Elimizde kalem sallıyoruz ya!

Ancak bu tartışmanın yapıldığı ortamlarda karşı görüş olarak “trafik kazalarından ölenlerin sayısı azmıdır ki!”, ya da “yeni doğan bebeklerdeki ölüm oranı bundan düşük müdür?” şeklinde karşı sorular oluşmakta ve “domuz gribi” tartışması da sağlıklı bir zemine oturamamakta!

Ülkede sadece domuz gribi mi tartışılamamakta! Tabii ki hayır. "Demokratik açılım" tartışmaları da benzer bir yaklaşımla tartışılmaya başlandı. Son olarak TV ekranlarında rastladığım bir köşe yazarı “Ben kendi halimde bir Türk vatandaşıyım! Galiba benim durumumun da açılıma ihtiyaç var!” şeklinde kişisel şikayetini dile getiriyordu.

Tartışma kültürüne yerel gündemden örnekle devam edelim:

Ak Parti İl Başkanı Av. İdris Şahin’in bayram öncesi yapmış olduğu basın toplantısında “Çankırı genelindeki icra dosyası sayısının artmış olması ekonominin iyiye gittiğinin göstergesidir” şeklindeki tezi de tartışmaya açılabilir! Hoş kenarından köşesinden açılmadı diyemeyiz! İl Başkanı Şahin’in toplantıda dile getirdiği konulara baktığımda üst üste 3 ayrı tenakuza rastlamıştım! Bunlardan birincisi buydu! İkincisi de en azından birincisi kadar komikti! Karatekin gazetesinin toplantının ertesinde attığı başlık ise inceden bir dokunuştu:

- Galiba dili sürçtü!

Başkan Şahin “Yunus AVM inşaatının kamuya faydasının da olmayacağı” şeklinde cümleler de kurmuştu son basın toplantısında! Ancak Başkan Şahin’in toplantısını izleyen arkadaşlar bunun “dil sürçmesi” olabileceği düşüncesinde birleşmişlerdi!

Doğrudur! Zaman zaman Başbakanların da dili sürçmedi mi bu ülkede! Başkan Şahin’in dili “sürçebilir” (!) Tıpkı aynı toplantıda ısrarla üzerinde durduğu “İcra dosyalarının sayısının artması ekonominin iyiye gittiğinin göstergesi olarak görülmeli” tezi gibi!

Sanıyorum hem Ak Parti hem de Baro Başkanı olan Şahin “avukat” olarak adliyedeki “hareketliliğin” icra dosyaları üzerinde yoğunlaşmasını doğrudan doğruya “direkt” olarak yaşayan Şahin’in söylemek istediği “Avukatların işi iyi böylece ekonomi de iyidir” düşüncesiyle ifade edilmiş cümleler olsa gerek!

Yoksa bu işin başka türlü izahı mümkün mü?

Şimdi başta da belirttiğim “domuz gribi” tartışması ile “demokratik açılım” paketinin tartışılması ve akabinde yerel bazda “iktidar-muhalefet” tartışmasına ilaveten “yaptığım haberlere” istinaden bazı çevre ve isimlerle benim aramdaki “tartışma” nedense "üzülerek belirteyim ki" olması gereken zeminde gerçekleşmiyor!

NASIL GERÇEKLEŞSİN Kİ!
“Tartışma” sözlük anlamı ile birlikte “karşılıklı” yaşanan bir durum. Tıpkı ringde karşı karşıya gelen “boksörler” gibi! Tartışma ortamının sağlıklı sürdürülebilmesi ise tarafların “eşit” konumda olmaları! Kısaca, “yapılan sözlü eleştiriye” karşılık olarak “sözlü” yanıt verilmesi!

İşin kuralı bu! Ancak gel gör ki, Çankırı’da “tartışma”nın olmazsa olmaz kuralı hiçe sayılarak “ortaya koyduğunuz eleştiri” ya mevcut durumu “daha da kötüye” götürüyor! Ya da “muhatap” gündeme getirilen konu üzerinde hiç mi hiç konuşmuyor!

Hatta olayı gündeme taşıyan “gazeteciye” de küsüyor!

Şimdi daha iyi anlıyorum ki dar bölgede “tartışma” ortamının istenilen düzeyde olmayışının nedeni “genetik”! Yani “babadan oğula” kalan miras!

Zamanında kim kimi eleştirdiyse, o onunla uzun süre “küs” kalmış! Ve bu gelenek günümüze kadar kesintiye uğramadan gelmiş!

SİYASETÇİ, BELEDİYE BAŞKANI ve VALİ BASINA KÜSER Mİ?
Yer dar bölgeye önemli bir örnek teşkil edecek Çankırı olunca küser! Hem de bayram da dinlemez, seyran da!

Vali basın mensubuna küser mi? Yer Çankırı olunca küser!

Neden! Çünkü “gazeteci” olarak sen “valinin icraatlerini” eleştirirsen, vali küsmenin de ötesine geçer seni “elinin tersiyle” iteler!

Belediye Başkanı basın mensubuna küser mi? Yer Çankırı olunca küser!

Neden! Çünkü “gazeteci” olarak sen “belediye başkanının icraatlerini” eleştirirsen, başkan küsmenin de ötesine geçer senin bulunduğun “yemekte” masadan kalkar ve salonu terk etmeye yeltenir!

Siyasetçi basın mensubuna küser mi: Yer Çankırı olunca küser!

Neden! Çünkü “gazeteci” olarak sen “siyasetçinin icraatlerini” eleştirirsen, siyasetçi küsmenin de ötesine geçer seni görmezden gelir, “telefonlarına” dahi çıkmaz!

Listeyi çoğaltalım! Buna Borsa Başkanını ilave edelim! Ticaret Odası Başkanını unutmayalım! İl Özel İdare Müdürünü es geçmeyelim! Valilik Özel kalemi atlamayalım! Arkasından Basın Müdiresini de hatırlayalım! Doğaldır ki “duayen matbaacıyı” hiç unutmayalım!

Daha var mı… Unuttuklarım bağışlasın!

Tek cümleyle plağı tersine çevirmek istiyorum!

Yaptığım haberlerin kaynağı “ben” miyim yoksa başkaları mı?

Bu haberlerin “başrolünde” siz yerine “size benzeyen konu mankenleri” mi var da, ben “hayali” haber yazıyorum!

BÜTÜN BUNLARI NEDEN Mİ YAZIYORUM!
Bugün Habertürk gazetesindeki köşesinde Umur Talu geçmişe dönük "önemli bir açıklamada" bulundu. Yazının o bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum:

"FIRTINA

BİR dönemin komutanlarına celp çıktı.

Sarıkız, Ayışığı... darbe falan.

Aramızda “vahim” bir sır bulunan eski Hava Kuvvetleri Komutanı da var.

Sadece ikimiz bilmiyoruz elbet; onun kimi subayı ile kimi meslektaşım da biliyor.

“Sır”rı tam vermeyeceğim; çünkü o gün suç duyurusu yapmam gerekti. Tehdit edenler dahil, sivil veya asker, kimse için bunu (henüz) yapmadım. Yapar mıyım, bilmiyorum.

Bilen biliyor; ne hissediyorsam, ne düşünüyorsam o! İsrail, Filistin'i ezerken, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın kendi kullandığı F-16 ile İsrail'e uçup ihale görüşmesini de sert eleştirmiştim.

Makamından gazeteye “ziyaretçiler”in gelip benim için ısrarla “ciddi” sözler savurduklarını ama sonunda püskürtüldüklerini birkaç tanıkla öğrendim. Devlet (millet) üniforması ve gücüyle şahsi güç gösterisi yapıyorlardı.

Onlara göre de böyle (her gün) yazan kimi köşe yazarı lüzumsuzdu!" (Umur Talu/Habertürk, 4 Aralık 2009)

Şimdi savcıların karşısına çıkacak olan emekli Hava Kuvvetleri Komutanı'nın kendisi hakkında çıkan "eleştirel" yazı karşısında takındığı tavra bakın! Ve ortada "değişen bir durumun" olup olmadığına da siz karar verin!

Derler ki; "Elinde kalem sallıyorsun"(!) Çok doğru! Ama ya sizin "elinde kalemden başka bir gücü olmayanlara karşı" yaptıklarınız!

Masum olan sizler, "canavar" olan bizleriz öyle mi?

Dileğim odur ki; birikimli insanlarla birlikte “eleştiriye tahammülü olan” siyasetçi ve idarecilere Çankırı’nın bir an önce kavuşması. Aksi halde bu işler tatsız tuzsuz çorbaya benzeyecek! Ve hiç kimse yaptığı işten mutlu olmayacak!

Benden hatırlatması... Saygılarımla…