Bir tuhaf bayram...

Can PULAK

Farklı ve buruk bir bayramı geride bıraktık. Heyecanı, harareti ve canlılığı giderek azalan bir bayram…

Bayramlaşmayı (ne haber)e çeviren merak yada hal hatır sorma kutlamalarına döndüren bir toplum haline geldik. Köylerdeki durumu tam bilemiyorum ama kentlerdeki görüntü böyleydi. Eskinin o dikkatli, düzgün ve temiz giyimli insanları yoktu ortalıkta. Bayram giysileri tarihe karışmış olmalı. Tatil bölgelerinde de esnafı memnun edecek bir tablo çıkmadı ortaya. Sahil restoranları, plajlar ve kafeler doluydu. Büyük oteller ve tatil köyleri, apartlar ve pansiyonlar kalabalıktı. Ama kuru kalabalık gibiydi sanki. Varlıklı kesim hariç, rahat para harcayamayanlar çoğunluktaydı.

Bakmayın ülkedeki trafik yoğunluğuna. Uzun tatile rağmen, eskinin çok uzun araç kuyruklarına rastlanmadı bazı bölgelerde. Benzin ve mazot öylesine pahalı ki, çok aile gidemedi memleketine. Seferdeki otobüs sayısı bile, geçen bayrama göre yarıya düşmüş. Kurban satışları da bozuk ve sağlıksız ekonomiden nasibini almış sayılır. Nitekim bu yıl öyle fazla kurban kesilmedi. Cılız bir koyuna 3-4 bin lira veremedi inançlı insanlarımızın çoğu. Yardım kuruluşlarına yapılan kurban bağışları da, beklenenin çok altına düşmüş.

Televizyon haberleri de bir alem... İktidarı destekleyen televizyonlar, camilerin tıklım tıklım dolduğunu, eldeki tüm kurbanlıkların kesildiğini ballandıra ballandıra anlatıp durdular. 3-4 muhalif televizyon ise, camilerde ve bayram namazında eski canlılığın olmadığını, kurbanlıkların çoğunun ise satılamayıp elde kaldığını duyurdular millete. Neye inanacağımızı şaşırdık. İktidar televizyonlarına bakarsanız, ortalık güllük gülistanlık. Öyle pembe tablolar çiziyorlar ki, acaba başka bir ülkeyi mi anlatıyorlar diye şüpheleniyor insan. Muhalefete göre ise bittik, mahvolduk, perişanız. Yahu zaten moralleri sıfırlamış durumdayız. Bari bayramda güzel şeyler söyleyin millete...

Sadece bayram değil, havalar da bir tuhaftı bu yıl. Şiddetli rüzgar, geceleri düşen ısı tatile çıkanları çok şaşırttı. Buz gibiydi deniz. Neyse birkaç gün sonra bir miktar ısındı da, yüzmenin tadını çıkarabildi millet. Şimdi Afrika sıcakları geliyor, o rüzgarı, geceleri o serinliği çok arayacağız. Sert rüzgarlar yine körükledi yangınları. Datça’nın o muhteşem ormanları büyük zarar gördü. Çeşme Alaçatı yangını da çok korkuttu. Ne kadar önlem alırsak alalım, önlemler akılcı ve devamlı olmadıkça orman yangınlarını durduramayız. Bunca felaketten ders almayı da bilmiyoruz. Bu yıl kiralanan uçaklar denizden su alamıyor. Dalaman havaalanına gidip deposunu dolduruyor, sonra onca yolu katederek Datça yangınına su püskürtmeye çalışıyor. Olacak iş mi Allah aşkına?

Bu ülkede kimse hesap vermiyor, sorumsuzluğun ve zamanında önlem alamamanın, işini iyi ve doğru yapamamanın cezası yok Türkiye’de. Ormanlar cayır cayır yanıyor, işinin ehli olmayan bakanlar, genel müdürler filan rahatlıkla oturuyorlar koltuklarında. 5 yıldır Orman Genel Müdürlüğü yapan zat, ormanlarımızdaki büyük kayıpların baş mimarı. Bunu ben söylemiyorum, iktidar partisinin Orman mühendisi milletvekilleri komisyonlarda, toplantılarda açık açık söylüyorlar. Türkiye son yıllarda yangından daha büyük kayıpları, "seyreltme" adı altında yapılan orman kesimlerinde verdi. Bakanlık bütçesini güçlendirmek için kesip duruyorlar genç ormanları.

Uzun bayram tatilinde orman yangınları kadar kadın cinayetleri, doktor cinayetleri, hastane baskınları ve salgın hastalıkta tırmanış gibi üzücü gelişmeleri de yaşadık. Bunlarda da hesap veren, doğru dürüst savunma yapan yoktu ortalıkta. Kadınlar ve doktorlar hala öldürülüyor da, İçişleri ve Sağlık Bakanları sanki hiçbirşey olmamış gibi yerlerinde oturmayı sürdürüyorlar. Asayişten sorumlu İçişleri Bakanı, kendi konusuyla ilgili tek laf etmezken, partisinin ve genel başkanının propagandasını yapıyor. Ben yetkili sözcü İbrahim Kalın’ın ve AKP sözcüsü Ömer Çelik’in yerinde olsam, her vesileyle işlerini ellerinden almaya kalkışan Süleyman Soylu’ya tepki gösterir, hemen istifa ederdim. Onlar öyle yapmıyor, İbrahim Kalın yedek Dışişleri Bakanı gibi dış konularla uğraşıyor, Ömer Çelik ise sessizliğini ısrarla sürdürüyor.

Peki Sağlık Bakanı'na ne demeli? Covid-19 yine başımıza musallat oldu, yine çok tırmandı vakalar. Hastanelerde yer yok diyorlar. Millet aşı olsun mu, beklesin mi, elimizde aşı var mı yok mu? Kamu oyunu kim bilgilendirecek? Hala doktorlar öldürülüyor, hastaneler basılıyor, sağlık kurumlarımızda sürekli terör estiriliyor. Durumları düzeltilmeyen çok sayıda doktor devlet hastanelerinden istifa edip özel hastanelere geçiyorlar. Millet randevu alamıyor devlet hastanelerinden. Kalp, onkoloji (kanser) beyin gibi çok önemli hastalıklara sahip hastalar aylardır randevu bekliyorlar. Üstelik bunların ilaçları da artık kolay bulunmuyor piyasada. Sağlık sisteminin çöktüğünü herkes görüyor da, bir tek Sağlık Bakanı ve onu o makama layık görenler fark edemiyor olmalılar durumu. Hal böyleyken Sağlık Bakanı hala nasıl oturuyor o koltukta ve nasıl kayıtsız kalabiliyor bunca olaylara?

Dolar-Euro savaşı ve tırmanışı Bayramda da sürdü. Hatta eşitlendi iki para. Dolar Euro’nun uzun yıllar süren fiyakasını bozdu. Böyle giderse doların kıymeti daha da artabilir. Bakalım millet şimdiye kadar Euro'yla satışa çıkardığı ev ve arsalarını dolarla mı satacak, göreceğiz. Ev fiyatları ve kiralar uçtu adeta. Bodrum’da 10 bin liranın altında kira yok. Bu yüzden emekliler şehirdeki evlerini kiraya verip, Mumcular’ın köylerine taşınıyorlar. Orada bile kiralar 2500-3000 lira... Semt pazarları da iyice pahalandı. 40 liraya erik-kiraz, 15-20 liraya domates, 15 liraya patates satıyorlar. Marul 10 lira, bir demet maydanoz bile 7-8 liraya çıktı. Allah millete acısın. Fiyatların böylesine tırmanmasının haklı sebepleri olduğu kadar, kontrol edilemeyen fırsatçılığın da rolü var.

Bunca olumsuz haberden sonra, bir de piyasaları geçici olarak rahatlatacak bir haber vereyim sizlere. Sabah yürüyüşü yaptığım çok önemli ve değerli bir dostum, birkaç güne kadar 55 milyar doların Hazine'ye gireceğini fısıldadı kulağıma. Kim olduğunu sormayın, çok yetkili ve de önemli bir dostum. Bu paranın 20 milyarı Suudi’lerden, 15 milyarı Katar’dan, 10 milyarı Birleşik Arap Emirliği'nden (Dubai), 10 milyarı da Rusya’dan geliyormuş. Haydi hayırlısı, karşılığında ne vereceğiz, yine neyimizi satacağız bilemiyorum ama para geliyor işte...

Bu arada bir iyi haber de turizmden gelebilir. İç turizm ekonomik nedenlerle pek parlak değil, bayram tatilinden sonra kalabalıklar azalabilir ama, dış turizm fena gitmiyor. Eskisi kadar olmasa bile, geçen yılın rakamlarını yakalayabiliriz.

Dilerim öyle olur...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.