BUGÜN 30 Eylül 2025, Salı öğleden sonrası. Masamda oturmuş, elimde bir tablo var; Bu tablo, son zamanlarda içimi burkan bir gerçeği gözler önüne seriyor. Türkiye’de genç hekimlerin uzmanlık tercihlerini yansıtan bu liste, ilk bakışta sadece puan ortalamalarından ibaret gibi görünüyor. Dermatoloji en üstte, plastik cerrahi hemen peşinde, ama sonra bir düşüş başlıyor: İç Hastalıkları, Pediatri, Genel Cerrahi, Nöroşirürji gibi alanlar listenin en alt sıralarında yer alıyor. Bu sadece bir sıralama değil; bir mesleğin ruhundaki değişimin sessiz bir yansıması.
Bunu gördüğümde aklıma ilk gelen, bu tablonun başarısızlıkla bir ilgisi olmadığı. Tıp Fakültesi'ni bitiren her hekim, yıllarca süren zorlu bir eğitimin zaferini taşıyor. Peki, bu tablo neyi anlatıyor? Bana kalırsa, idealizmin yavaşça kayboluşunu. Eskiden hekimlik, kişisel konforu bir kenara bırakıp toplumun sağlığı için çabalamak demekti. Bugün ise genç hekimler, daha az yıpratıcı, daha kazançlı alanlara yöneliyor. Listenin altındaki branşlar —kalp damar cerrahisi, acil tıp, kadın doğum— sadece zorlu değil, aynı zamanda uzun saatler, duygusal yük ve toplumsal baskılarla dolu. Bu tercihler, belki de hekimlerin artık kendilerini feda etmek istemediğinin bir işareti.
Neden buraya geldik? Sağlık sistemimizdeki yükler, ekonomik zorluklar ve hekimlere yönelik artan şiddet, bu değişimin altında yatan nedenler olabilir. Bir zamanlar toplumun kahramanları olarak görülen doktorlar, bugün tükenmişlik ve güvensizlik arasında sıkışmış durumda. Öte yandan, genç hekimlerin bu tercihlerinden pragmatizm de okunuyor; neden köle gibi çalışmayı seçsinler ki, onurlu bir hayat hak etmiyorlar mı? Ama bu, acı bir gerçekle yüzleşmemizi gerektiriyor: Çocukların hayatını kurtaran pediatristler, ameliyat masasında mucizeler yaratan cerrahlar, artık en az tercih edilenler arasında.
Bu durumun temelinde, teşviklerin yanlış yerde olduğu düşüncesi yatıyor. Kolay kazanç sunan branşlar cazip hale gelirken, toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan alanlar ihmal ediliyor. Maddi bir mesele gibi görünse de, asıl kayıp daha derin: Bir nesil, toplumu iyileştirme idealinden uzaklaşıyor. Bu, sadece hekimleri değil, hepimizi etkiliyor. Çünkü sağlıklı bir toplum, fedakârlıklarla ayakta durur.
Peki, gelecek ne getirecek? Bu gidişat beni endişelendiriyor. Eğer idealizm böyle eriyip giderse, Türkiye’de sağlık sistemi, kozmetik müdahalelerle zenginleri memnun ederken, ihtiyaç sahiplerini yalnız bırakabilir. Çözüm, çalışma koşullarını iyileştirmek, şiddeti durdurmak ve bu zorlu branşların değerini maddi-manevi artırmakla mümkün. Ama bu sadece yöneticilerin değil, hepimizin sorumluluğu. Her hekime destek vermediğimizde, her zorluğu "işin doğası" diye geçiştirdiğimizde, bu mesleğin temelini bizler de zayıflatmış oluruz...
Bu tablo, sadece bir istatistik değil; Bir uyarı. İdealizmin ışığını yeniden yakmazsak, Türkiye’nin sağlık sisteminin nabzı daha da zayıflayabilir. Bunu beklemek istemiyorum...