Fuatavni'nin ilk yazısı

Twitter'in son fenomeni 'fuatavni'nin RotaHaber'de yayımlanan ilk yazısı...

ERDOĞAN'A 'HAYIR' DEMEK SAVAŞA 'HAYIR' DEMEKTİR

Türkiye'nin Suriye politikasını ilk andan itibaren Ahmet Davutoğlu, Beşir Atalay ve Hakan Fidan yönlendirmektedir. Kararların icrası ise MİT üzerinden yapılıyor.

Suriye politikası bölgedeki tarihsel, sosyolojik gerçekler ve uluslararası realiteler dikkate alınmadan, ikbal peşinde koşan bu kadroların beklentilerine göre şekillenmiştir.

Başbakan'a sunulan rapora göre, Suriye'deki muhaliflere silah yardımı yapılırsa çoğu Sünni olan Suriye ordusu en kısa zamanda dağılacak ve Esed en fazla 6 ay içinde iktidardan gitmiş olacaktı. 6 ay içerisinde en fazla 100 bin kişinin Türkiye'ye göç edebileceğiceği bu sayının idare edilebilir olduğu, Esed devrilidkten hemen sonra da bunların Suriye'ye geri döneceği söylenmişti.

Muhalifler başa geçince Suriye Türkiye'nin arka bahçesi haline gelecek, Davutoğlu ve Fidan çok önemli bir güç kazanırken, Erdoğan muzaffer bir lider olarak bölgeye hükmedecek konuma gelecekti.

Düşünülen hayal edilen buydu. Hamasi duygularla ülkenin dış politikası belirleniyordu. Sürecin başında konunun uzmanları tarafından yoğun bir gayretle yanlış yapıldığı anlatılmaya çalışılsa da yanlış diyenler hainlikle itham edildi. Bu hayati ikazlardan biri de Suriye'nin en muteber alimlerinden Ramazan El-Buti'den gelmiştir.

Buti'nin, demokrasiye geçişin sağlanması adına rejime baskı yapılması, muhaliflerin iç savaşa kalkışması durumunda ülkenin içinden çıkılmaz bir duruma gireceği, en büyük zararın Suriye'ye, ümmete, özelde Türkiye'ye olacağı uyarısı dikkate alınmamış ve büyük bir nezaketsizlikle mukabele edilmişti. Fidan gönüllü olarak girdiği Suriye planını MİT'in yürütülebilecek bir alt yapısının ve donanımın olmadığını biliyordu.

Zaman geçtikçe takviye kuvvet olarak irili ufaklı El-Kaide grupları Türkiye üzerinden Suriye'ye sokulmaya başlandı. İlerleyen süreçte kontrolden çıkan bu gruplar Suriye'ye yapılan silah ve mühimmat yardımlarına el koyarak bölgede güçlü hale geldi ve Esed'in uluslararası arenada kötünün iyisi olmasına katkı sağlayarak elini güçlendirdi.İran'ın ve Esed'in işine gelen bu durum Türkiye kamuoyundan saklandı.

ABD'deki Oval Ofis'te Başbakan ve Fidan 'El-Kaide ili ilgili gelişmelere göz yumuyorsunuz bu kabul edilemez' diye uyarıldı. Gelinen noktada MİT'in kışkıtması ve desteğiyle binlerce masum Esed tarafından katledildi, ülke harabeye dödü ve Türkiye teröre destek veren ülke konumuna düşürüldü.

Suriye'de rejimin kontrolü İran'ın 'DMO'sunun eline geçmiştir. PKK uzantısı PYD kuzeyde özerklik ilan ederken El-Kaide günden güne güçlenerek sınırımızda yeni bir tehlike halini almıştır.

Şimdi hükümet içine düştüğü yolsuzluktan kurtulmak için Türk ordusunu Suriye bataklığına çekiyor. Süleyman Şah Türbesine yönelik tehdit ve Suriye'den gelen radikalllerin Niğde'deki katliamı bu planın bir parçasıdır.

Ve planın uygulayıcısı başta Fidan olmak üzere yine aynı üçlüdür.Savaş tamtamları arasında ordu Suriye'ye sokulmak isteniyor. Böyle bir gelişmenin oluşturacağı zemin PKK'nın Türkiye ve Suriye de özerklik-özgürlük sürecini kemale erdirecektir.

Savaşa bahane edilen Süleyman Şah Saygı Karakolu ve Türbesi'nde 30 Türk askeri bulunmaktadır. Karaolun çevresi bir hafta önce IŞİD'in kontrolüne geçmiştir. IŞİD bölgeyi ele geçirdikten sonra Genelkurmay ikmal ve asker değişimini yapamaz duruma gelmiştir. Genelkurmay bir haftadır Dış İşleri ile yoğun temas halinde. IŞİD'le diyaloğa geçilip durumun hallini istiyorlar.

Dış İşlerindeki yetkililer ısrarla IŞİD'le temas kurulamayacağını vurgulayarak, Genelkurmay'ı IŞİD'e saldırmaya zorluyorlar. Oradaki askerleri tamamen çekmenin faydalı olacağı 30 askerimizin risk altında tutulmaması gerektiği söylense de Davutoğlu ve üst düzey devlet yetkilileri ısrarla oranın Türk toprağı olduğu ve çekilmeyeceklerini vurgulayarak, Genelkurmay'ın elini kolunu bağlamış durumdalar.

Yapılması gerekenler ise çok basit

1 - Asker tahliye edilecek
2 - Süleyman Şah Karakolu'nun etrafına mayın döşenecek etrafı elektrikli tell vs gibi koruma önlemleri alınacak.
3 - Bölgedeki ılımlı 'HSO' unsurlarına lojistik ve para desteği vererek orayı korumaları istenecek
4 - Sınırımıza mesafesi sadece 45 km olan bu bölgeye gerektiğinde sınırdan müdahale edilecek

Bu kadar basit tedbirler alınabilecekken, orada risk altında bırakılan askerler vurulup savaşa girilirse bu günah tamamen Erdoğan ve kadrosuna ait olacaktır. Çünkü oraya saldırı olursa Genelkurmay da IŞİD ve rejimle savaşa girecek. Erdoğan ve ekibinin fiyaskoyla sonuçlanan Suriye politikasından seçim öncesi bir zafer çıkarma isteği ülkeyi göz göre göre felakete sürüklüyor.

Sonuç itibariyle Erdoğan'a hayır demek, savaşa hayır demektir.

@fuatavni / ROTAHABER

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.

Türkiye Gündemi Haberleri