Ekrem İmamoğlu canlı yayında gazetecilerin sorularını yanıtladı

İstanbul'un Seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, katıldığı bir canlı yayında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Ekrem İmamoğlu, HaberTürk’te Didem Arslan Yılmaz ile Türkiye'nin Nabzı programına katıldı.

Programda SÖZCÜ gazetesi yazarı gazeteci Deniz Zeyrek, Nagehan Alçı ve Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan İmamoğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle;

“31 Mart süreci, Türkiye demokrasi açısından çok kötü bir süreç. YSK, demokrasiye çok ağır bir darbe vurulmuştur.

Kaygılarımız 31 Mart öncesinde de vardı. Örneğin devletin tüm yetkili yetkilileri ‘dünyanın en güvenilir seçim sistemi Türkiye’de’ diyorlardı. 'Seçimi kaybedenler mazeret uydururlar' diyorlardı. Biz temkinli yaklaşarak bakın seçim stratejisi olarak meydan meydan geziyor olabilirsiniz, yapmayın, işinize bakın. Özellikle bakanlıklara mesajlar yolladım meydanlarda, televizyon programlarında. Kendilerinden çok emin, buna sadece devletin bakanları, yetkilileri değil AK Parti Genel Başkan yardımcıları, hatta sayın Cumhurbaşkanı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklaması bir adım daha ileriye gidip, seçime hazırlıklı olduklarını ifade ederken her sandıkta AK Partili insanların görev yaptıklarını söyledi.

“ANADOLU AJANSI TÜRKİYE TARİHİNİN EN REZİL GECESİNİ YAŞATTI”
Böyle bir geceye kadar bu yaşandı. O gece ne yaşandı? Devletin eliyle, Anadolu Ajansı, bilgileri verme konusunda Türkiye tarihinin en rezil gecesini yaşattı.

Devletin yetkililerinden bir kişi, “bu devletin kurumudur, eksik yapmıştır, yanlış yapmıştır” demiyor.

13 saat bu ülkeye veri verememiştir. Pişkin pişkin konuşan yöneticileri var. Hakkımızı arıyorum, halkımı bilgilendiriyorum. 16 milyon insanın hakkını. Sürece dair kaygılarımız 31 Mart öncesi ve sonrası yaşananlardan dolayı tedbirli olduk. Sonrasında elimizdeki evraklarla, sandık kurulu tutanakları, ile hakkımızı aradık.

Yaklaşık 6 Mayıs itirazlar vs. 45 gün uydurdular. Negatif olumsuz tarih yazdılar. Halkın iradesini yok saydılar. YSK, tamamıyla hukuka aykırı bir karar verdi. Bu karar neticesinde 18 gün sonra, her şeye rağmen il seçim kurulu mazbatamızı vermişti.1 18 gün sonra bir avuç insan bazen 7 kişi olur bazen 7’den büyük olur bilemem. Demokrasimize darbe vurdu.

Uydurma. Ne yazık ki. Üzülüyorum. Çok basit bir örnek vereceğim size. Hatırlayın, o gece 3 bin 870 oyla “kazandık, elimizdeki sağlam verilere göre kazandık” diyen bir aday var. Partililere kendisini alkışlattı. Kendi verilerine göre… Daha sonra hiç açıklamadılar onu.

“24 SAAT İÇİNDE 13 NAKLEN YAYIN YAPTIM”
Biz hep temkinli davrandık. Ben 1 Nisan gününün ilerleyen saatlerinde bir tahminde bulundum. Arkadaşlar bazı hatalar var biz de düzeltiyoruz. 17-18 bin civarı oyla kazanacağımızı düşünüyoruz. Yaklaşık 24 saat içinde 13 naklen yayın katılımı yaptım. Herhalde rekordur.

Bir sıralama yapalım sayın Binali Yıldırım’ın iddiası, “seçimi kazandık” saat 23.25.

1 Nisan saat 2.30 itibariyle biz farkın kapanmayacağını, ki daha girilmemiş sandıklar vardı. Beyan ettik.

Kazandıklarını ilan ettikleri 3 bin 870 sayısını beyan ettiler. Sonra saat 10 itibariyle, Sadi Güven, bütün ıslak imzalı tutanakların sisteme girildiğini hatta 'AA muhatabımız değildir' diye cevap verdi. 27 bin 899 diye bir rakam açıkladı.

''Maddi hataları düzeltiyoruz diye biz açıklama yapmışız. Bizim lehimize, AK Parti lehine. Bu düzeltmeler yapıldıktan sonra aradaki fark azaldı. 21 bin civarına indi. Burada bizim de oyumuz arttı, rakibimizin de oyu arttı. Bizde de onlarca sandık var, orada da onlarca sandık var.

Tüm sandıkların sürecine gelmeden önce geçersiz oyların sayılması karar verildi, bunlar da sayıldı. Burada da oy farkı oluştu, 6 ilçenin tamamının sayılması da yapıldı. Dediler ki sandıklara sondaj yapacağız 59 sandıkta bizim lehimize 13 oy çıktı. Tümünün sayılmasına red kararı verdi seçim kurulu.

“O ZAMAN TÜRKİYE’DE HER SEÇİMİ TEKRAR SAYALIM”
Hiçbir itirazın benimle ilgisi yok. O zaman Türkiye’deki her seçimi tekrar sayalım. İttifakın bir bölümü 'bir oyla bile seçim kazanılır' derken, “kardeşim 13-14 bin oyla seçim kazanılmaz” diye açıklamalar var, hatırlayın.

Burada yapılan istatistiki yanlış şu. Geçersiz oylarda hatalar olduğu ortada. Buradaki istatistikle, geçerli oyların istatistiği arasında ciddi bir fark var. 59 sandıkta artı 13 Ekrem İmamoğlu çıktı.

Geçersiz oylarda mührün basılacağı yere basılmamış Bu, AK Parti’ye oy verenlerde çok olmuş, bize oy verenlerde daha az olmuş.

Benim siyasi ideallerimi asla ve asla bir makam hırsı üzerinden yapmam. Şöyle bir farklılık var. 2009 yılında Beylikdüzü’nde belediye başkan adayı olmak istemiştim. Ama olmadı. 2009’da olmayınca partim bana ilçe başkanı olmam konusunda telkinde bulundu. Dolayısıyla zihinlerde, Ekrem bir sonraki seçimlerde Beylikdüzü belediye başkan adayı olur diye vardı. Asla ve asla kendi kariyerinizi çizdiğiniz an siyasette başarılı olma şansınız yok. Partime çok teşekkür ediyorum.

Güvence vermelerine rağmen bir şüphe içindeydik. Devletin yaptığı açıklamalardan dolayı, o açıklamalar üzerinde eksikler, müdahaleler olabileceğini. Devlet adamlığına davet ediyoruz, işinize odaklanın dedik, hala söylüyorum aynı şeyleri. YSK, bu ülkede seçim sürecine karar verecek mercii. Neticede tavırlar, davranışlar, karar alma biçimleri, gerekçeler… YSK’yı dikkatle takip ediyoruz, doğru karar vereceklerine inanıyoruz dedim. Ben kişiselleştirmediğim gibi, hatta o sabah açıklama yaptığı için teşekkür ettim kendisine. Gazeteciye soru sorulmaz ama bu niye konuşulmadı (AA ile ilgili)

Bu nasıl bir şey biliyor musunuz? 82 milyonun parasıyla maaşlarını alan insanlar sürece ihanet etti. Çok net yani.

“HIRSIZLAR DENMEZ… KİME DİYORSUNUZ?”
Bizim için o rezilliği yaşatan insanlar o kurumda durdukça AA yok hükmündedir. Hukuksuzluk yaptılar. Ama “çaldılar” denmez, “hırsızlar” hiç denmez. Kime diyorsunuz? Hele hele bir caminin önünde, yanınızda diyanet işleri başkanıyla beraber “hırsızlara bırakmayacağız” derken kime diyorsunuz? 6 Mayıs günü, sayın cumhurbaşkanını ben uğurladım. 5 gün sonra “çaldılar ve hırsızlar” başladı. Ben de soruyorum, “kim?”

Üzüldüğüm taraf şu, “kardeşim 16 milyon İstanbullu mu çaldı, YSK mı çaldı, sandık kurulu üyeleri mi çaldı, kim çaldı?”

Ben 16 milyon insan ve Türkiye demokrasi süreci mağdur diyorum. Binali Yıldırım’ın neden mağdur olduğunu bilmiyorum. Belki aday olduğu için mağdurdur bilmiyorum. Goebbels’in tarzı uygulanıyor.

Ben 16 milyon insan ve Türkiye demokrasisi mağdurum. Binali Yıldırım Bey niçin mağdur bilemiyorum. Kendisi İstanbul bile değil İzmir milletvekili.

“SONRA ‘BİZ YAPTIK’ DEDİLER”
İBB Meclisi’nin birinci oturumunda bu önergeyi Meclis’te sundum. Grup başkanı ‘bunu komisyona havale edelim’ dedi. Ben de geleneksel olarak bu teklif kararıyla oylanır, bunu daha önceki sayın Mevlüt Uysal yönetimi hazırladı dedim. Hayır gelsin inceleyelim dediler. Komisyona sevk edildi. Sayın Mevlüt Uysal döneminde sonra bizim ilavemizle Meclis’e gelen, komisyona gelen imzalanan bir sözleşmeye sayın Binali Yıldırım niye imza atar? Seçim döneminde 85 lira Akbili 40 lira yapacağım dediğimde kimin parasını kime dağıtıyorsunuz diye fırça attılar. Sonra biz yaptık dediler.

Ben diyorum ki 16 milyon İstanbullu ve demokrasi mağdur edilmiştir. Ben gayet mağrur hakkını arayan ve kimsenin hakkını yemeyecek bir karaktere sahip kişiyim. Bu mağdur süreci yaşayan halk karar verecek. En mağrur, en güçlü, projeleri olan bir karakterle seçimi kazanacağız halk adına. Kendi kişisel mağduriyetini beyan eden sayın Yıldırım en başından aday olduğu için mağdur olmuş olabilir.

SOSYAL MEDYADAKİ KULELİ FOTOĞRAFI
Boğazın kenarındaydık. Kaldı ki müze şu anda orası. Komplo teorileriyle bu ülkede canlar alındı. İnsanlar hayatlarından edildi. Balyoz, Ergenekon vesaire. Şimdi aynı kafa neler uyduruyor? Bugün Haliç’te çekimler yapıyorduk. Bir arkadaş yerleşim yaptı, bayram kutlaması yapacağız, cami olsun dedim, yönetmen espriyi patlattı, sağ tarafta da Rum Patrikliği var dedi. 15 yaşında bir genç. Bakırköy’deyiz. 15-20 bin insana hitap ediyorum. İncirli’ye gidiyoruz. Binlerce insan bizimle yürüdü. En son 15 kişiye düştü. 15 yaşında genç, tüylerim diken diken oldu. Hiç bırakmadı, 2,5-3 km. Yumruğunu sıkarak ‘Ekrem Abi her şey çok güzel olacak’ dedi. Bu nasıl kurgu olabilir, Allah aşkına. Dün bana 12-14 yaşındaki kız çocuğunun ‘bu ülkeye adalet gelecek mi’ diyerek gözyaşlarını gördüm. Bu çocuk niye böyle konuşsun?

ALÇI: DEVLETLE ÖCALAN’IN GÖRÜŞMESİNE OLUMLU BAKAR MISINIZ?
Benim Kürt meselesi diye bir tanımı doğru bulan birisi değilim. Benim Kürt vatandaşım, hemşehrim, kardeşim var. Türk vatandaşı ne kadar teminatsa bu ülkenin Kürt kökenli vatandaşım, hemşehrim de o kadar teminattır. Ben bu akşam bir evdeydim. Gaziosmanpaşa’da bir evde iftarımı açtım. Çocuğumuzun, sokağımızın meselesi aynı. Devlet bütün süreçleri aklıselim, şeffaf yönetmesi lazım. Devletin bazı işleri vardır. Açılım dendi, Meclis’te insanlar anlatın bize, ne yaptığınızı bilmiyoruz dediler.

ALÇI: Dersim Belediye Başkanı ( – Bence oranın ismi Dersim'dir, siz ne diyorsunuz?) Fatih Mehmet Maçoğlu’na ciddi destek verdiniz. Kürt ve Alevi katliamı olan Dersim katliamı konusunda ne düşünüyorsunuz?

Tarihle ilgili program yapın inanın 2-3 saat konuşurum. İnanın ne bu akşamla ilgisi var. Arzu ederseniz ilerleyen günlerde, aylarda otururuz bu hususları görüşmemiz gerekiyorsa birkaç saat tartışırız. Bu işler 1 dakikalık cevaplarla cahil insanların eline fırsat vermek olur. Mesele İstanbul meselesi. Urfalı bir çocuğumuzun İstanbul’a gelip, çöplerden kağıt toplayıp, niçin çöp ayrıştırma makinasına kapılıp ölme meselesidir. Siz başka meselelerden gündem yaratmak olabilir. Benim gündemim Urfalı çocuğun meselesi. 3 milyon Kürt vatandaşımın gündemi adalet ve eşitlik istiyorum demesidir. Bana terörist demesin diyor. HDP’ye oy veriyorum bana niye terörist diyorlar diyor.

BİNALİ YILDIRIM’A CANLI YAYIN ÇAĞRISI
31 Mart öncesinde defalarca dedim ki programa çıkalım, iki medeni insan olarak tartışalım. Bu ülke yıllar sonra siyaseten normalleşsin. Sudan bahanelerle kavga etmeye, ettirtmeye ihtiyacı yok. Süreç başladı. 4-5 defa hazırım, katılmak istiyorum dedim. Ben tek başıma kararı veriyorum. Siz bana soracaksınız tek başıma karar veremem demeniz için rakibinizin beyan etmemiş olması lazım. Ben kabul ettim. Ben bayılırım. Türkiye’nin normalleşmesi için. Ben Didem hanımı istemiyorum dese de, şu kanalı istiyorum dese de kabul ederim. Ben bu kadar önemsiyorum ilişkiyi. Ben rahmetli Özal’ın kabir ziyaretinde Binali Bey’i gördüğümde arabadan inip yanına gittim, elini sıktım. Tartışmaların sürdüğü dönemdi. Nasılsınız efendim dedim, döner dönmez iyiyim dedi, devam etti gitti. 5 saniye sohbet etseydi, sarılırdım.

”DEMİRTAŞ İLE TANIŞMADIM, KEŞKE TANIŞSAYDIM”
ZEYREK: HDP seçmeniyle temas halindeyim. Benim kararımda etkili olan şey sayın Demirtaş’ın ‘benim hatırım için bunu yapın’ şeklinde attığı tweet deniyor. Sizin açıklamanız, sonra Demirtaş’ın tweeti çok etkili olmuş. Bu konudaki duruşunuzda bir değişiklik var mı?

En çok beğendiğim yanımı söyleyeyim. Düşüncesini güne, zamana göre hele hele oya göre çevirecek, evirecek bir insan olmadım, asla olmayacağım. Habertürk kayıtlarına geçsin. Siyasi ömrüm ne kadar olur bilemem. Ben milletvekili değilim, bakan değilim. Ben sayın Demirtaş’ı Cumhurbaşkanlığı döneminde takip etmiş birisiyim. Kendisiyle tanışmadım. Keşke tanışsaydım. Ülkenin ihtiyaç duyduğu bir dille süreç yönetti. Bu yöntemi siyaset anlayışını beğeniyorum dedim. O siyasi dönemini, anlayışını beğenen birisiyim. Keşke o dil herkesin gündeminde olsa.

Ancak bazı konular var gazetecilerden açılıyor. Dava konuları oluyor. Yahu ben bir bombalama eyleminde ölmüş. 17 yaşında ölmüş kız evladının babası Bakırköy Belediyesi’nde zabıta. Cenazesine gidiyorum. Bu ailenin o güzel kızımızın cenazesinde beni PKK’lının cenaze törenine gitti diye yazan gazeteciler var. Sonra niye dava açıyor? Tekzip yayınladım, basın konseyi üzerinden gönderdim. Düzeltmedi. Size PKK’lı dese dava açmaz mısınız? Keşke hukuk titiz davransa, evinin önünde gazetecileri dövenlere cezasını çektirse. Bir partinin genel başkanına saldırıda adaleti işletse.

”FİKİR SUÇU OLMAYAN BİR TÜRKİYE İSTİYORUM”

ALÇI: Nazlı Ilıcak kararları ve Demirtaş’ın 6-7 Eylül olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bunlar bir programlık konu. Gündemle ilgili değil. Ben gazetecilerin özgürce görevlerini yapmalarını, bu ülkede fikir suçu olmaması gerektiğini düşünüyorum. İddianamelerini okumadım. Bilmediğim bir konuda hüküm vermemi istiyorsunuz?

Fikir suçu olmayan bir Türkiye istiyorum. Özgürlüklerin kanun temelinde sağlıklı işlendiği bir Türkiye istiyorum. Siyasi iradenin konuştuğu, yargının iki gün sonra karar değiştirdiği bir ülke istemiyorum.”

“BEN KAPATMAYA DEĞİL İSMEK’İ BÜYÜTMEYE GELİYORUM”
Allah’a şükür olsun ki, ben 5 yıl belediye başkanlığı yapmış birisiyim. İşten adam atmadığım çok net ortadadır. O kurun çalışanı mı değil mi, alın teri akıtıyor mu akıtmıyor mu değil. Gerisi teferruat. Ben AK Partili belediyelerden görevi devraldım. 22 müdürlüğün 13’üyle birlikte çalıştım. Beylikdüzü’ne gitsinler sorsunlar. İSMEK’i kapatacakmışım. Ben kapatmaya değil İSMEK’i büyütmeye geliyorum. Üç makam arabasıyla gezen kendini genel sekreter olarak tanımlayanlarla derdim var. Arkadaşlarım geldiler, başkanım burada sosyal medyayı sürdüren arkadaşlar bir teklif yapıyor. Sayın Uysal görevi devraldığında Topbaş’ı takipten çıkarmışlar. Biz de sayın Uysal’ı çıkaralım. Ne münasebet kardeşim, Topbaş’ı da, Uysal’ı da takip edin dedim.

O Cumartesi bütün makam araçlarını Yenikapı’yı getirtecektim. Ama 18 gün müsaade et. Ama bu adam İmamoğlu öğrencilerin indirimi yaptırdı. Ama dini ve milli bayramlarda ücretsiz ulaşım yaptırdı. Artık milli ve resmi bayramlarda da var. Su kullanım bedellerinde indirim yaptık. Meclis toplantıları şeffaf oldu. Bir genel sekreter insanları toplayıp, kahvaltı verip insanları kışkırtmaz. 24 Haziran’da sayın genel sekretere makam arabalarını gösteririm.

“VERİ KOPYALAMADA TEFTİŞ KURULUNDAN İKİ MÜFETTİŞ VARDI”
Orada iki tane teftiş kurulundan arkadaş var. Kimse öküzün altında buzağı aramasın. Görevi aldığımız tarih itibarıyla o bilgilerin büyükşehir belediyesinde muhafaza altına alınması. Endişelerim, duyumlarım, ihbarlarım var. Efendim benim 15 yıllık şoförüm Recep, gitmiş alışveriş merkezinde İngiliz ajanları ile buluşmuş.

Dosyalarda boyutsal bir azalma, abartılı artış var mı? Neymiş efendim yetkili arkadaş oraya gitmiş, gerekirse silahımla kendimi vururum ama bunu size vermem diye saçma sapan, iğrenç…

ALÇI: Milli İstihbarat Teşkilatı bundan rahatsız oldu.

Rahatsız olabilir, cevabını almış gitmiştir. Mahkeme yanlış karar vermiştir. Bir bakanın bile bu konuyla ilgili yorum yapması kadar üzüntü verici bir şey yok. Benim maça gitmemle ilgili olarak. Yahu siz bu ülkenin İçişleri bakanısınız, sayın Bakan beni arasaydınız ya, ‘siz ne yapmak istiyorsunuz’ diye.

“KÖPRÜDEN GEÇERKEN CEBİMDEN PARA ÇIKMASINI TARTIŞIRIM”
25 yıl belediyeyi yönetiyorsunuz. Ne yapacaktınız, arkaya yatıp uzanacak mıydınız? Ondan öncekiler hizmet etmedi mi? Sayın Sözen, sayın Dalan hizmet etmedi mi? Ondan öncekiler. Sonrasında sayın Erdoğan, sayın Gürtuna, sayın Topbaş. Elbette bir şey yapacaklar. Bakanlık kanalıyla İstanbul’a yapılmış hizmetler. Tabii ki yapılacak. İlk bunu projelendiren uzakdoğu ülkeleriyle tartışan sayın Ecevit. Sayın Yıldırım özelinde projelerin verimliliğini, geçerliliğini, aynı zamanda ülkeye olan maliyetini tartışacaksak ayrı ayrı konuşuruz. İtirazlarım olanlar var olmayanlar var. Bir köprüden geçmeme rağmen benim cebimden para çıkarsa tartışırım. Benim elbette mega projem var. İstanbul bugün mutsuz bir şehir haline gelmiştir. Yaptığımız araştırmalarda yüzde 60 fırsatını bulsam bu şehri terk ederim diyor. Sizce AK Parti niye mega proje anlatamadı? Ben sosyal projelerden bahsettim. Kent yoksulluğunun giderilmesinden bahsettim. Benim derdim vakıflarla işbirliği yapmamak değil. Seçilmiş üç beş vakıf üzerinden bu şehrin nimetlerini, fırsatlarını sürekli paylaşırsanız facia olur. Ben Beylikdüzü’nde İHH ile doya doya hizmet işbirliği yaptım. Onlarla işbirliği yapmaktan onur duyuyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.

Türkiye Gündemi Haberleri