Sen Mehdi’yi bekle dur Çankırılım!

“Tarih tekerrürden ibarettir” cümlesinin karşılığı, yazı ailemize katılan Ömer Türkoğlu’nun “yeniden merhaba”sı olarak kaleme aldığı “1919’un Çankırı’sı” başlıklı yazı ile öylesine vücud buldu ki, 6 aydır Vedat Beki imzalı haberlerimin tamamının yarattığı etkiyi bir çırpıda 3’e ya da 5’e katladı!

En azından ben böyle düşünüyorum!

Ömer Türkoğlu’nun sözünü ettiğim yazısını okuduktan sonra böylesi bir haleti ruhiyeye bürünmemek benim için mümkün olamazdı!

Yaptığım haberlerde ve kaleme aldığım yorumlarda Çankırı’nın yolunu, suyunu, vurdumduymazlığını, bana neciliğini ve arada sırada da olsa “belgeli soygunları” gündeme taşıdıkça aldığım okuyucu daha doğrusu “kronikler”in tepkileri ile 100 yıl öncesinin Çankırı’sını anlatan satırlar sadece dil farklılığını bir kenara koyarsak çok büyük oranda benzerlik göstermekte!

Acaba neden?

Bu sorunun yanıtını vermeden önce Anadolu’daki yaygın eğitimin “nakilcilik” üzerine kurulu olduğunu hatırlatmakta fayda var! Kılcal damarları “aileye” kadar inen nakilcilik yönteminin bölgede kendisini belirgin ölçüde hissettirmesinin altında yatan nedenin de nüfus yoğunluğunun yeterli, ancak bütünün “parçalı” olmasından güç aldığını söylemeden de geçmeyelim.

Bütün bunları, yani; parçalı nüfus, nakilci eğitim ve yakın şehirler arasındaki “bağlantısızlık” bölgede yaşamak zorunda kalan insanımızı uzun yıllar süresince “kendi içerisinde geliştirdiği mantık” ile baş başa bıraktığını gözlüyoruz.

Bu süreç bölge insanının (yoğun bir bölümünde) benliğinde, iki önemli refleksi “birincil tercih” haline dönüştürmekte geciktirmeden yer tutmasında önemli bir etki yaratmıştır: Birinci refleks kurtuluşu devlet kapısında aramak. İkinci refleks ise komşu ile yarış!

Yaşanılan süreci “bulunduğunuz yerden” olumlu ya da olumsuz olarak yapacağınız değerlendirme değişkenlik gösterebilir. Ancak Ömer Türkoğlu’nun yazısının temelini teşkil eden “gönderilen mektup”u sosyolojik açıdan irdeleme gayreti göstermemize, yine yaşanılan 100 yıllık sorun “engel” olmakta!

Neden derseniz; Ömer Türkoğlu’nun yaptığı yorumlarla birlikte, benim buradan + bir “durum tespiti” (her ne kadar yapma gayretimi ortaya koysam da) gayretim daha düşüncesine bile girmeden varlığını hissettirememekte!

1919’un Çankırı’sı ile günümüzün Çankırı’sı arasındaki tek fark, olsa olsa, bugünün Çankırı’sının “kirliliği” o günleri aratır diyelim ve sevgili dostumuz Ömer Türkoğlu’nun yazılarıyla, Sözcü18.com sayfalarından “yeniden merhaba”sına “yeniden buluşmak ne güzel” diyerek “hoş geldiniz” diyorum.

*  *  *

Geride bıraktığımız Mart ayı içerisinde Sözcü18.com sayfalarında Çankırı Ticaret ve Sanayi Odası ile birlikte Odanın Başkanı Hayrettin Çelikten’in iki icraati yer aldı.

Hatırlayacağınız gibi birincisi Oda’ya “sözleşmeli avukat” olarak Ankara Barosuna kayıtlı bir ismin görevlendirilmesiydi. Ticaret ve Sanayi Odasının bu icraatini “haber” olarak sayfalarımıza taşıdığımızda, yapılan okuyucu yorumları (!) Oda’nın “ne denli rasyonel ve akılcı çözümler ortaya koyduğunu, bu icraatle verimlilik ve kazanımın arttığını” belirtiyor ve bizleri de “yermekten” geri durmadılar!

Editoryal kadroya yapılan yorumlara “sessiz” kalmakla birlikte, sıcağı sıcağına Çankırı Ticaret ve Sanayi Odasının “ikinci” icraatini sayfalarımıza taşıdık!

Bu kez, yine Oda’nın 4. Teşvik Bölgesi kapsamına alınan Çankırı ile ilgili yayımlamış olduğu bir “Yatırım Fırsatları” isimli kitabın “basım öncesi ve sonrası” sürecini okuyucumuz ile paylaştık!

Bir önceki haberimize “Oda’nın rasyonel ve akılcı icraati” penceresinden bakan yorumlar (!) nedense bu kez sahnede yerlerini almamışlardı! “Hayrettin Çelikten Fırsatları” başlığı ile verdiğimiz habere hemen hemen “yok” denecek sayıda gelen yorumlar da yine “editoryal kadroyu” eleştirir cinstendi!

Ve bir kez daha gördük ki Çankırı’nın “omurgası” yok! Omurgasız canlının ayakta kalamayacağı gibi, omurgasız Çankırı da, “kent” olabilme gayretinde bugüne kadar nasıl ki mesafe alamadı, bu yapısıyla da mesafe alması imkansız! Temel nedeni de “kişisel doğru”ların çağdaş “toplumsal doğru”larla çelişmesidir. Bu süreci tersine çeviremediğimiz sürece Çankırı’nın içinde bulunduğu sorunlardan arınarak, barındırdığı bireyine “mutluluk” vermesi hiç de kolay olmayacaktır.

* * *

Yazımın son bölümünü biraz daha sıcaklaştırmak istiyorum! Mart ayının son haftasına girerken E-80 üzerinde yaşanan kazalar zinciri içerisinde biri Aliözü köyünden, bir diğeri de Korgun’dan olmak üzere iki kardeşimizi kaybettik!

Aliözü köyünden Sefer Sürücü (30) ve ailesiyle Çerkeş’te yaşayan 19 Mayıs ÇPL öğrencisi Ahmet Gökay Öğdü (18) genç yaşta aramızdan ayrıldılar. Yaşanan bu iki acı olay, beraberinde yoğun katılımlı iki cenaze törenini bizlere gösterdi.

Doğaldır ki böylesi acı günlerde yöre insanı, nasıl ki düğününde, derneğinde, yaranında büyüklerini, daha da büyüklerini arasında görmek istiyorsa, acı gününde de bazı büyüklerini, özellikle “seçilmiş" ve de "atanmış" büyüklerini yanında, yanı başında bulmak istiyor!

Heyhat! Şehrin valisi kreşlerde beş taş oynamaktan, yurtlarda “altın sözü” vermekten fırsat bulamadığından, seçilmiş milletvekilleri ise “toplantı ve önemli görüşmelerden” bu tür olaylara zaman ayıramadığından, cenaze törenlerindeki “kalabalıklar” kendi acılarını içlerine gömerek yaşamlarını sürdürmek zorunda kalıyorlar!

Önemsiz bir ayrıntı gibi gelebilir ama, ben bir kez daha dile getirmekten imtina etmeyeceğim! Özellikle Korgun’daki cenaze töreninde, Sayın Vali Şemsettin Uzun, İl Özel İdare Sekreteri Hasan Yıldız ile birlikte Korgun – Ilgaz arasındaki yol üzerinde (mezarlığa 3-4 km mesafede) bulundukları halde Ahmet Gökay Öğdü’nün cenazesine neden katıl(a)madılar diye sormadan edemiyorum!

Atam da söylerdi, babam da! Oğlum ben sana “baş” olamazsın demedim ki!

Saygılarımla…

Not: Bir önceki yazımda şahsımı aramayan ya da mesaj göndermeyen stk başkanlarını "dedikoducu" ilan edeceğimi belirtmiştim. Ziraat Odası Başkanı Nejat Gamzeli ve Çankırı Gençlik Derneği Başkanı Bayram Polat dışında kalan stk başkanlarını üzülerek de olsa "dedikoducu başkanlar" olarak bu sayfalardan ilan ediyorum. (V.B.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.