Çankırıda kara kış, Avlakta bahar

İsmail YILMAZ

22 Ocak saat 16:00 ve telefonum çalıyor. Telefondaki ses tecrübeli bir avcı büyüğümüz tarafından işletilen ve Çankırı’da sadece iki tane olan av bayilerinden birinde beklendiğimi söylüyor. Arayan, avda kader birliği yaptığım çarşamba günleri avcıbaşım, hafta sonu avcıbaşı yardımcımız olan Fatih Bey. Ertesi günü cumartesi ve ava gidilecek bu önemli randevuyu kaçırmamak lazım.

Şehir merkezinde öğle saatlerinde başlayan kar yağışı etkisini artırmış, Çankırı cadde ve sokakları özlenen beyaz elbisesini giyinmiş, insanlar yağan bu karın tadını çıkartmak yerine evlerine biran önce gitme telaşıyla adımlarını hızlandırmış görünüyor. Bu koşuşturmaca nedendir? İnsanlar bu kadar acele ederek şu kısacık hayatta hangi meseleyi bitireceklerdir? Sonuçlandırdıkları her meseleden sonra çözüm isteyen başka bir tanesi ile karşılaşmayacaklar mıdır?

Kendimce sorduğum bu sorulara kafamda cevaplar bulmaya çalışırken, her adım atmamla ayakkabımın altında ezilen karın çıkartmış olduğu o büyülü ses, bana anlatılmaz şekilde farklı bir huzur ve keyif veriyordu.

Benim acelem yoktu ve ayaklarımın altında oluşan bu sesi ruhuma adeta kazıyarak av bayiinde Fatih ve Ali Osman Bey ile buluştum.

Hepimizin gözlerinin içi gülüyordu. Neşeliydik.

Neşeliydik, çünkü; kar yağışı ördek avı için uygun zemin hazırlayacağı konusunda fikir birliğindeydik.

Neşeliydik, çünkü; beraber avı ve avlağı paylaşacaktık.

Neşeliydik, çünkü; tenefüs edeceğimiz havayı, çayımızı, yiyeceğimiz lokmayı payla-şacaktık.

Neşeliydik, çünkü; belki de kendimizi en iyi ifade edebildiğimiz ve huzur bulduğumuz doğayı paylaşacaktık.

Cumartesi günü yapacağımız avla ilgili koordinasyonu ve av için alınacak malzemeleri belirledik. Tatlı bir sohbet eşliğinde av bayiinde eksik bir kaç malzememizi tamamladık ve sabah buluşmak üzere vedalaştık.

Hafta sonu yapılacak olan açık lise sınavlarında görevli olan eşimi, görevli olduğu okula bıraktıktan sonra sür’atle eve dönüp av kıyafetlerimi giyerek saat 10:00’da buluşmak üzere kararlaştırmamıza rağmen, 09:30’da yağan kardan etkilenmemek için oturduğum binanın birinci kat çıkıntısının altında buluyorum kendimi.

Gece süresince yağışa ara veren kar, sabah saatlerinde tekrar etkili olarak yağmaya başlamış durumda. Yoldan geçen insanların bana bakarak “Kafan mı kırık kardeşim? Bu soğukta ne işin var avda? Git sıcak evinde otur” dediklerini duyar gibiyim. Avcı olanlar bilir ki av vakti geldi mi bir avcının ava gitmesine çok büyük bir engel yoksa “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz” cümlesi geçerlidir.

SADECE AVCI DEĞİLİZ!
Karşımda zor iklimler için imal edilmiş bir Niva ve içinde benim halime gülümseyen dört sima, attığım kartopundan dolayı kafalarını eğmek zorunda kalıyor. Malzemelerin yerleştirilmesinden sonra aracın istikametini avcıbaşımız Mehmet Beyin isteği doğrultusunda Ankara yolundan Kızılırmak ilçesine çeviriyoruz.

Mehmet Bey ve Ali Osman Beyin eski av muhabbetleri İskilip yol ayrımı ile Dedeköy arasındaki hemzemin geçide geldiğimizde istemeyerek son buluyor. Hemzemin geçitte bulunan bariyerlerden bir tanesi yola doğru eğilmiş ve tek şerit yola kapanmış durumda. Özellikle hafta sonu olması itibari ile çok işlek olan bu yoldan geçen araçlar için mevcut durum çok büyük bir tehlike arz etmekteydi.

Biz avcıları görünce katil gözüyle bakan ve bizim yaptığımızın bilinçli bir hasat olduğunu ifade etmemize rağmen bir türlü anlamak istemeyenler, nedense yolu kullanan bir çok kişinin hayatına malolabilecek böyle bir “tehlikeyi” görmezlikten geliyor ve yanından dolaşarak geçmeyi tercih ediyorlardı!

Hemen emniyetli bir şekilde aracımızı park ederek yolun ortasındaki bariyeri kaldırmaya çalışırken, diğer yandan da ilgilileri arayarak buradaki tehlikeli durumu kendilerine aktarıyoruz. Çünkü bizler için insan hayatı yaptığımız işten daha önemliydi.

NEDEN BİR "TRAP ATIŞ POLİGONUMUZ" YOKTUR Kİ!
Avlanmak için ilk durağımız Terme Çayı. Ben, Mehmet ve Ali Osman Bey yukarıdan parlatma avı yapmak için yürümeye başlıyoruz. Fatih Bey ise gelecekte milli bir “trap” atıcısı olacağından emin olduğumuz ve aynı zamanda adaşım olan oğlu İsmail ile beraber alt taraftan yürüyüşe başlıyor. Amacımız birbirimizden ürken ördeklere uygun atış imkanı bulabilmek. Bu avda İsmail’in bulunma nedeni, ileriki yazılarımda değineceğim üzere Çankırı’da, diğer bir çok şehirde olmasına rağmen trap atış poligonunun olmaması ve fırsat bulursak av molası esnasında babası Fatih Beyin de yardımı ile antrenman yapmasıdır.

Av esnasındaki görevi ise; "Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi, oğlan babadan öğrenir sohbet gezmeyi" felsefesinden hareketle babasını ve bizleri izleyerek avcılığın yazılı olmayan kurallarını ve etiğini gözlemlemesi ile birlikte biraz da babası Fatih Beye yardımcı olmasıdır!

"BEHRİ" ÖRDEK İLE SAC KAVURMA...
Şiddetli kar yağışı altında atış menzilinden uzak kalkan bir miktar ördek içerisinden Mehmet Bey bir tane “Behri” cinsi ördek düşürmeyi başarıyor ve 12:30 civarında aracın yanında toplanarak mola veriyoruz. Islanmış olan giysilerimizden kurtularak öğlen yemeği hazırlıklarına başlarken kar yağışı da tamamen duruyor ve güneş bulutların arasında kendisini gösteriyor. Ali Osman Bey sac kavurma üzerinde, bütün hünerini sergilerken biz de kendisine yardımcı oluyoruz.

Keyifle yenilen yemek ve içilen çayın arkasından İsmail’in trap atış şovunu ilgi ile seyrediyoruz. Öğleden sonraki avımız için aracı yerleştirerek 15:00 civarında Kızılırmak çeltik tarlalarına doğru yola çıkıyoruz. Aracın içerisinde Çankırı’da “trap” ve “skett” atıcılığına karşı sorunların muhakemesini yaparak yolun nasıl bittiğini anlayamıyoruz. Ve nihayet av yapacağımız çeltik tarlalarında yerimizi alıyoruz.

Hava kararıncaya kadar yaklaşık olarak bir saatlik vaktimiz bulunmakta. Çankırı’ya yağan kardan Kızılırmak ilçesi nasibini almamış ve bulunduğumuz bölgede açık bir hava var. Fatih Bey benim solumda, Mehmet Bey sol arkamda, Ali Osman Bey sağ arkamda ve Mehmet Beyin daha gerisinde olmak üzere bekliyoruz. Mehmet Bey ile göz irtibatımız olmasına karşın, Fatih Bey ve Ali Osman Bey ile göz irtibatımız yüksek kamışlardan dolayı kesilmiş durumda. Herhangi bir emniyetsizliğe sebebiyet vermemek için onlarla da ses ile irtibatlaşarak yerlerimiz hakkında belirleme yapma gereği duyuyoruz.

İlk silah sesi Fatih Beyden geliyor ve duble bir atış yapıyor. Ne cins bir ördeğe atış yaptığını düşünürken sol tarafımdan üç tane “Behri” kanat kırarak önüme konmak için yaklaşıyor beni görmeleri ile de sağıma doğru geçip yükselmeye başlıyorlar. Bu esnada bir tanesini gözüme kestirerek ilk atışımı gerçekleştiriyorum. Patlama sesi henüz kulaklarımda hissedilirken havada uçuş düzeni bozulan ördek, toparlanmaya çalışıyor ve yaralı bir hayvanı göndermemek düşüncesiyle aynı ördeğe ikinci atışımı yapıyorum. Havada sönen kanatlar, ördeğin yanlarına düşerken hızla irtifa kaybederek 15 metre kadar ileriye çeltik tarlasındaki su birikintisine suyu iki tarafa yararak düşüyor. Bu sefer de avıma kavuşmuştum. Tamamen kendi isteğimizle katlandığımız bunca zahmete, çamur ve soğuk havaya rağmen mutluydum. Adrenalin denilen o garip salgı yine beni esir almıştı ve bu durum da her şeye değerdi.

Havanın kararmaya başlaması ile avın bittiğini belirten Mehmet Beyin sesi duyuldu. Aracın yanında bulunan İsmail bizi gülümseyerek karşıladı. Biz çeltik tarlalarının içinde iken aracın yanında beklemek bir avcı adayı olarak onu heyecanlandırmış ve meraklandırmıştı. Fatih Bey de bir tane dişi yeşilbaş ördek vurmuş, hepimizin çizmeleri kasıklarımıza kadar çamura bulanmıştı. Kısa bir fotoğraf çekimi ve temizlikten sonra araçtaki yerlerimizi alıp yola koyulduk. Terme Çayında kendimizin ve aracımızın esas temizliğini bitirdikten sonra bardaklarımızdaki kahvenin buharı gecenin ayazında çoktan tüter durumdaydı.

Sıcacık kahvenin rehaveti ve günün yorgunluğu ile kendimizi, aracımızın yakıt ikmali için Çankırı girişinde aynı zamanda şehirler arası yolcu otobüslerinin de mola vermek için kullandıkları bir tesiste buluyoruz. Bunca zahmete, yorgunluğa, soğuk ve yağışlı havaya, çamura değmiş miydi? Bu sorunun tek yanıtı olabilirdi: Evet değmişti. Doğada olmak her şeye değerdi. “Çankırı’da kara kış varken, avlakta baharı yaşamak” her şeye rağmen her daim çok mu çok güzeldir.

BU DEFA BEN AV'LANDIM GALİBA...
Bütün avcılara kazasız rastgele derken; Sözcü18.com sayfalarına geliş sürecimi ve bugün için taşıdığım duyguları sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Ava giderken avlanmak” ifadesi bu sefer benim için geçerli oldu. Av ve doğa ile ilgili bir çok yazı ve makaleyi heyecan ile okurken, hiç aklımda olmadığı halde Sn. Vedat Beki Beyin önerisi doğrultusunda kendimi bu mümtaz aile içerisinde şahsıma ait “rastgele” köşesinde buldum. İyi bir okur olmaya çalışırken bu aile içerisinde yazar olmaya çabalamak benim için çok gurur verici.

Bu güne kadar yurdumuzun bir çok bölgesinde hem kara avcılığı, hem de tatlı su olta balıkçılığı yapma fırsatım oldu. Her avlandığım bölgede yasaların biz avcılara izin verdiği tür ve miktar ölçülerinde avcılık yaptım ve gelecek nesillerin de bu coğrafyanın av zenginliklerinden yararlanma fırsatlarının elinden alınmaması için doğaya ve av’a azami ölçülerde dikkat ve saygı gösterdim.

Avcılığı yasal çerçevede doğru olarak yapmaya çalışan avcı büyüklerimden istemeden de olsa yapabileceğim hatalarımdan dolayı şimdiden özür diler, onların pozitif yönlendirmelerinin benim için her zaman bir ışık olacağını belirtmek isterim.

Bu köşede kara avcılığı, tatlı su olta balıkçılığı ile ilgili yapmış olduğum avlarımı anlatırken aynı zamanda da kampçılık ve avcılık ile ilgili pratik ve yararlı olacağını umduğum bilgiler vermeye çalışacağım. Bu vesile ile Sözcü18.com ailesine en içten duygularımla “hoş bulduk” diyorum.
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.