Orta Doğu ve Türkiye, sil baştan!

Misafir Kalem

19 Mart Darbesi'nden sonra en gergin haftayı yaşadık.

Yine kendi kıt aklımla, bıktıran uzunlukta bir dizi ile haftayı okumaya çalışayım.
Başlık: "Orta Doğu ve Tükiye, sil baştan"

Legodan evler yapan çocuğun, "olmadı" deyip, hepsini sökmesi, yeniden kurmaya başlamasını yaşıyoruz.

Lahey'de yapılan 25 Haziran NATO Liderler Zirvesi Orta Doğu'da yeni kurulmaya başlanan dengeyi değiştirmişe benziyor.

Anladığım kadarıyla, NATO Avrupa kanadı; İsrail'in önce Suriye'yi, ardından da İran'ı hızla bölme talebini, en azından şimdilik, engellemiş ya da erteletmiş gibi.

Bu kararda İran ile açıklanmayan bir anlaşma da etkili olabilir.

Bölme yanlısı İsrail yerine, bölgeyi bir Federal Devlet çatısı altında toplamayı öneriyorlar.

Bazı akıldaneler "günlük sohbet" diyerek yumuşatmaya çalışsa da büyükelçi Barrack'ın "Osmanlı millet sistemi" sözleri işaret fişeğiydi ki Büyükelçi, hafta içinde durumu Rojava'da Mazlum Abdi'ye de iletmiş görünüyor.

Daha önce de yazmıştım, 25 Haziran sonrası, Barış Süreci'nin Türk tarafı temsilcisi Bahçeli yerine RTE oldu. (19 Mart'ta denemiş, başaramamıştı. İkinci kez deniyor)

Zirve öncesi ve zirve sonrası içerik de farklıdır. İlk etap, Rojava'ya dokunmama karşılığı silah bırakma ile tamamlandı.

Bahçeli ve Öcalan, İsrail'e karşı Türk-Kürt ittifakı kurmaya çalışırken, yeni durumda iki tarafa da bir üçüncüyü; HTŞ'yi "Arap ortak" adıyla anlaşmaya katma yükümlülüğü geldi.

Süveyda'da yaşanan çatışmalar, İsrail'in de kendi planında henüz pes etmediğini gösteriyor. HTŞ'nin, yeni şartlara güvenerek başlattığı saldırganlık kesilmezse bu yeni planın da çökmesi olası. ABD'nin, kararlı bir İsrail'i durdurmasının olanaksız olduğunu herkes biliyor.

Dışarıda bunlar yaşanırken, içeride de etkileri görülüyor.

Saray, yeni denklemin kendinden bağımsız kurulamayacağından çok emin. ABD ve AB desteğini iktidarı için sigorta görüyor. Bu nedenle de artık halk onayı alma ihtiyacı duymuyor.
LGS sahtekârlığında görülen vurdumduymazlık, beklenen Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ tahliyelerinin gerçekleşmemesi, maden yasasında AKP'li vekillerin saldırıya varan ısrarları...

Saray artık mevcut Cumhuriyet yasalarının devre dışı olduğunu düşünüyor.

Yalnız Saray da değil, aynı düşüncenin barış sürecinin eski temsilcisi Devlet Bahçeli ve DEM'de de geliştiğini gördük.

Tuncer Bakırhan'ın, CHP'ye "Masaya otursanız belki de bütün tutsaklarınız serbest kalacak" ve ardından Bahçeli'nin "Kürt-Alevi başkan yardımcısı" teklifleri, onların da seçmen desteğine ihtiyaç duymayacakları bir dönemin yaklaştığına inandıklarına işaret.
Saray-RTE-Bahçeli ve Öcalan ABD-AB'nin kararlaştırdığı "yeni paradigma" aşamasını kabullenmek zorunda kaldılar.

PKK'dan gelen "gerekirse silahları geri alırız" tehdidi boştur. Savaş kaybedeceğin bir şey yokken kolaydır ama kaybetmekle tehdit edildikleri bir Rojava gerçeği var.

Şu andaki görüntüyle, Federal Orta Doğu devleti adını verebileceğimiz yeni paradigmaya karşı durabilme gücüne, sadece, Anadolu halkını arkasına almış CHP sahip. Bölünme tehlikesini atlatması, sürekli yükselen desteği, direnme gücü açısından herkes için tehlike arz etmeye başladı.

İsmail Saymaz'ın dün iki merkezden kaynaklı haberlerle belirlediği gündem, CHP içinden de yeni paradigmaya destek çıkacak birilerini arayışın sürdüğünü gösteriyor.

Kemal Kılıçdaroğlu'na atfedilen İmamoğlu ile gerginlik haberi Saymaz'dan çıkmıştı, bunu yumuşatan Kılıçdaroğlu haberi de yine onun kaleminden çıktı. Tıpkı "Alevi-Kürt başkan yardımcısı" haberi gibi. Buradaki "Alevi"den kastın CHP'li bir başkan yardımcısı olduğunu düşünüyorum (KK değil).

Federal Orta Doğu Cumhuriyeti kurulmaya çalışılırken bölgede engelin İsrail, Türkiye'de engelin CHP olması garip...

İlginçtir, sık sık alıntıladığım Tito'nun kehanetini(1) yaşıyoruz.

Balkanlar'ın dağılmasının ardından, yeni düzeni kabul edip etmemek Anadolu halklarının elinde.

Yazdıklarımın sadece yaşlı bir emekli muhasebeci gözünden tahminler olduğunu belirteyim!
Yaşayıp, göreceğiz...

Burası Orta Doğu, beş dakikada değişir her şey. Bir plan yıkılır, yenisi yapılır, o yıkılır bir yenisi daha...

Türkiye burnuna kadar battığı bu çukurda debelenecek mi? Yoksa Anadolu halkları, Cumhuriyeti çekip, çıkaracak mı?

Yüz yıl önce başarmışlardı, tekrar neden olmasın?

(1) Tito, 12 Mart 1978 günü Yugoslavya'nın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada; "Ülkemiz kristal bir küredir. Ben Josip Broz Tito, bu küreyi ellerimle tutarak değil alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum. Umarım benim nefesim tükendiğinde birisi bu görevi devralır. Yoksa kristal küre yere düşer ve tuz buz olur... İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması başka bağımsız ülkelere kalır. Nasır, benim dostumdur ancak ondan önce dünyanın geleceğinin korunması Anadolu'ya düşer. Anadolu'da Kemalistler tarafından kurulan devletin temeli bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır" dedi.

SELİM AKMEN KİMDİR?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 1986 yılı mezunu.

MKS DevO A.Ş.'de Genel Müdür. Emekli.

Halen dokuz8haber.net'te köşe yazarı

X hesabı / @darlamaradyosu

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.