CHP Genel Başkanı Özgür Özel Avrupa'nın göbeği olarak nitelenen, Belçika'nın Brüksel kentinde düzenlenen 'millet iradesine sahip çıkıyor' mitinginde destekçileriyle bir araya geldi.
Ana muhalefet için yurt dışında bir ilk anlamına gelen miting, Belçikalı devlet adamı Jean Rey’in adını taşıyan Place Jean Rey Meydanı'nda yapıldı.
Özel burada Mart 2025'ten bu yana Silivri'de tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı - İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere belediye başkanlarının durumuna dikkati çekti, açılan soruşturmaların altının doldurulamadığını söyledi.
Son olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın hedefe konulduğunu vurgulayan Özel, yaşananları bir 'darbe' olarak niteledi:
"Dost ülkeler, buralarda dost partiler var. Erdoğan'la al-ver ilişkisinde oldukları için susanlar da var. Buradaki bütün demokratların varlığını bildiğimiz gibi birtakım çıkar hesaplarıyla Türkiye'nin karşısında sus pus olanları da kaydediyoruz. Kardeş partileri saygıyla selamlıyorum. Türkiye'deki darbeye susanları not ediyoruz."
- "AKP iktidarı 'Sen dışarıda konuşursan beni şikayet ediyorsun diye seni şikayet ederim' diyor. Erdoğan'a helal olan bize niye haram olsun? Başörtüsü sorunu vardı, AİHM'e geldiniz dava açtınız. O gün gelip Türkiye hakkında dava açarken şikayet değil... AKP'ye kapatma davası açılmış, dünya başkentlerini geziyor şikayet değil... 15 Temmuz darbesi olmuş, kapımızı çalıyor, dünyaya birlikte anlatalım diyor...
- "Darbe kendisine olunca dünyaya anlatıyor. Darbeyi kendisi yapınca 'Bunları anlatma' diyor. Vallahi anlatacağım, billahi anlatacağım, susmayacağım."
Özel'in açıklamalarında öne çıkanlar şöyle:
"Her çarşamba bir meydanda yüz binleri, her hafta sonu Türkiye'nin güzel bir ilinde, çoğunlukla da bir zamanlar 'AKP'nin kalesi' denen yerlerde tarihin en büyük mitinglerini yaptık. Yaptığımız bir miting değil, bir eylemdi. O yüzden 61. eylemimizde Brüksel'de sizlerleyiz.
İktidar sahipleri 'Yurt dışına mı gideceksiniz?', 'Türkiye'yi mi şikayet edeceksiniz?' diye bir safsataya sarıldılar. Birileri şikayet edilecekse karşı tarafın hasım olması lazım. Biz buraya dosta sarılmaya geldik. Sizlere sarılmaya geldik.
Tutuklu cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu'na, Adana gibi başkan Zeydan Karalar'a, Torosların yiğidi Muhittin Böcek'e, tutuklu tüm başkanlarımıza, siyasetçilere sahip çıkmaya geldik. Mansur Başkan'ı hedefine almaya çalışanlara 'Aklınızı başınıza alın, Mansur Başkan yalnız değildir' demeye geldik.
"VALLAHİ DE ANLATACAĞIM, BİLLAHİ DE ANLATACAĞIM"
Diğer yandan Trump'la bir al ver ilişkisi içinde oldukları için sessiz kalanlar var, 'Türkiye sığınmacılara baksın, ileri karakolumuz olsun' diyenler var. Dostlarımız olduğunu bildiğimiz gibi, Türkiye karşısındaki planlara sus pus olanları da kaydediyoruz kimse endişe etmesin.
'Sen dışarıda konuşursan beni şikayet ediyorsun diye seni şikayet ederim' diyor. Erdoğan'a helal olan bize niye haram olsun. Başörtüsü sorunu vardı, AİHM'e geldiniz dava açtınız. O gün gelip Türkiye hakkında dava açarken şikayet değil... AKP'ye kapatma davası açılmış, dünya başkentlerini geziyor şikayet değil... 15 Temmuz darbesi olmuş, kapımızı çalıyor, dünyaya birlikte anlatalım diyor...
Darbe kendisine olunca dünyaya anlatıyor. Darbeyi kendisi yapınca 'Bunları anlatma' diyor. Vallahi anlatacağım, billahi anlatacağım, susmayacağım.
"AKP İKTİDARI ARTIK TRUMP'A ÇALIŞMAYA BAŞLADI"
Ben küçükken bir kusur işlediğimde ananem karşısına alırdı, utanır ve yüzümü kapatırdım. Derdi ki yapmaya utanmıyorsun, bakmaya utanıyorsun. Erdoğan, Avrupa Birliği'ne girmeyi hedefliyorsan ne yapacaksan yapıp sonra da gözlerinin içine bakacaksın. Ben öyle yapıyorum kardeşim!
Sadece zenginlere çalışan AKP iktidarı artık Trump'a çalışmaya başladı. Ülkede bulamadığı meşruiyeti, Avrupa'da, dünyada bulamadığı meşruiyeti, Beyaz Saray kapılarında, Oval Ofis'lerde arar oldu. Milletin desteğini kaybetti, Trump'a güveniyor.
Ülkenin her şeyini pazarlık konusu yaptı. Gelecekteki en büyük zenginliğimiz de nadir elementler de pazarlık masasında. En zor günümüzde cumhurbaşkanı adayımız tutuklanmışken dünyanın desteği bekleniyorken Almanya hükümeti Eurofighter'ları Türkiye'ye vermekten vazgeçti.
AKP olsa vermeyin der. Biz ne yaptık? İmamoğlu, yattığı hapishaneden mesaj yazdı. ben şansölye yardımcısıyla görüştüm, bizzat mesaj ilettik. Bizim yaşadığımız hukuksuzluk ayrı, Türkiye'nin savunma ihtiyacı ayrı. Blokaj kalktı, Türkiye Eurofighter alma noktasına geldi. bir tarafta memleketi Trump'a peşkeş çekenler, bir tarafta canından vazgeçenler...
"BİZ KAZANACAĞIZ"
Batı sadece bir yön değildir. Bir anlayış meselesidir. Batıya gidildikçe saraylar gider. Tarihi saraylar vardır ancak ülke daha mütevazi mekanlardan yönetilir. Konvoylar kısalır. Arabalar mütevazileşir. Liderler denetim altındadır. Mütevazidir ancak halk zengindir. Oysa bundan uzaklaşınca, otoriterlik artınca, saraylar başlar, bin odalı saraylar.
Uzun konvoylar, dünyanın en pahalı makam araçları, uçak filoları ancak itibar çoktur. Ancak halk fakirdir. Şimdi Erdoğan ve biz iki farklı akımı temsil ediyoruz. Bir yanda uzun konvoyları, 1.500 odalı sarayları, tasarruf etmediği itibarı ve yoksulluk vadettiği halkıyla Erdoğan.
"EKREM BAŞKAN, BEN, MANSUR BAŞKAN... YOKSULLUĞU YOK ETMEK İSTEDİĞİMİZ İÇİN HEDEFTEYİZ"
Bir tarafta onun uçan sarayına en pahalı limuzin Mercedes'lerine değil, ülkenin demokrasisine talip olan bizler varız. And olsun ki biz kazanacağız. Biz kazanacağız. Biz kazanacağız.
Ekrem Başkan, ben, Mansur Başkan, yoksulluğu yok etmek istediğimiz için bu saldırıların hedefindeyiz. Zenginler daha zengin olsun, yoksullar daha fakir olsun isteyenler Erdoğan'ın iktidarını istiyor. Sosyal adalet isteyenler Ekrem İmamoğlu'nu istiyor, CHP'yi istiyor. Bu kavga zenginle fakir arasında, zulmedenle zulüm gören arasındadır."
İMAMOĞLU: ÖZGÜRLÜĞÜM ELİMDEN ALINDI AMA MÜCADELEM BİTMEDİ
Özel'in konuşması öncesi ana muhalefetin tutuklu cumhurbaşkanı adayı - İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun mektubu okundu:
"Değerli yurttaşlarım, Avrupa’da yaşayan dostlarım, kardeşlerim, yol arkadaşlarım… Biliyorum, aklınızın ve kalbinizin bir yanı hep Türkiye’de. İnanın bizim de aklımız ve kalbimiz hep sizde. Çünkü bu ülke, sadece sınırlarla değil; inançla, sevdayla, umutla birbirine bağlı bir ülkedir. Ben, bugün size yine Silivri’den sesleniyorum.
Ama biliyorum ki sesim burada, Avrupa’nın kalbinde, sizlerin yüreğinde yankı buluyor. Bu zor dönemde, hepimizin zihninde ve yüreğinde üç kelime var: Demokrasi, adalet ve cesaret. Bu üçü, birbirine tutunarak ayakta kalıyor.
Zira bugün, yalnızca demokrasi ve adalet talep etmek değil, demokratik haklarımızın elimizden alınması ve adaletsizlik karşısında sessiz kalmamak da cesaret gerektiriyor. Avrupa Birliği de bir zamanlar işte bu cesaretle oluştu. Savaş yorgunu halkların, barış, özgürlük ve insanlık onuru için gösterdiği büyük cesaretle.
Ama bugün görüyoruz ki, Avrupa da dünyanın birçok ülkesi gibi, büyük bir sınavdan geçiyor. Bu sınav yalnız ekonomik ya da diplomatik değil; ahlaki ve vicdani bir sınav. İklim krizi, savaşlar, göç, enerji krizi, eşitsizlik… Ve en önemlisi; halkların kurumlara olan güveninin sarsılması.
Bu ortamda otoriter liderler, hakikati eğip bükerek, adaleti kendi iktidarlarının aracı haline getiriyor. Demokrasiyi sadece sandığa, hukuku ise siyasetin sopasına indirgemeye çalışıyorlar. Bugün Ukrayna halkı, özgürlük için direniyor.
Gazze’de yaşanan büyük acıların ardından gelen ateşkes, umut verici. Ancak gördük ki, devletlerin kendi toplumlarının vicdanından gerisine düşen tutumları, dünyayı daha güvensiz, insanlığı ise daha yorgun hale getiriyor.
Bu iki tablo, iki ayrı coğrafyada görünse de aslında aynı gerçeği gösteriyor: Bir yerde adalet eksilirse, her yerde otoriterlik ve despotluk güçlenir. Adaletin coğrafyası daraldığında, despotların zulmü genişliyor.
Avrupa da kendi değerlerinden uzaklaştıkça, kısa vadeli çıkarların peşine düştükçe, uzun vadede kendi demokrasisini tehlikeye atıyor. Ben, halkın özgür oylarıyla üç kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildim.
Bugün özgürlüğüm elimden alınmış olsa da mücadelem asla bitmedi. Çünkü bu, sadece benim mücadelem değil, adil ve özgür bir Türkiye’nin mücadelesidir. Bu; yoksulluktan, haksızlıktan ve hukuksuzluktan bitap düşmüş büyük bir milletin onur ve haysiyet mücadelesidir. Ve Yüce Allah’a şükürler olsun ki yalnız değilim…
Yalanlar, iftiralar, baskılar, zorbalıklar, tehdit ve şantajlar sonuç vermiyor. Tam tersine, milyonlar mücadelemizde birleşiyor. Omuz omuza, el ele veriyor. Gençlerin üniversitelerde, kadınların meydanlarda, aziz milletimizin sokaklarda gösterdiği barışçıl mücadele, ülkemizin demokrasiye olan inancının ne kadar köklü ve güçlü olduğunu kanıtlıyor.
Gelişmiş ülkelerde dahi meşruiyet krizi yaşanıyor. Otoriter iktidarlar, demokrasiyi sandığa sıkıştırıyor, hukuku yok sayıyor ve hatta ayaklar altına alıyor. Ama biz biliyoruz ki; halkın iradesi vicdanlarda, sandıklarda ve meydanlardadır. Ve hiçbir güç, o iradeyi susturamaz.
Biz, halkın sesini devletin kalbine, adaletin merkezine taşıyana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Kararlarımızı, kapalı kapılar ardında değil; birbirimizin gözünün içine, aynı hizadan bakarak alacağız. Aslında İstanbul’da biz, bu anlayışın ilk adımlarını attık. Katılımcı yönetim modelimiz, sadece bir şehir uygulaması değil; geleceğin Türkiye’si için bir demokrasi örneğidir.
Bugün Avrupa’daki tüm demokratlara sesleniyorum: Bu mücadele, sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da geleceğini ilgilendiriyor. Avrupa’nın yeniden değerlerine sahip çıkması, adaleti ve demokrasiyi her yerde savunması gerekiyor. Çünkü adaletsizliğin milleti olmaz, coğrafyası olmaz.
Beni, belediye başkanlarımızı ve yol arkadaşlarımızı esir tutanların amacı; kendi ikbâlleridir, bitik tükenmek bilmeyen koltuk hırslarıdır. Onlar, milletin iradesine ve demokrasinin özüne yönelmiş, aciz ve hukuksuz bir girişimin içindeler. Bizim tek talebimiz, adil bir yargılamadır.
Biz, adaleti sadece kendimiz için değil, herkes için istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki adalet artık bir kişiye değil, herkese lazımdır. Adalet olmadan ekmeğin olmayacağını, dirliğin olmayacağını, birliğin olmayacağını biliyoruz.
Evet Türkiye bugün zor bir dönemden geçiyor. Ama biz umutsuzluğu değil, umudu diri tutan, adaleti ve birliği yeniden hâkim kılan günler için tarifi zor bir onur mücadelesi veriyoruz.
Türkiye, şu ya da bu şahsın, şu ya da bu partinin değil; milletin ortak çıkarlarına uygun olarak yolunu belirleyecek. Türkiye; adaletin, eşitliğin, kardeşliğin gücüyle büyüyecek, zenginleşecek, güçlenecek ve adilce paylaşacak.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, dünyanın her yerinde gıpta edilen, saygı duyulan bir imtiyaz olacak. Birbirimize güveneceğiz. Asla geride bir tek arkadaşımızı bırakmayacağız.
Omuz omuza vereceğiz ve onları duyduklarında tir tir titreten o sözü yılmadan haykıracağız: Her şey çok güzel olacak! Her şey çok güzel olacak! Her şey çok güzel olacak! Hepinizi hasret ve özlemle kucaklıyorum. Ekrem İmamoğlu. Silivri Zindanı."