İsli çaydanlık...

İsmail YILMAZ

Ali Osman Bey idaresindeki aracımız Korgun ilçe merkezinden Kurşunlu İlçesine doğru yönünü çevirdiğinde, araç içerisindeki av sohbeti de artık tavan yapmış, geçmiş avlarımız bir biri ardına gözümüzün önünden geçerken bazen hatırlanan eski dostlarla birlikte rahmetle anılanlar, bazen kurulan cümlelerin kifayetsizliğinden serzenişle birlikte bazen de ne kadar güzeldi o günler diye iç çekişler bölüm bölüm yaşanmıştı. Hemzemin geçidi geçtikten sonra yüksekliğin biraz daha artması çiseleyen yağmurun kar halini almasına neden olsa da kimin umrundaydı. Bitmesini istemediğimiz bu tatlı muhabbet Kurşunlu ilçesinde bizleri bekleyen Bahri Beyin gülümseme ile bizi karşılamasına kadar adeta soluk almadan devam etti.

Kara avı sezonunu kazasız belasız bitirmiş olmakla beraber, oltalarımızı memleketimizin engin zenginlikleri içerisinde olan akarsularımızla buluşturma vakti gelmişti. 2/2 Amatör Olta Balıkçılığı Tebliğine göre akarsularımızda tatlı su kefal avcılığının mevsim yasağı yoktu. Kara av sezonunun bitimi ile beraber avda kullandığımız malzemeler, balık avında kullandığımız malzemelerle yer değiştirmiş ve nihayet üç haftadır arazide olamamanın özlemi, bizleri doğayla baş başa kalabilme aşkı ile yollara düşürmüştü.

Bahri Beyin sıcak karşılaması ve ufak tefek eksiklerimizi tamamlamanın ardında Devres kenarında buluyoruz kendimizi. Hafifçe atıştıran yağmur altında bir kaya dibinde ilk yemlerimizi oltalarımıza takıp suyla buluşturuyoruz. Dağlardaki kar erimesi ve yağan yağmur, Devres’in debisini daha da artırmış, balık tutmak neredeyse imkansız halde ama kimin umurunda ki. Biz orada o suyun yanında, avcı arkadaşlarımızla beraberiz ya gerisi, gerisi hakikaten teferruat.

Hepimiz birkaç olta atıp, suların sürükleyerek getirdiği odunları toplama gayretine girdik. Bütün bunlara karşın, atıştıran yağmura rağmen keyfe keyf katacak en büyük unsurun yanan nefis bir kamp ateşi olduğunu da biliyorduk. Küçük bir izci ateşi konumundaki ateşimize attığımız odunlarla büyüyen alevler, dibinde durduğumuz kayanın zirvesine doğru uzuyor ve ilk başlarda görsel olarak benliğimize kazınan alevler bizleri de çoktan ısıtır olmuştu. Sırada emektar isli çaydanlığı ateşle buluşturmak vardı. Oluşan közden birazını kenara çekip sacayağını da yerleştirmemize müteakip, isli çaydanlık ateşin yanındaki yerini almış ve bu arada biz de ateş çevresinde yerlerimizi alarak, muhabbetin tam ortasındaki yerimizi çoktan sağlamlaştırmıştık.

Doğaldır ki, ara sıra oltalarımızı kontrol etmeyi de ihmal etmiyorduk. Birkaç tane boy limiti altında tutulan kefal suyla geri buluştu. Tahmin ettiğimiz gibi bu günün av değil muhabbet ve özlem giderme günü olacağı belliydi. Benim yaklaşık bir saat kadar mebs ve rapala denemelerim de sonuçsuz kalmıştı. Çok ısrarcı olmanın da zaten bir anlamı yoktu. Devres çoşmuştu adeta. Hevesimizi ilerleyen haftalara, suyun biraz daha sakinlediği günlere ertelemeliydik.

Ali Osman Bey ateşin başına oturmuş, kendisinin ihtisas konusu olan sac kavurma üzerinde hünerlerini sergilerken ben de kendisine yardımcı olmanın gayretindeyim. Eh artık bir büyüğe de danışma vaktinin geldiğini düşünmüş olacak ki Bahri Bey de gerekli hazırlıkları tamamlamıştı. Ortaya çekilen sacayağının üzerine konulan kavurmanın çevresinde yerlerimizi almamız fazla uzun sürmedi. Bir büyüğe danışılarak hep beraber yenilen yemek artık bize oltaları falan unutturmuş, tamamen o anı yaşar hale getirmişti. Yemek sonrası isli çaydanlıkta demlenen ikinci çayın damaklarımızda bıraktığı tadı ise izah edilecek türden değildi.

Artık hava kararmaya yüz tutmuş, istemeyerek de olsa toparlanma vakti yaklaşmıştı. Oltalar sudan çekilip ufak tefek bakımları yapıldı ve diğer kamp malzemeleri ile birlikte araçlardaki yerlerini aldıktan sonra Kurşunlu ilçesine doğru dönüş başladı. Bahri Beyin ikram ettiği kahveler de midemizde kalan son boşluğu doldurduktan sonra, bizler için son olmayacak biraz da hüzünlü bir vedalaşmanın ardından Çankırı’ya doğru yola çıktık.

Dönüş yolculuğumuzda sabahki yolculuğumuzu aratmayacak nitelikte av hatıraları ve günün kritiği ile doluydu. Av vurulmuş, balık tutulmuş ne fark ederdi ki, biz o isli çaydanlığı yanan odun ateşinin kenarında bir sefer daha közle buluşturmuştuk ya, bizim için önemli olan buydu.

Umarım, kendisini avcı olarak tanımlayan bireylerin gönlünün bir köşesinde, avcılığın sadece avlanmak olmadığını kabullenmiş isli bir çaydanlığı vardır.

Bütün doğa severlere ve avcılara rastgele.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.