Eski Çankırı Hapishanesi'nin yıkılması tam bir 'icraat' kabızlığıdır!

Sözcü18 yazı ailesinin güçlü kalemlerinden araştırmacı-yazar Metin Yılmaz'ın kaleme aldığı "Eski Çankırı Hapishanesi'nin yıkılması tam bir 'icraat' kabızlığıdır!" başlıklı yazısını ilgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz.

ÇANKIRI Hapishanesi Osmanlı’nın 20 Mayıs 1880 tarihinde 97 maddelik Tevkifhaneler ve Hapishaneler Nizamnamesinde Kaza, Liva ve Vilayetlerde hapishanelerin açılması kararı üzerine inşa edilmiştir. Yaklaşık bir asırlık geçmişi bulunan Çankırı Hapishanesi, Çankırı E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nun açılması üzerine 1983 yılında boşaltılmıştır.

12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası, normalleşme sürecinde 25 Mart 1984 tarihinde yapılan ilk seçimde Anavatan Partisi (ANAP) Belediye Başkan adayı Mustafa Kale Çankırı Belediye Başkanı seçilir. "Şehrin göbeğinde hapishane mi olur? Buraya, park yap..." diye talepte bulunan Çankırılılar'a "Belediye başkanı seçildiğimde burayı yıkıp, yerine Karatekin parkını açacağım..." sözünü veren Başkan Kale, cezaevini yıkmayı kafasına çoktan koymuştur...

Başkan Kale döneminde eski Çankırı Hapishanesi'nin yanında, Jandarma ve Merkez Komutanlığı'nın yerinin de yeşil alan olarak belediyeye intikaliyle birlikte 1985 Şubat ayında yıkımına başlanarak, Mart ayı sonunda tamamen ortadan kaldırılan Çankırı Hapishanesi'nin yerine 1986 yılında Karatekin Parkı yapılır. Başkan Kale’nin hedefinde parka katma hesabı yaptığı PTT binası da vardır ancak seçimi kazanamayınca olan yıkılan hapishaneye olur.

Rahmetli Mustafa Kale ile yaptığım görüşmede bana; "Çankırı Hapishanesi'nin yıkılmadan önceki halinin pel-perişan olduğunu, şehrin ortasındaki bu çirkinliği kaldırarak yerine şehrin nefes alacağı ve Karatekin Bey'in adının verileceği bir park yapmayı vadettiğini, bunu da başardığı için mutluluk duyduğunu" ifade etmişti... Bu yıkımı Çankırılıların yoğun istek ve ısrarı üzerine gerçekleştirdiğini ve doğru bir iş yaptığını da söylemişti...

1940 Yılında Nazım Hikmet, Kemal Tahir ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın da yatmış olduğu tarihi Çankırı Hapishanesi'nin yıkılması, şehrin hafızasını linçleyen tam bir icraat kabızlığıdır! Korunup, restore edilmesi halinde müze kimliğiyle Çankırı’ya büyük turizm katkısı sağlayabilecek olan hapishane; çapsız, ufuksuz, vizyonsuz idari zihniyetin kurbanı olmuştur. Bu talihsiz yıkımı sırf "şehrin ortasında kaldı" (!) gibi 'absürt' bir bahane ile tarihsel yaşanmışlıklarını görmezden gelip, oldu-bittiye getirmek; Çankırı’ya yapılmış cahilane bir kötülüktür! Özellikle Ankara Ulucanlar ve Sinop Cezaevleri'nin müze haline getirildikten sonra gördüğü büyük ilgi sonrası eski Çankırı cezaevinin yıkımına tepkiler günümüzde de sürüyor…

Tam bu noktada Avrupa Birliği desteğiyle yenilenen Sinop Cezaevi Müzesi'nin açılışında konuşan Kültür ve Turizm Bakanı M. Nuri Ersoy’un şu sözleri yıkılan Çankırı Hapishanesi şehrin neler kaybettiğinin de özetidir:

"Burası, Türk edebiyatının usta ismi Sabahattin Ali’nin de bir dönem mahkûm edildiği, ünlü ‘Aldırma Gönül’ şiirini kaleme aldığı yerdir. İşte bu yüzden Sinop Tarihi Cezaevi, yalnızca taş duvarlardan ibaret değildir. Edebiyatımıza, sanatımıza ve ortak hafızamıza kazınmış güçlü bir simgedir. Bu müze, ziyaretçilerine yalnızca bir tarih dersi vermeyecek. Aynı zamanda onları düşündürecek, duygulandıracak ve geçmişle bağ kurmalarını sağlayacak. Burada her taşın, her duvarın, her adımın ardında bir hikâye var. Biz bu hikâyeleri koruyarak Sinop’un ve Türkiye’nin ortak hafızasına sahip çıkıyoruz. Sinop halkının da gönülden sahiplendiği bu mekân, yalnızca bir müze olarak kalmayacak. İçinde yer alan özel bölümlerle, sivil toplum kuruluşlarının, kültürel etkinliklerin ve sanatın merkezi olacak."

Elbette yok edilmiş bir yapıyı geri getirmek mümkün değil fakat şehrin gelecek bilinci açısından ibretlik bir yanlışı gerçek hikâyesiyle tarihe not etmek adına Çankırı Hapishanesi'nin yıkımını gerçekleştiren Çankırı Belediyesi ekipler amiri olan Şadan Sanar’la görüştüm. Şadan abinin samimiyetle anlattıklarından bir bölümü özetleyerek aktarayım:

"Başkan Mustafa Kale, dönemin Fen İşleri Müdürü rahmetli Mete Tığlı’ya sözlü talimat vererek, yıkım sürecini başlatır. Belediye başkanı cezaevinin pel-perişan olduğunu söylese de gerçek çok farklıdır. Cezaevi, döneminin koşullarında mükemmel inşa edilmiş çok sağlam bir yapıdır. Bu sağlam binayı yıkabilmek için prosedürü bir kenara bırakarak hızla harekete geçer. Bizzat verdiği talimatla belediye ekiplerinden binaya hasarlı ve kullanılamaz duruma getirmelerini ister. Güzelim bina adeta saldırıya uğrar kepçe ve balyoz darbeleriyle başkanın söylediği gibi sıvalarına kadar hunharca kaldırılarak, pel-perişan hale sokulur! Bu çirkin kurgudan sonra sanki bina harabeymiş gibi yıkıldı yıkılacak süsü verilir. Ne olur ne olmaz diye de belge niteliğinde fotoğrafları çektirilir.

Belediye ekipleri Cezaevini yıkmak için 1985 Şubat'ının karlı bir Çankırı sabahı apar topar karla kaplı kiremitleri toplamaya başlar. Çatıdan16 bin adet sağlam kiremit çıkar. Sıra ağaç aksanını sökmeye geldiğinde cezaevi yapımında kullanılan kerestelerin el işçiliğiyle işlendiği, yenisinden farksız ve tek bir çürüğü dahi olmadığı görülür. Hapishaneden çıkan yüklü miktarda sağlam kereste Çankırı Belediyesi'nin Taş Mescid'de bulunan Gazhane deposunu tıka basa doldurur. Cezaevinin taşları da Belediye Mezbahası'nın altındaki sahaya atılır."

Şadan Sanar bir belediye çalışanı olarak görevini yapmıştır fakat son hafriyat kamyonlara yüklenirken, hüzünle "Keşke şu güzelim bina yıkılmayaydı da restore edilip ayakta kalsaydı..." diye geçirir içinden.

Artık Çankırı Hapishanesi yoktur!

İnsan yaşadığı şehri sahiplenmezse; misyonu, vizyonu, ufku olmayan idarecilerin yanlışlarının hem ortağı, hem de seyircisi olur. Çankırı Tekel binasının yıkımı da şehrin sahipsizliğinin bir örneğidir.

Nazım Hikmet Bursa Hapishanesi'nden Kemal Tahir’e yazdığı mektupta "Çankırı'yı göresim geldi Kemal. Ben bozkırı bu yumuşak Bursa manzaralarından çok seviyorum. Bozkır beni ciddi yaptı, içimi ağır başlı yaptı..." sözleriyle, hem Çankırı'yı övmüş, hem de Çankırı özlemini dile getirmiştir. Çankırı ise ona en küçük bir muhabbet duymadığı gibi, adının birlikte anılmasından da rahatsız olmuştur hep…

Oysa Nazım; Kuvayı Milliye Destanı'nı Çankırı’da yazmaya başlamıştır!

Şimdilik sadece küçük bir duyuru yapalım... Sözcü 18 ve Tahtaköprü Sosyal Medya Grubu işbirliğiyle önümüzdeki süreçte Çankırı’da "Nazım Hikmet Gecesi" için çalışmalarımızı sürdürüyoruz...

Yorum Yap
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Çankırı Gündemi Haberleri