Tatlısu kurnazlığının dayanılmaz hafifliği!

Geçtiğimiz haftayı hayli yoğun bir gündem maddesi ile geçirdiğimizi söylersem galiba biraz abartmış olurum.

"Tarihi Çamaşırhanenin gölgesinde Kuşum Aydın maceraları" başlıklı yazımda dile getirdiğim olaylara atfen tarafımıza gönderilen "tekzip" metninin içeriğine baktığımda, köşemden dile getirdiğim olayların hangi oranda "kayda değer" olduğunu öğrenme şansım gerçekleşti!

Şöyle ki; benim dile getirdiğim olaylar "tekzip" metninde yer almadığı gibi, "karşı saldırıya" geçilerek benimle ilgili "hayali" iddialar kaleme alınarak, "okuyucuma" ben şikayet edildim!

Komik bir durumdu! Bunun ötesinde "tekzip" metni öncesinde dile getirdiğim "dijital paçavra" tespitim yeterli olmamış ki, ikinci bir "paçavra"ya daha tanık oldum!

"Tekzip metnini yayımladılar, yazıyı kaldırmıyorlar! Yazının kaldırılmasını istiyoruz" (!)

Hay hay! Derhal! Şak iste, "şak" yapalım!

Ne sizlerin gündemini ne de kendi gündemimi Kuşum Aydın şahsiyeti üzerinden işgal edilmesine, bunun benim bizatihi yerine getirme gibi bir lüksüm yok! Olamaz da!

Kim ki Kuşum Aydın!

Binanın en üst kadından alt zemine inecek ne vaktim var, ne de niyetim! Ancak şunu bir kez daha belirteyim, önceki yazımda dile getirdiğim "şirket" kelimesini alarak "Benim şirketim hiç olmadı" (!) savunmasına sadece gülüp geçerim!

Doğrudur! Hangi devlet memurunun kendi üzerine "şirket" kurma gibi bir lüksü olabilir ki?

Hele hele 1996 yılında! Kurulan firma Aydın Demiröz'ün kardeşi üzerine. Firmanın adı "Demka" (!)

Demka'nın açılımını da vereyim! "Dem" Demiröz'ün kısaltılmış hali! "ka" Onu da Aydın Demiröz açıklasın!

Bunun yanı sıra; benim "şirket" dediğim olay bu! Halk dilinde şirketin anlamı, bazen "limon sandığına" kadar düşebiliyor! Hoş, ben olayı oraya kadar düşürmedim ama, yine de "Demka"dan şirket diye söz ettim! Firma ismi vermeden! A.D, bunun dahi demogojisini yapacak bir duruma düşmüş ise, vah ki ne vah!

Ne aldığım terbiye, ne de gazeteciliğim, kişilerin "özel hayatları" ile ilgilenmeme izin vermez!

Kastım da, A.D'ün "özel hayatı" değil!

Ancak, "tekzip" metni adı altında "şahsıma" karşı yapılan iftiraları da "hukuksal haklarımı" arama adına gerekli zeminlere müracaatımı yapacağımı belirteyim.

Kendisini bir kenara bırakarak, 3'üncü şahısların "avukatlığına" soyunmuş zat-ı muhterem öncelikli olarak "... gazetecilik anlayışından uzak iftira ve yalanlar ile saldırmasının kendisinin de uğradığını kabul ettiği maddi zararlara bağlandığını..." nasıl izah edeceğini doğrusu çok merak ediyorum.

Hele hele, bunun da ötesine geçen "... reklam paraları için sanal gazetecilik yapan; müvekkilime yalan ve iftiralar ile saldırarak dikkat çekmeye çalışan ve bu haberlerin-yorumların nemaları ile reklam gelirini artırma düşüncesindeki ..." cümlesinde yer alan "reklam paraları için..." kelimesini nasıl somutlaştıracağını doğrusu merak ediyorum!

Gelişmeleri yeri geldiğinde okuyucu ile paylaşmaktan imtina etmeyeceğim. Ancak bu konunun daha fazla okuyucularımı meşgul etmesine gerek görmediğim için, "şimdilik" kaydıyla konuyu kapatmayı uygun görüyorum.

REKTÖR SAVAŞ İLE YAPTIĞIM GÖRÜŞME...
Geçtiğimiz haftanın en önemli olayı, Karatekin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali İbrahim Savaş ile yaptığım "özel" ropörtaj olarak söyleyebilirim.

Yaklaşık 3 saat süresince birlikte olduğum Rektör Savaş, Üniversite ile yerel yönetim arasındaki makasın "giderek" açılmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi karşısında, ne hikmetse yerel yönetimin başı olan zat-ı muhteremden "tık" yok!

Üniversitenin hızlı bir şekilde her geçen gün büyümesi karşısında, ortaya çıkan sosyal ihtiyaçların şehir içerisinde karşılanması herhalde gazetecilerin ya da diğer kurumların işi değil!

Yerel yönetimin başı olan Belediye Başkanının gerek öğretim üyelerinin gerekse üniversite öğrencilerinin "sosyal ihtiyaçlarına" dönük mekanların açılması ve bu mekanların hizmet vermesi yönünde yaptığı (daha doğrusu yapmadığı) çalışmaların faturasını Çankırı ve Çankırılı ödemekte!

Bu durumun nereye kadar gideceğini ise sadece ve sadece Belediye Başkanının kendisi bilmekte!

Peki, bu duruma kim "dur" diyecek?

İşte bu sorunun yanıtını "ben" diyen birisi var ise, buyursun sayfalar kendisinin...

ÇANKIRI SPOR DÜŞ(ÜRÜLE)MEDİ!
Pazar günü Çankırı Belediyespor, Akçaabatspor karşısında elde ettiği 3-1'lik skor ile ligde kalmayı garantiledi.

Haftalardır yaşanan stresin böylesi bir galibiyetle son bulması beni de fazlasıyla mutlu etti. En temel sebebim de, Çankırı Belediyespor'u "bazıları" içeriden, bazıları da dışarıdan bitirmeyi başaramadı!

Dünkü maç ile ilgili ayrıntılara ulaştığımda, adeta "kanımın" donduğunu hissettim! Sizlerle de paylaşayım.

Kulübe uzun süre "başkanlık" yapan Celal Kaman'ın, diğer maçlar gibi dünkü maçı da izlediğini herkes görmüştür! Ancak, Çankırı Belediyespor, 3'üncü golü attıktan sonra, Kaman ve ekibinin staddan ayrıldığı bilgisi oldukça manidar!

Böylesi bir eylem, Celal Kaman'ın, takımın maçlarını sadece ve sadece "tek amaç" uğruna izlediğini ortaya koyuyor!

"Takım yenilsin, bizler tadını çıkaralım" (!)

Çankırı Belediyespor önümüzdeki sezon, geride bıraktığımız olumsuzlukların tek bir karesini dahi yaşamayacak. 

Ve Çankırı'da profesyonel futbol kulübünün başarısı giderek daha da büyüyecek... Önce tesisleşme... Ardından...

Çok mu çok güzel haberlerim var... Birçoğunuzun hayal bile edemeyeceği cinsten!

Bazıları istese de istemese de, sevse de sevmese de, Sevda Karaali Şireci, Çankırı'da sporun ve profesyonel kulüpçülüğün kaderini değiştirecek olaylara imzaları ardı ardına atıyor!

Galiba esas lig şimdi başlıyor... Bazılarının çok mu çok canı sıkılacak... Ama Çankırı kazanacak... Hem de tüm engellemelere karşın... Tadını çıkarın...

yazara ulaşmak için: e-mail:vedatbeki@mynet.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.