Adalet-Haber-Siyaset üçgeninde sıkışanlar

Bahattin AYHAN

Çankırı basın tarihinde, son birkaç yıl içinde adliyedeki mübaşir tarafından basının en fazla anons edildiği dönem yaşamaktayız. Birileri dozu kaçırıyor ama bu dozu kaçıranlar hak adına mı, haber adına mı adliye koridorlarına düşüyorlar!

Veya tam tersi birilerini övüp, birilerini yerden yere vurdukları için mi hakim, savcı karşısına çıkıyorlar?

Bir rahatsızlık var. Siyaset, spor, magazin ve diğer ne tür haber yaparsanız yapın haberci olarak paylaştığınızın haber ve yorumların zülfiyare dokunup, dokunmadığına dikkat etmek zorundasınız.

"Ben haberciyim, haber değeri olan her konuyu yayınlarım dönemleri" artık çok gerilerde kaldı.

Bir iki örnek vereyim: Silivri, yumurta atan öğrenciler…..sanırım yeterince konuya açıklık getiriyor. Öyle ki demokratik hakkınızı bile kullanamıyorsunuz veya kullandırtmıyorlar.

Maalesef adalette bir takım sıkıntılar var, hem de can yakıcı ve can alıcı. Torba yasalara eklenen maddelerin haddi hesabı yok. Hukukçuların bu maddeleri "takip edeceğim" diye başları dönüyor.
 
Dünün suç olanı bugün olmuyor veya tersi bugünün suç olanı geçmişte olmuyor. "Türk'üm" demek geçmişte şandı, şerefti, gururdu. Günümüzde ise ırkçılık suçu oldu. Buyurun cenaze namazına.
 
Silah taşımak suçken, bugün "silahını bırak da git" denilebiliyorsa burada bir sıkıntı, çarpıklık var. Buna hakim ne yapsın, savcı ne yapsın.
 
Basın için de benzer konular geçerli. Siyasetle adalet iç içe veya daha güzel bir ifade ile siyaset adaletin üzerindeyim derse, haberciler burada ikilem arasında kalıyor ve tercihlerini ya habercilik yönünde belirliyor veya tam tersi "çalıyı dolanayım" mantığı ile hareket ediyor. Bu da habercinin tercihi. Ya hamama girip terleyecek ya da hamamı bırakıp ‘’"Yandım anam"’’ diyerek peştamalla sokağa fırlayacak.
 
Siyasetçi ve gazeteci ikilisi hakkında bilinen ön yargılar var. Eğer okuyucu tarafından peşin yargı içinde değerlendirilmişseniz ağzınızla kuş yutsanız bu yargıyı silemezsiniz. Hatanın bedeli hep ağır olur.
 
"Çankırı’'da olan bitenler basına yansımıyor" diye şikayet ediyoruz. Bunun nedeni yukardaki satırlarda açıkça ortada gözüküyor. Haberci; Yapacağı bir haberin adalete intikal edeceği endişe ve korkusunu yaşarsa elbette ki olaylar basına yansımayacaktır. Birkaç yürekli ortaya çıkıp bunu aşarsa karga misali burnu pislikten kurtulamayacaktır.
 
Habercilerin hiç mi suçu yok?
 
Öncelikle siyasi kavga içinde olmak ve taraf olmak gibi bir handikapa düşenler maalesef bunun bedelini hak etmeseler bile ödemek zorunda kalıyorlar.
 
Adalet-haberci-siyaset üçgeninde barışa ihtiyaç var. Bu barışın sağlanmasını da  vereceği kararlarla hakim ve savcılar olacaktır. Önlerine gelen dosyaya "mutlaka ceza verilmeli" şeklinde değerlendirme yerine, habercilerin kabahat ve suçlarından doğacak anlaşmazlıklarda bir eğitimci, terbiye edici, barıştırıcı yönü seçmeleri arzulanır. Ceza ise en son düşünülmesi gerekir diyorum. Çünkü toplumun huzuru ve geleceği adaletin elindedir.
 
Adil adalet, adil yargı toplumu huzura ve refaha kavuşturur. Yargı mensupları bu bilinçte insanlardır. Yeter ki kendilerine her hangi bir baskı yapılmasın, hür iradeleri ile karar verebilsin. Saygı ve sevginin olduğu yerde kavgaya yer yoktur.
 
"Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister." (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.