sağlam: Arapları sevmek zorunda değiliz!

Ömer Sağlam: Arapları sevmek zorunda değiliz!

Sağlam, 'Milli Düşünce Merkezi'nin düzenlediği toplantıda konuştu.

“Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkiler, karşılıklı çıkar ilişkisinden çok, duygusal bazda oluşan ilişkilerdir. Bunun için de oldukça çürüktür, temelsizdir ve sakattır. Türk Milleti olarak; Hz. Muhammed Arap’tır, Kur’an Arapçadır, İslam’ın kutsal mekânları Arabistan’dadır ve Araplar İslam’a hizmet etmişlerdir diye Arapları sevmek ve ikili ilişkilerimizi bu zaviyeden bakarak oluşturmak zorunda değiliz. Diğer ülkelerle olan ilişkilerimiz hangi temele oturuyorsa, Arap ülkeleriyle olan ilişkilerimiz de aynı temel üzerine oturmalıdır. Sağlıklı olan da zaten bu tür ilişkilerdir. Ancak bizim diğer pek çok ülke ile olan ilişkimiz gibi Arap ülkeleriyle olan ilişkilerimiz de millilikten yoksun, hükümetten hükümete, hatta bakandan bakana değişen bir seyir izlemiştir. Onun için de Türk Milleti, bu ilişkiler sonunda sürekli zarar eden taraf olmuştur”  

Yukarıdaki sözler, Sözcü18 yazarı Ömer Sağlam’a ait. Ömer Sağlam, 7 Aralık günü CNN-Türk TV kanalında yapmış olduğu açıklamalardan sonra dün akşam da (12 Aralık Çarşamba) başkanlığını eski bakanlardan Sadi Somuncuoğlu’nun yapmış olduğu “Milli Düşünce Merkezi” isimli kuruluşta konuştu. Bazı eski bakan ve milletvekilleriyle, akademisyen ve üst düzey bürokratlardan oluşan seçkin bir topluluğa “Türk-Arap İlişkileri ve Hz. Muhammed” konulu bir sunum yapan Ömer Sağlam, yapmış olduğu konuşmada oldukça ilginç konulara temas etti. Bir saat olarak planlanan sunum, yoğun ilgi sebebiyle soru-cevap bölümüyle birlikte yaklaşık iki saat sürdü. 
 
Ömer Sağlam’ın yapmış olduğu sunumda öne çıkan bazı çarpıcı hususlara gelince;
 
- Konuyla ilgili araştırma yapan bilim ve din adamlarının ortak kanaati; Hz. Peygamber’in mensubu olduğu Kureyş kabilesinin etnik köken olarak Arap olmayıp, sonradan Araplaşan Mezopotamyalı bir kabile olduğu yönündedir. Arap kültürü içinde asimile olup Araplaşan bu insanlara “Arab’ul Müsta’rebe” adı verilir. Hemen bütün kaynaklar Hz. İbrahim’in İ.Ö. 2000-1800 yılları arasında yaşayan birisi olduğunu söyler. Hz. İbrahim, Mezopotamya’da, bugün Irak sınırları içinde kalan Ur şehrinde doğmuş, oradan önce Harran’a, arkasından Filistin ve Mısır’a gitmiş, daha sonra tekrar Filistin’e giderek oraya yerleşmiştir. Ancak Harran (Urfa) ile olan bağlantısını hayatı boyunca kesmemiştir. Çünkü kardeşi Nahor ve babası Azer oraya yerleşmişlerdi. Hz.İbrahim ve oğlu İsmail Arapça bilmiyorlardı. Süryanice, Keldanice veya Aramice dillerinden birisini konuşuyorlardı. Hz. İsmail, babası Hz. İbrahim tarafından Mekke’ye bırakıldıktan sonra öğrenmişti Arapçayı. İsmail’in soyu, onun Kahtani Araplarından Cürhümlü bir kadınla evlenmesinden gelmektedir. Dolayısıyla yaygın inanca göre; eğer Hz. Muhammed, oğlu İsmail vasıtasıyla Hz. İbrahim’e dayandırılıyorsa bilinmelidir ki; Hz. İbrahim ve Hz. İsmail, Arap değil, Mezopotamya kökenli ve Sümerli bir ailedir. Bu durumda Hz. Peygamber’e “Arap’tır” demek gerçekçi değildir.
 
-Türklerin İslamiyet’i gönüllü kabul ettikleri iddiası kocaman bir yalandır. Çünkü Türkler, İslamiyet’e, özellikle de Arap kültürüne karşı yaklaşık 300 sene direndikten sonra bu yeni dini büyük kitleler halinde kabul etmeye başlamışlardır. Eğer Türkler, özellikle de Türkeşler olmasaydı, bugün Orta Asya belki de baştanbaşa Arap kültürünün etkisinde kalmış olacaktı. Türklerin, Arap İslam ordularına yaklaşık 300 sene canla, başla direnmiş olmaları ve bunun için kanlı savaşlara girişmeleri Türkler adına bir nakısa teşkil etmez. Zira Türklerin de kendilerine göre bir inançları ve medeniyetleri vardı. Kendi dinleri ve inançları için Arap İslam ordularına karşı durmaları, yergiye değil, tam tersine saygıya layık bir davranış biçimidir. Çünkü Tükler, diğer bazı milletler gibi don değiştirir gibi din değiştiren bir millet asla olmamıştır.  
 
Aslına bakarsanız, Orta Asya’ya yönelik Arap akınları, özellikle Emeviler zamanında, İslam’ı yaymaktan öte, yağma, çapul ve ganimet amacı taşıyordu. Türkistan’ın zenginliklerini Arap dünyasına taşımayı amaçlıyordu. Bunun için de özellikle Tükler, Araplara uzun süre direnmişlerdir. Ta ki Türklere karşı Emeviler’e kıyasla çok daha yumuşak siyaset izlemeye başlayan Abbasilere kadar. Gerçi bazı Abbasi halifelerinin, Emevilere taç çıkarttıracak kimi eylemlere imza attıkları da bir gerçektir…
 
-Hz. Peygamber, çocukluğundan beri Türklerle iç içe yaşamıştır ve Türkleri yakından tanımıştır. Onun için Türkler hakkında söylediği rivayet olunan hadislerin çoğu güvenilir hadistir. Örneğin, “Türkler size ilişmedikçe, siz de onlara ilişmeyiniz. Bu Kantura oğulları, günü gelince sizin elinizdeki saltanatı söküp alacaklardır” şeklindeki hadis, tarihin akışına da uygundur. Tıpkı Maide Suresi’nin 54’üncü ayetinde bahsedilen kavmin Türkler olduğu savının, tarihin akışına uygun olduğu gibi. Osmanlı din âlimlerinden Mehmet Vâni Efendi ve Bedîuzzaman Sâid-i Nursî de da aynı kanaattedir. Her iki İslam âliminin de Kürt kökenli olmaları enteresan olmalıdır. 
 
Ömer Sağlam’ın sunum sırasında Arap âlimi El-Câhız’dan naklen aktarmış diyalog ise salonda duygulu anların yaşanmasına sebep oldu. Ömer Sağlam “Arap Âlimi El-Câhız, ‘Arap ordularını Türkler kadar titreten başka bir millet yoktur’ dedikten sonra Arap İslam Orduları kumandanı Cüneyd b. Abdurrahman ile Türkeş Kağanı Sulu Çor Kağan arasında geçen bir diyalogu şöyle anlatır kitabında” dedi ve bahsetmiş olduğu bu diyalogu şöyle dile getirdi:
 
“Hakanla karşılaştılar. Hakan’ın durumu Cüneyd’i korkutup dehşete düşürdü. Birlikleri ve ordusu onun gözüne çok göründü. Üzerinde çok fena bir tesir bıraktı. Hakan bu vaziyeti ve Cüneyd’in içinde bulunduğu ruh halini anlayınca ona şu şekilde haber gönderdi: Korkma! Ben sana bir fenalık yapmak istesem bu şekilde bir şey yapmadan yerimde durmazdım. Kuvvetlerinin eksik tarafını önceden gördüm, eğer sana galip gelmek veya bir kötülük yapmak isteseydim düşünmeye fırsat bırakmadan kuvvetlerini tozla duman ederim. Bu hileyi öğrenip de başka Türklere tatbik etmeyeceğini bilsem kuvvetlerinin ve tabyandaki eksik ve hatalı tarafı sana gösterirdim. Senin akıllı ve sülalen arasında şerefli, faziletli ve dinini iyi bilen bir kimse olduğunu duydum. Dininizi tanıyabilmek için sana dini hükümlerinize dair bazı şeyler sormak istedim. Sen bana maiyetinle gel, ben sana yalnız başıma çıkayım, şahsım için bu hususta gerekli bazı şeyleri sana soracağım. Sakın benden kuşkulanıp endişeye düşme. Benim gibi bir adama gadretmek yakışmaz. Benim gibi bir kimse önce hile ve hud’asından emin edip de sonra verdiği sözü bozan bir insan değildir. Biz işlerimizde hile yapmayan bir milletiz. Hileyi sadece harpte mubah sayarız. Eğer harp hilesiz olacak olsa hileyi harpte dahi mubah görmezdik. ”
 
Yukarıdaki sözlerin sahibi Ömer Sağlam, sözcü18 okurları ve özellikle Çankırı için gerçekten de büyük şanstır diye düşünmeden geçemiyoruz, ne dersiniz…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
11 Yorum
Önceki ve Sonraki Haberler