CUMHURİYET Halk Partisi'nin (CHP) çağrısıyla, Ankara Tandoğan’da "Vesayet değil, siyaset! Kayyuma, darbeye hayır!" sloganıyla miting düzenleniyor.
MANSUR YAVAŞ: BELEDİYELERİ KAZANDIK, GENEL SEÇİMDE DE AYNISI OLACAK
Yarın Ankara'da görülecek Kurultay Davası öncesi düzenlenen mitingde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş yurttaşlara seslendi.
Yavaş konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
"Bugünkü en büyük mitingimiz olması nedeniyle belki daha önce bir iki defa toplandık ama fırsat bulamamıştım. 2019’dan 2024’e kadar Ankara halkıyla birlikte çalışarak, hep beraber yöneterek, şeffaf yöneterek, katılımcı bir yönetim anlayışıyla beş yıl boyunca hizmet ettik. Yaptığımız belediyecilik doğru bir belediyecilikti. Unutulan halkçı belediyeciliği yeniden tesis ettik ve her tarafa adalet getirdik ve beş yılın sonunda bütün engellemelere rağmen Ankara’da oylarımızı yüzde 60’a, 3 olan belediye sayımızı da 16’ya çıkarttık. Ve mecliste de çoğunluğumuzu sağladık. Dolayısıyla yapılan engellemelere Türk halkının, Türk milletinin nasıl cevap verdiğinin örneği Ankara oldu. Bunu neden söylüyorum? Şimdi hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin, muhalefet belediyelerinin engellenmesinin sonu da en erken zamanda yapılacak seçimde mutlaka aynısı olacak. Hem mecliste muhalefet çoğunluğu sağlayacak hem de inşallah herkesin adaletinden güven duyduğu, sokaklarda özgürce gezdiği, gece kapısı üçte çalındığı zaman 'Herhâlde sütçü geldi' düşüncesinden başka hiçbir düşünceye sahip olmadığı güzel günlere hep beraber erişeceğiz inşallah.
İstediğimiz adalet. Başta Ekrem Başkan olmak üzere belediye başkanlarımız tutuklu. İddianameler hâlen hazırlanmadı. Bazı tutuklulukları anlamak mümkün değil. Çünkü tutukluluk istisna, tutuksuz yargılanma olması gereken şeydir. Hukukun genel kuralı budur. Bunlar tersine işliyor şu anda. Yine rahatsız olan belediye başkanlarımız var. Tahir, Muhittin Başkan dâhil bunun adı artık eziyetten başka bir şey değildir. Bu devlete biz evet bu devlete biz anayasayla bazı yetkiler verdik. Ancak tutuklanan bir kimse, belediye başkanı değil ne olursa olsun onun sağlığı, hayatı artık adalete emanettir. Dolayısıyla öncelikli olarak derhâl hepsinin tahliye edilmesi ve duruşmalarının da şeffaf bir şekilde yapılmasını talep ediyoruz.
'GÖKÇEK' TEPKİSİ: HIRSIZA HIRSIZ OLDUĞUNU UNUTTURURSAN...
Bizler de Ankara’da eski döneme ait birçok yolsuzluk dosyası verdik. Bazı yargılanan bürokratlar da var. Bugüne kadar hiçbirisi tutuklanmadı. Hakkında iki tane kitap yazılacak dolusu yolsuzluk yazılan bir belediye başkanı hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Dolayısıyla, bakın basit bir örnek vereceğim. Ailece Ankara’ya çökmüşler. Eşinin vakfına onlarca otopark, gayrimenkul gelir getirsin diye verilmiş uzun süreliğine. Oğlunun birine televizyon, birisine futbol takımı verilmiş. Bunların da finanse edilmesi için yönetim kurulundaki insanların birçoğuna ihaleler verilmiş.
Geçenlerde Veli Ağbaba Meclis’te açıkladı. Hayatı boyunca 5 kuruş para kazanıp vergi vermemiş olan oğlu, ona Sayın Genel Başkanımız güzel bir lakap taktı. Bu çocuk hayatı boyunca çalışmamış, 600 milyonluk bir villa yapıyor. Villanın arsası, belediyenin parklarındaki birçok işletmeyi verdikleri şahıs. Yine inşaatı yapan şahıs da belediyeden bol miktarda iş almış, ihale almış şahıs. Bunlar adeta görmezlikten geliniyor ve yüzsüz bir şekilde diyor ki: '400 milyona istediğine veririm.' Yani artık utanma, arlanmayı da bir kenara bırakmışlar. Zaten meşhur bir söz var: Hırsıza hırsız olduğunu unutturursan gelir size akıl vermeye, temizlik taslamaya çalışır. Bu nedenle hukukun, adaletin herkese eşit işlemesini istiyoruz."
Mitingde daha sonra CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Silivri’deki hücresinden yolladığı mektup okundu. İmamoğlu, CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol tarafından okunan mektubunda şunları söyledi:
"Cumhuriyetimizin başkentine, bağımsızlık mücadelemizin merkezine, Ankara’nın güzel insanlarına, Mansur Başkanımın hemşehrilerine selam olsun. Değerli hanımefendiler, beyefendiler, kıymetli gençler, sevgili çocuklar… Sizleri Silivri’deki hücremden özlemle, hasretle selamlıyorum. Hepinizi birer birer kucaklıyorum. Vatan, cumhuriyet, bağımsızlık aşkı olan herkes için Ankara çok özel bir şehirdir. Ankara, Cumhuriyettir. Ankara, bağımsızlıktır. Ankara, demokrasidir. Ankara direniştir. Ankara, milli iradenin kalbidir. Ankara, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Milletçe, Cumhuriyet yolculuğuna Ankara’dan çıktık. ‘Ülke, Saray’dan değil Meclis’ten yönetilsin, bir kişinin değil milletin dediği olsun’ istedik. Milletin bu kararını içine sindiremeyenler, kendisini milletin iradesinin üzerinde görenler tarihin her döneminde oldu. Milletimiz, onların hepsine hadlerini bildirdi, yine bildirecek."
"DEVLETİMİZİN İTİBARINA, MİLLETİMİZİN BİRLİĞİNE, KARDEŞLİĞİNE BÜYÜK ZARARLAR VERİYOR"
"19 Mart Darbesi’nden bu yana demokrasi tarihimizin en büyük ve milleti daha da yoksullaştıran en ağır maliyetli siyasi operasyonuna karşı mücadele veriyoruz. İktidarın yargı ve kayyımlar eliyle kendi iradesini millete dayatma politikası; demokrasimizi, ekonomimizi aslında milletin ekmeğini baltalıyor. Devletimizin itibarına, milletimizin birliğine, kardeşliğine büyük zararlar veriyor. Milleti hiçe sayan bu anlayış yüzünden, benim vatandaşım her sabah daha yoksul, daha güvencesiz, daha belirsiz bir hayata uyanıyor. İnsanımız, onların yarattığı kriz ve kaos siyaseti yüzünden artık nefes alamıyor. Yalnız Cumhuriyet Halk Partililere değil, tüm muhalif kesimlere yönelik büyük bir kuşatma var. İktidar, önümüzdeki seçimi, yargı eliyle, bugünden kazanmanın yollarını arıyor. Kurdukları masada, kendi belirledikleri rakiplerle yapılacak, göstermelik bir seçime milletimizi razı etmeye çalışıyor. Bu amaçla, önce milletin seçilmiş temsilcilerine diz çöktürmeye çalışıyorlar. Başaramayacaklar. İl Başkanımız Özgür Çelik İstanbul’da, Genel Başkanımız Özgür Özel tüm Türkiye’de partimizin mücadelesini onurlu, meşru ve güçlü bir şekilde yürütmeye devam edecektir."
"BİRLEŞE BİRLEŞE, DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ"
“Yargı kumpaslarıyla, belediyelerimizi, İstanbul İl Kongremizi ve partimizin Kurultayını lekelemeye çalışanlar, bize bulaştırmaya çalıştıkları iftira çamurunda boğulacaklar. Devletin hukukunu, milletin vicdanını ve Türkiye’nin yarınlarını istismar edemeyecekler. Türkiye’nin bir kişiden daha büyük olduğunu, bu ülkenin asıl sahibinin millet olduğunu göstereceğiz. Bu milletin hak ettiği huzura huzura kavuşması için, her türlü baskı ve zulme rağmen, büyük bir mücadele vereceğiz. Birleşe birleşe, direne direne kazanacağız. Tüm şiddet ve zorbalıklarına karşı, asla onlar gibi olmadan direneceğiz. Hep birlikte türkü söyler gibi, halay çeker, horon teper gibi direneceğiz. Güler yüzümüzle, temiz kalplerimizle, haklılığımıza olan inancımızla direneceğiz. Milletten aldığımız güçle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığımız sorumlulukla direneceğiz."
"DEMOKRASİYE, HUKUKA VE TÜRKİYE’YE SAHİP ÇIKALIM"
"Bu, milletimizin kendi iradesine, kendi geleceğine sahip çıkma mücadelesidir. Demokrasiyi koruyamazsak, seçimlerin anlamı kalmazsa, milletçe tarihsel kazanımlarımızı yitiririz, geriye büyük bir yıkım kalır. Siyasi yelpazenin neresinde olursak olalım; bu ülkenin geleceği adına hayallerimiz ne olursa olsun, çok önemli ve acil bir ortak görevimiz var: Milletimizin seçme ve seçilme hakkını eksiksiz kullanabilmesini sağlamakla yükümlüyüz. Siyasi rekabeti hukuk içinde ve sadece millet nezdinde yapılır hale getirmekle yükümlüyüz. Bu çerçevede, tüm siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını, işçi ve işveren örgütlerini ‘seçim güvenliği ve demokrasi’ görevinde birlikte hareket etmeye davet ediyorum. Çok geç olmadan, hep birlikte, ortak akılla, ortak kuvvetle hareket edelim, demokrasiye, hukuka ve Türkiye’ye sahip çıkalım.”
"VAKTİ DOLANLAR, BU ÜLKEYE VERECEK HİÇBİR ŞEYİ KALMAYANLAR GİDECEK"
“İnanıyorum ki, bugün göstereceğimiz kararlılık ve dayanışmayla, çok yakın bir gelecekte, bu ülkeye hep birlikte demokrasiyi getireceğiz. Hukukun üstünlüğünü, refahı ve bolluğu sağlayacağız. Hayatın her alanında adalet ve hürriyet hâkim olacak. Çünkü adaletin ve hürriyetin olmadığı yerde insanın değeri bilinmez. Adaletin ve hürriyetin olmadığı yerde vatanın değeri bilinmez. Vakti dolanlar, bu ülkeye verecek hiçbir şeyi kalmayanlar gidecek. Koltuğuna sarılanlar kaybedecek, milletine sarılanlar kazanacak. Umut verenler, bu ülkeyi güzelleştirecek olanlar, milletine sevgi, saygı duyanlar gelecek. Ama millet bize hangi yetkiyi verirse versin, bize yapılanları biz kimseye yapmayacağız. Kendimizi nasıl görüyorsak, herkesi öyle göreceğiz. Kendimiz için ne istiyorsak, herkes için aynısını isteyeceğiz. Bu ülkede ‘ben devri’ bitecek, ‘biz dönemi’ başlayacak. Bir kişi kaybedecek, milletin vicdanı kazanacak. Güneş her sabah yeniden doğar. Ama hep birlikte sandıklara koşacağımız o Pazar sabahı, bir başka doğacak ve bu güzel ülke, adaletin, hürriyetin sıcaklığıyla aydınlanacak. Her şey çok güzel olacak. Ekrem İmamoğlu. Silivri Zindanı."
ÖZGÜR ÖZEL: ERDOĞAN, TANDOĞAN'I HİÇ BÖYLE GÖRDÜN MÜ?
Mansur Yavaş'ın ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel, konuşmak için kürsüye geldi.
Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Cumhuriyet'in yüceldiği topraklardayız: Çankaya Köşkü’yle, Anıtkabir’iyle, meclisleriyle ve meydanlarıyla... Adeta cumhuriyetimizin yaşayan müzesine, Atamızın şehrine hoş geldiniz.
Bu tarihi meydanda yine tarih yazıyoruz; 1950’lerde Kıbrıs mitinglerinin, 1959’da büyük işçi mitinglerinin, Altıncı Filo’ya karşı bağımsızlık mitinglerinin yapıldığı meydandayız.
Yetmiş yıldır haksızlığa direnenlerin meydanındayız. Bugün de vesayete ve darbeye 'hayır' demek için buradayız. Bugün de vesayet değil, siyaset demek için buradayız.
Tandoğan Meydanı’nda, dün akşam saatlerinde girişler planlandığında “500.000 kişi doldurabilir burayı” dedikleri arama noktalarını bugün altı kere ileriye aldınız. Milyonlar oldunuz; Tandoğan’a aktınız.
Bir mitingde değiliz elbette… Yine bir eylemdeyiz; serbest seçimler için, demokrasi için eylemdeyiz.
Bugün burada sadece Cumhuriyet Halk Partililer yok; İşçiler, emekliler, kadınlar burada; farklı partilerden demokratlar, sendikalar, sivil toplum örgütleri burada.
Türkiye İttifakı’nın tüm renkleriyle, kol kola bu meydandayız. Bugün 'vesayet değil siyaset' diyenler; Kayyuma, darbeye 'hayır' diyenler, 19 Mart darbesinden sonra 54. kez direnenler burada.
Bu meydan dosta güven, olmayana kaygı veriyor; Tüm otokratlar meydanlardan korkar. Demokratlar meydanları doldurur.
Otokratlar, oturdukları köşeden o meydanı izlerler ve titrerler. Bugün, sarayında oturup bu meydandan korkanlar da var.
12 metrelik hücrelerinden bu meydanla coşanlar, bu meydana inananlar da var.
Bu meydana, sarayından bakana sesleniyorum: Ey Erdoğan! Tandoğan Meydanı’nı hiç böyle gördün mü?
Meydana varan bütün bulvarlar sonuna kadar dolu; Kimse ayrılmıyor, görüyor musun? Bu meydanda senin gibi korkanlar değil; senden korkmayanlar, zulümden yılmayanlar var.
Bu meydan, korkuyu evde bıraktı. Bu meydan direniyor. Bu meydan mücadele ediyor.
Cumhuriyet Halk Partisi, Kuva-yı Milliye’den doğar; Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin birleşmesiyle oluşur.
İlk kurultayını Sivas Kongresi sayar. Atatürk’ün deyimiyle o günden beri ayaktadır; Bu parti, Cumhuriyeti kuranların, Cumhuriyeti kuran kadroların partisidir.
Ancak bu parti, Cumhuriyet’in tek sahibi, o başarıyı paylaşmayan bir parti değil... Aksine hepimizin dedesini, hepimizin ninesini o kuruluşa ortak eden, o kuruluşta gören... Ve Cumhuriyet’e sahip çıkmayı, Atatürk devrimlerine sarılmayı, demokrasiyi ayakta tutmayı tüm partilerden bekleyen bir partidir.
Bu anlamda, her ne kadar şu an iktidarda demokrasiyi bir amaç değil, bir araç olarak gören, 'işimize geldi bindik, işimize gelince ineriz' diyen; 31 Mart seçimlerini kaybedince ve bir daha genel seçim kazanamayacağını anlayınca demokrasi treninden inen birileri yönetse de...
Son günlerde yaşadığımız bütün süreçlerde; Parti, Demokrat Parti’nin ziyaretiyle başlayan, DEM Parti’nin, Zafer Partisi’nin ziyaretleriyle, Yeniden Refah Partisi’nin ziyaret talepleri, iyi dilekleriyle, İYİ Parti'nin, DEVA'nın, Gelecek Partisi'nin, Saadet Partisi'nin paylaşımları ve telefonlarıyla; sağdaki dostlarımız gibi, Türkiye İşçi Partisi’yle, EMEP’le, Sol Parti’yle omuz omuza... Türkiye’nin bütün demokratları demokrasinin tarafındayız.
Önümüzdeki çarşamba, tam 260 imzayla Anayasa Mahkemesi’ne birlikte gidiyoruz; Kayyuma karşı da sağdan sola hep beraber direniyoruz.
Tandoğan’dan ilan ediyoruz ki: Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisidir. Ana muhalefet partisidir. Bu mücadelede tüm kardeş partilerimizle birliktedir, omuz omuzadır, hepsine müteşekkirdir.
Partimiz yıllarca darbelerin hedefi oldu; kapatıldı, genel başkanlarımız tutuklandı, hapse atıldı. Ama her zorluğu milletimizle birlikte yendik.
47 yıl sürdü... İkinci parti olduk, birinci parti olamadık. Seçimleri kazanamadık ama demokrasiden şaşmadık.
Rakiplerimize darbe yapıldı, darbecilere değil; demokrasiye sahip çıktık; 47 yıl sabır gösterdik, millete güvendik.
47 yıl sonra, 31 Mart seçimlerinde bir büyük başarıyı; belediye başkanlarımızla, il belediye başkanlarımızla, ilçe ve belde belediye başkanlarımızla Türkiye nüfusunun yüzde 65’ine hizmet imkanını yakaladık.
Ve o günden sonra, ilk konuşmamızdan itibaren: 'Bu bir savaş değil, bu bir yarıştı, bu gece bitti' dedik. 'Bu seçimin kazananı CHP’dir, kaybedeni yoktur' dedik. 'Kimseyi verdiği oya pişman etmeyeceğiz, ama vermeyene ‘Keşke ben de verseydim’ dedirteceğiz' dedik.
Hizmet dedik, yoksula sahip çıkmak dedik; başkanların ceplerinde belediyenin kapısının, kasasının, şehrin altın anahtarı yok; Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının anahtarı var dedik.
İstanbul’da Ekrem Başkan, Ankara’da Mansur Başkan... Hep birlikte çalışarak, örnek hizmetlerle milletin gönlüne girince... Yapılan anketlerde, seçimin çok ilerisinde sonuçlar alınca...
Karşımızdakiler, bizim 47 yıl gösterdiğimiz sabrı, 47 yıl gösterdiğimiz metaneti, 47 yıl gösterdiğimiz demokrasiye saygıyı, 47 ay göstereceklerdi.
O gün, genel seçimlerin takviminin başlamasına 47 ay vardı; Değil 47 ay, 47 gün hazmedemediler. 47 gün yenilgiyi kabullenemediler.
İlk yenilgilerinde demokrasi treninden indiler. Ve dünyadaki diğer otoriterleri örnek alan değil, onları aşan, onların cesaret edemediği işlere kalkışan bir saldırıya giriştiler. Önce seçimli otoriterlik kuranlar, şimdi seçimsiz bir diktatörlüğe geçmenin hevesi içindeler.
Atatürk’ten miras Cumhuriyet’e, demokrasiye, sandığa saldırıyorlar.
Çok partili rejime saldırıyorlar.
Bu iktidar, demokrasi istemiyor: Biliyorlar ki demokrasi olsa, sandıktan çıkamayacaklar. Biliyorlar ki adalet olsa, kendi suçlarını örtemeyecekler. Biliyorlar ki barış olsa, bu milleti kutuplaştıramayacaklar.
Ama ant olsun ki, adaleti de, demokrasiyi de, barışı da biz getireceğiz! Bu meydanlar, bu eylemler ve bu direniş getirecek.
Kara bir düzen kuruldu: Türkiye’yi yasaklara boğan, bir avuç insanı zenginleştirip milleti fakirleştiren bir kara düzenin içindeyiz.
Bu kara düzen kurulmadan önce, emeklilerimiz en düşük emekli maaşı sekiz çeyrek altındı. Bugün, en düşük emekli maaşı sadece ve sadece iki çeyrek altındır. Emekli, AK Parti’den öncesine göre, altına oranla dörtte bir maaş almaktadır. Zaten bu yoksulluğu iliklerine, kemiklerine kadar hissetmektedir.
Asgari ücret, yedi çeyrek altından AK Parti’nin kara düzeninde iki buçuk çeyrek altına düşmüştür. Ankara’da, memurların başkentinde; AK Parti öncesi en düşük memur maaşı on dört buçuk çeyrek altın alabilirken, şimdi sadece beş buçuk çeyrek altın alabilmektedir.
Öğrencilerin kenti Ankara’dan sesleniyoruz. Öğrenci kredisi, yani KYK kredisi, beğenmedikleri önceki iktidar döneminde bir buçuk çeyrek altın iken, şimdi yarım çeyrek bile değil; yarım gram altın alınabiliyor. O günkü seviyenin dörtte biri düzeyindedir.
Maalesef AK Parti’nin kara düzeninde orta direk kaybolmuştur. Ömrü boyunca çalışan emekli bir öğretmenin aldığı maaş ve ikramiye, eskiden bir ev almasına yeterken, şimdi beş emekli öğretmen ikramiyelerini birleştirse başını sokacak bir evi zor alabiliyor.
Toplumda büyük bir gelir adaletsizliği vardır. 38 OECD ülkesi içinde hem gıda enflasyonunda hem genel enflasyonda Türkiye ne yazık ki birinci sıradadır. Avrupa’da da enflasyon var diyen yalancılar iyi dinlesin: Avrupa’da ortalama enflasyon yüzde 2’dir. Türkiye’de yüzde 33’tür. Avrupa’da enflasyon yüzde 2’den yüzde 4’e çıkınca alarm veriliyor. Bizimkiler ise “Nas var” deyip enflasyonu yüzde 150’ye kadar bırakmıştır. Vatandaş yoksullaştırılmış, yoksulun cebinden alınan para kur korumalı mevduatla zenginlere aktarılmıştır.
Bugün, 27 Avrupa ülkesinde toplam 13 milyon işsiz varken, Türkiye’de tek başına 13,5 milyon işsiz vardır. Dünyada Venezuela’dan sonra en yüksek faiz, AK Parti’nin kara düzenindedir.
Türkiye’yi bu duruma getirenler, Türkiye’deki en zengin yüzde 20’ye servetin yüzde 90’ını, kalan yüzde 80’e ise sadece yüzde 10’unu layık görmüşlerdir. En zengin yüzde 1, servetin yüzde 40’ını alırken; geri kalan yüzde 99, yüzde 60’ı paylaşmaktadır.
İşte AK Parti’nin kara düzeni budur. Bu düzende hayat pahalı, emek ucuzdur. Ekmek pahalı, emek ucuzdur. Örgütlenme özgürlüğü ve grev özgürlüğü tehdit altında değil, doğrudan saldırı altındadır. Bu iktidar işçi düşmanı, grev yasakçısıdır.
Bugün Türkiye’de işçilere yapılan maaş zamlarında üç kez kazık atılmaktadır. Önce “TÜİK’in enflasyon oranları baz alınacak” denilip, TÜİK’in makyajlı, yarıya indirilmiş enflasyonu dikkate alınıyor. Sonra o bile alınmayıp, enflasyonun 15 puan altındaki “beklenti enflasyonu” ile zam veriliyor.
Büyüyoruz diye övünenler, büyümeden ne emekçiye ne emekliye pay veriyor; onların iyice küçülmesini sağlıyorlar.
Buradan, Ankara’dan, hem memleketin başkentinden, hem bürokrasinin başkentinden ama aynı zamanda emeğin başkentinden Türkiye’deki tüm emekçilere sesleniyorum: Mutlaka sendikalı olun. En kötü sendika, sendikasızlıktan iyidir.
Erdoğan’ın çıkarları ile milletin çıkarları birbirinden ayrıştı. Artık birbirine karşıt hale geldi. Bu da aslında iyi oldu; saflar netleşti. Erdoğan kendi çıkarları için her şeyi yapabilecek durumdadır. Milletin huzur ve refahının bozulması da buna dahildir.
Tam da bu nedenle millet, bu iktidardan desteğini çekmiştir. Millet, kendi dertleriyle dertlenen bir iktidar umuduna bel bağlamıştır.
Partimiz, 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olmuştur. AK Parti, kurulduğu günden bu yana ilk kez yenilmiştir. Milletin kararına saygı duyması, hatayı kendinde araması, bizimle hizmette yarışması gerekirken, en kötü yola, en berbat yola tenezzül etmiştir.
Millete umut vadedemeyen iktidar, milleti korkutarak, baskı altına alarak ayakta kalmayı tercih etmiştir.
Bugün Türkiye’de, demokrasiyle göreve gelen bir iktidarın, demokrasi treninden inmesinin ve ülkeyi sandıkla değil baskıyla yönetme tercihinin ağır sonuçlarını yaşıyoruz.
Ne yazık ki, iktidara demokratik olarak tehdit olan kim varsa, bugün iktidarın hedefindedir. Bir kişi ve onun çevresi iktidarda kalsın diye millet ağır bedeller ödemektedir.
İşte bu anlayışla, Cumhurbaşkanı adayımızı belirleyeceğimiz 23 Mart tarihinden sadece dört gün önce, 19 Mart’ta, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu gözaltına alınmıştır. Tam dört gün gözaltında tutulmuş, 23 Mart günü, 15,5 milyon seçmenin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği kişi, demir parmaklıklar ardına konmuştur.
Buradan hep birlikte seslenmek isteriz ki: Bizim Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’dur.
Kendisi ve arkadaşlarımız, 19 Mart darbesinden beri 179 gündür cezaevindedir. Bu darbenin öncü dalgaları başladığında Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer, 300 günü aşkın süredir cezaevindedir. Rıza Akpolat, 280 gündür cezaevindedir.
Ve şu anda Adana’dan İzmir’e, Antalya’dan İstanbul’a, 17 belediye başkanımız bizleri cezaevlerinden birer siyasi tutsak olarak izlemektedir.
Bugün, gençlerin yürüyerek sahip çıktığı, Adana’dan İstanbul’a kadar yürüdüğü başkanlarımızdan biri, İstanbul girişinde durdurulanlardan biri… Bugün Zeydan Karalar’ın doğum günü. Buradan, Adana gibi bir başkanı sevgiyle selamlıyoruz: İyi ki doğdun Zeydan Başkan!
19 Mart darbesinden beri hep birlikte verdiğimiz büyük mücadelede, Ekrem Başkan'ın en önemli yol arkadaşlarından, ona en çok sahip çıkanlardan biri olan Mansur Yavaş Başkanımıza da özel bir teşekkür etmek isterim.
Bu mücadeleyle, milleti bu darbeye razı edemediler: Ülkenin yüzde yetmiş beşi, yani dört kişiden üçü, bu yalanlara inanmıyor. Bu davaların siyasi olduğunu, bunların iftira olduğunu biliyor.
Kendimize güvenimizden; hâlâ yazılamayan iddianamelerin ne kadar boş, söylenenlerin ne kadar yalan olduğunu biliyoruz.
Ve büyük bir özgüvenle tekrarlıyoruz: Buyurunuz! 1 Ekim’de açılacak Meclis’te yasal düzenlemeyi yapalım. TRT’de bir kanalı bu mahkemeye tahsis edelim. İsteyen bütün özel televizyonlara yayını verelim. İftiralar da canlı yayında atılsın; cevaplar da canlı yayında verilsin. Hodri meydan!
Belediye başkanlarımızı sürekli tehdit edenler... Yıllar önce gelmiş müfettişler, incelemiş, temiz raporlarını vermiş; Ama yıllar sonra bir suçtan suçlu aramak yerine bir kişiyi suçlu ilan edip, ona suç bulmak için didik didik edenler artık siyasete doğrudan müdahale noktasındadır.
Aynı iş adamı… 378 kez ihale almış. Bunların 75’i CHP’den. Hepsinde soruşturma, başkanlar içeride.
303’ü AK Parti’den... Kimseye dokunmuyorlar.
MHP’nin Kütahya Belediye Başkanı da aynı kişiye ihale vermiş; dosyasını ayırıp Kütahya’ya yolluyorlar.
Ama bizim Adanalı belediye başkanlarımızı İstanbul’a getirip Silivri’de yatırıyorlar. Dosyalarını yollamıyorlar.
Cumhuriyet Halk Partisi’nden bu iş adamlarının kimi, kendinden önce kendinden önce ihale alınmış.
AK Partililerin onayıyla gelmiş. O ihalenin hesabını bizden sorup hapse atıyorlar. Ama diğer taraftan, aynı iş adamı CHP’li belediyelerde de çalıştıysa: “Ya AK Parti’ye atıl, ya Silivri’ye yatır.” “Ya AK Parti’ye katılacaksın, ya Silivri’ye atılacaksın” diyorlar.
Biliyorsunuz, bu tehditlere direnen kahramanlar olduğu gibi topuklayıp tabanları yağlayanlar da oldu. Yaptıkları işten emin olmayanlar ve AK Parti’ye teslim olanlar tarihteki yerini aldılar.
Ama daha geçen hafta… Eşinin yanında, Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu’ya, “Ya AK Parti’ye katılacaksın, ya sen de hapse atılacaksın” dediler.
Bu, bugüne kadar gelen üçüncü teklifti.
Hasan Mutlu, “Ben belediye başkanlığını ömrüm boyunca hayal ettim. Terzi Fikri gibi belediye başkanı olmaya geldim. Haysiyetsizlik yapmam” dedi. Ve dün sabah, gelip Hasan Mutlu’yu aldılar.
İşte bu yüzden; Hasan Mutlu gibi direnenler, Ekrem İmamoğlu gibi direnenler, 17 belediye başkanımız gibi direnenler tarihteki yerini alıyorlar.
Daha üç gün önce… Beykoz Belediye Başkanımız çıktığında, “Bu, AK Parti ile anlaşacak, oraya geçecek” deyip, Belediye Başkanı o gün tekrar tutuklandı. Kendisi AK Parti’ye geçecek haysiyetsizliğini gösterenleri de tarih yazacak; Onlardan hepimiz hesap soracağız!
Açık söyleyelim: Recep Tayyip Erdoğan, kaybettiği belediyeleri almak için her türlü oyuna, hileye, desiseye yol vermiştir, imkan tanımıştır.
Rozet taktığı belediye başkanı vekilinin, onunla birlikte ayrılanların o kayıtlarda olduğunu bilmeden CHP kongresine ses kaydıyla sataşmaktadır. Oysa AK Parti, o ses kayıtçılara kucak açmıştır.
Bayrampaşa’da, AK Parti ile MHP’nin toplam 15, CHP’nin 20 belediye meclis üyesi, 2 de bağımsız varken; AK Parti’ye 7 yetmez, 8 belediye meclis üyesi lazım.
Bayrampaşa’da 8 belediye meclis üyemizi alıp gözaltına koydular. Tutuklayarak Bayrampaşa’yı kazanmaya çalışıyorlar.
Buradan Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum: Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa, Beykoz, Aydın; Türkiye seni istemiyor! Düş yakamızdan!
Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum: Kendine güveniyorsan, ben güveniyorum. Partine güveniyorsan, ben partime güveniyorum. Adaylarına güveniyorsan, ben hepsine güveniyorum. 2 Kasım’da getir sandığı, millet versin kararı. Hodri meydan!
Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum! Eğer cesaretin varsa, "kaptı kaçtı" siyasetçi değilsen, siyasi yankesicilikten medet ummayacaksan, Bayrampaşa’ya, Beykoz’a, Aydın’a gel, gel koyalım sandığı, millet versin kararı. Seni gidi siyasi yankesici seni, seni gidi siyasi yankesici seni!
Milletin vermediğini hileyle almak, milletin vermediğini zorla almak, tehditle almak darbecilerin işidir. Türkiye’ye demokrasiyi getiren parti, senin gibi darbeciye, senin gibi cuntacıya meydan okuyor. Hodri meydan!
Her fırsatta, bir meczup, bir yalancı bulup, bir iftirayla partimize saldırdılar.
Asli hukuk mahkemelerinin sayın hakimleri İstanbul’dakiler kanun açık görevsizlik kararı verdiler, Ankara’ya yolladılar. Burada açılanlar oradan gelenlerle birleştiler. Buradaki mahkemeler normal sürecinde işledi.
Kayyım talepleri, bütün mahkemeler reddetti. Dediler ki, seçimle gelene kayyım olmaz, baştan tedbir olmaz. Ama nihayet, dokuz kapıdan kovulanlar maalesef onuncusunu buldular: İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde birini buldular.
Kim o biri? Kim o biri, söyleyeyim. Beş yıl boyunca eşi İstanbul Büyükşehir AK Parti’deyken, İstanbul Büyükşehir’de avukat olarak çalışan; kendisi AK Parti referansıyla Karahanlılar Genel Müdürlüğü’nün avukatlığına giren; Ulaştırma Bakanlığı’nın davalarını alan, AK Parti kimliği ve rozeti taşıyan birisi açılan sınava girdi. Biri değil, ikisi birden. Sınavı da mülakatı da geçti. Karı-koca hakim yapıldılar.
Avukatlar, avukatlıktan hakimliğe geçerse 5 yıl o ilde görev yapamazlar. Hemen İstanbul Gaziosmanpaşa’ya karı-koca atandılar. 3-4 yıl orada durup sonra Malkara’ya gittiler. 3. bölge olacak Malkara’da en az 4 yıl durması gerekirken, hemen İstanbul’a geri getirildiler, uygun mahkemeye yerleştirildiler.
Nisanda belli oldu; ağustos sonunda nöbetçi mahkeme 45. Asliye Hukuk oldu. Onun gününü beklediler. Talimatı almış bir avukat, gününde başvurdu. Talimatı almış bir mahkeme.
Normalde o davayı Ankara’ya gönderecekken, orada kabul etti. Adli tatil dönüşü ilk gün işlemini yaptı ve İstanbul il başkanlığına kayyum atadılar.
Şimdi Recep Tayyip Erdoğan; “CHP’li şikayet edilen CHP’li, Benimle ilgim var” diyor ya, söyleyelim: Şikayeti hazırlayan senin adliye koridorlarındaki Aktoroslar, çetenin hazırlığı yapan yargı kolları, başkanın bulduğunuz işbirlikçi, mahkeme eski üyesi ve atadığınız kayyumu, valilik emriyle, polis eliyle baba evine sokmaya çalışıyorsunuz.
Biz kimseyi sokağa çağırmadık. Biz herkesi baba evine sahip çıkmaya çağırdık. Siz baba evinin önünü kapattınız. Atatürk’ün evlatlarını sokakta bıraktınız.
Buradan açıkça Recep Tayyip Erdoğan’a söylüyorum: Onun mürekkebinden dökülen, İçişleri Bakanı’nın müsveddesine söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi’nin baba evine kimse el uzatamaz. O uzanan elleri biz değil, baba evinin gerçek sahipleri pişman eder. Pişman olursunuz.
Kendileri demokrasiden nasibini almamış birileri. Siyasi parti nedir bilmeyen birileri, bir siyasi partinin İstanbul İl Başkanlığı’nı 5 bin polisle çeviriyorlar.
Taşıdık, “Öteye gidin” diyoruz, işlemi yapmıyorlar. Milleti partimize sokmuyorlar. Demokratik yarışı kazanamadıkları için darbeciliğe girişiyorlar.
Ama buradan açıkça söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi kolay lokma değildir. Cumhuriyet Halk Partisi herhangi bir parti değildir. Cumhuriyet Halk Partisi sizin gibi konjonktürün değil, tarihin, milli mücadelenin partisidir. Türk Milleti’nin partisidir."