Tezcan Karakuş Candan'ın kaleminden... Cumhuriyet’in 100’ü Başkent’in yüzü

Ulus devlet olma sürecinde bağımsızlığın ve bir aradalığın simgesi olacak Başkent, yeni rejimi temsil edecek şekilde özenle tasarlanır. O dönemde dünyada tasarlanan dört başkentten birisidir. Tezcan Karakuş Candan kaleme aldı...

"CUMHURİYET’in 100. yılı onu temsil eden Ankara’nın Başkent oluşunun da 100'üncü yılı aynı zamanda. Cumhuriyet’in ilanından önce 13 Ekim 1923 tarihinde Ankara’nın resmi olarak başkent ilan edilmesi 16 gün sonra ilan edilecek Cumhuriyet’e verilen önemli referanslardan biriydi. Cumhuriyet’in 100. yılını karşılarken Başkent’in tarihteki uygarlıkları kucaklayan temsili, modern bir ülkenin çağdaş simgelerinin temsili ve Cumhuriyet ideolojisinin temsili ile Cumhuriyet’in yüzü Başkentin yüzü, çoklu temsillerle ifadesini bulur.

Kentin her bir noktasına nakış nakış işlenen Cumhuriyet ideolojisinin mekânsallığı, yaşadığı tahribatlar, aynı zamanda rejimle hesaplaşan iktidarların bir çatışma alanına dönüşmesinin sahnesi haline gelir. 100 yıllık Başkent hikâyesi aynı zamanda, hikâyesi olanlarla olmayanların, geçmişle gelecek arasında kurulacak köprünün şimdide ki mücadelesini de içerisinde barındırır.

HER KENTİN HİKÂYESİ VARDIR

Her kentin hikâyesi vardır, o hikâye yaşayanlarına geçer onunla birlikte vücut bulur. O yüzden tanışmalarda "nerelisin?" sorusu aynı zamanda bir referansa işarettir. Ankara, hikâyesinde Anadolu’nun ortasında bir bozkır kasabası olarak ifadelendirilse de çok kültürlü ve uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir kültürler katmanıdır. Ankara katmanlı yapısı ve çok kültürlülüğü ile bir bozkır kasabası değil bilge bir kenttir. Tüm tarihsel katmanları kucaklayıcı ve üzerine eklenerek birbirini besleyerek Cumhuriyet’in başkenti olarak taçlanan direnişin kentidir. Her dönemde, her direnişte aldığı farklı isimler onun geçmişi ve birikimidir.

Bilinen en eski ismi, bazı uzmanların “gemi çapası” anlamına gelen Yunanca sözcükten türetmek istedikleri “Ankyra”dır. Hitit tabletlerinde, sık sık anılan Hitit şehri olan “Ankuwa” Haçlıların Ankara’yı “Ancras” şeklinde anması ile uyumlu bir şekilde değişir isimleri. Danişmendliler Zatü’lSelasil ve Enguriye olarak adlandırırlar. Selçuklular Enguriye ve Engure derler. 1343’e kadar Moğol yönetiminde şehrin ismi Enguriye’dir. 1360’a doğru Amadiye şehre Enguri der. Vergi kayıtlarında sadece Ankara isminin kullanıldığını söyleyen Evliya Çelebi gibi, Kâtip Çelebi’de 1648’e doğru Cihannüma eserinde şehre Ankara ve Engüri ismini verir. 1701’de Tournefort şehri Angora ya da Angori ismiyle anlatır ve Türklerin onu Engour olarak isimlendirdiklerini söyler. Avrupalılar şimdilerde Angora dedikleri şehre bir zamanlar Ancyre diyorlardı. Halk arasındaki ismi Enguru iken resmi dildeki ismi Angara idi. 1923'ten bu yana k harfinin yumuşak telaffuzuyla adı Ankara’dır.(1)

Farklı dinlerin bir arada yaşam bulduğu Ankara hoşgörünün de başkentidir. Hıristiyanlığa geçiş döneminde özgür pagan düşüncenin canlı kaldığı bir merkez olduğu kadar, Hıristiyanlık döneminde de Hıristiyan teolojisinin ve felsefesinin en güçlü odaklarından biri olmayı sürdürür.(2) Ankara Kalesi’nden, Hacı Bayram Camisi ve Augustus Tapınağı’na kadar her dönemin izlerini taşıyan kesitleri Ankara’nın çok kültürlülüğünün ve hoşgörüsünün de kesitidir. Tarihsel ve kültürel zenginliği bir daha hiç değişmeyecek şekilde Ankara ismiyle kucaklayan Başkent, Cumhuriyetle birlikte bütün isimlerin ve kültürlerin sığındığı gemi çapası ile bu topraklara demirlenen kurtarıcı bir liman işlevi üstlenir.

FİİLİ BAŞKENTLİK’TEN HUKUKİ BAŞKENT'LİĞE

27 Aralık 1919’da Atatürk’ün Ankara’ya gelişi ve TBMM’nin açılışı ile Kurtuluş Savaşı’nda Mili Mücadelenin karargâhı haline gelen Ankara, Saltanata karşı direnişin, Kuvayı Milliye’nin karargâhı haline gelir. Atatürk’ün 27 Aralık’ta, Heyeti Temsiliye’nin idare merkezinin Ankara olacağını açıklaması ise Ankara’nın fiilen başkent ilan edilmesi anlamını taşır. Anadolu’nun ortasında, demiryolu bağlantısı, telgraf ağındaki konumu, stratejik ve coğrafi önemi ile Anadolu’ya yayılacak bir eşitliğin ve gelişmenin yer seçiminin de ifadesinde olarak Ankara 1919-1923 yılları arasında Kurtuluş Savaşı’nın fiili başkenti olur. O tarihlerde Atatürk yabancı bir gazete olan Le Temps'e verdiği röportajda “Siyasi başkentimiz Anadolu’nun ortasında olacaktır” diyerek Ankara’yı işaret eder. Ancak 1921 yılında TBMM’ye verilen 'Başkentin yerinin değiştirilmesi ve Ankara olması' önerisi çoğunlukla reddedilir. Bu durum henüz olgunlaşmamış mücadele sürecinde zaferin sonrasına bırakılarak 13 Ekim 1923 tarihinde Ankara’nın fiili başkentliği hukuki başkentliğe dönüşür. Başkent olma mücadelesi zaferle sonuçlanır.

CUMHURİYETİN YÜZÜ ANKARA

Bu Başkentlik politik bir gücün ifadesinin temsili ve aynı zamanda Cumhuriyet ile ona karşı olanların mücadelesinin başladığının da ifadesidir. 20. yy başlarında emperyalizme karşı verilen bağımsızlık mücadelesinin sonunda şekillenen ulus devlet olma sürecinde bağımsızlığın ve bir aradalığın da simgesi olacak Başkent, yeni rejimi temsil edecek şekilde özenle tasarlanır. O dönemde dünyada tasarlanan dört başkentten birisi olarak tarih sayfasında yerini alır.

Ankara’nın Başkent olması ile İstanbul Ankara tartışmaları alevlenir. Ankara’nın geçici başkent olacağına inananların safına İstanbul’da bulunan elçiliklerin de taraf olması, Osmanlı döneminde başkentin Anadolu’ya taşınması tartışmasını açan devletlerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile birlikte Anadolu’daki bir başkente direnç göstermeleri ile Ankara-İstanbul tartışması daha da büyür. Savaş bitmiş ama mücadele bitmemiştir. Vatanın kurtarılmasında rol oynayan kurtarıcılar ve onları bağrında büyüten direnişe mekân olan, karargâh olan, Başkent olan Ankara süreç içinde kalıcılığını ortaya koyar. Devlet hukuku açısından önemli bir sorun olan elçiliklerin Ankara’ya taşınmama dirençleri, Atatürk’ün notaları, diplomasi yolu ve Ankara’da verilen resepsiyonla çözme becerisi ile zaman içerisinde kırılır. Diplomatik süreçlerle verilen notalar yerini bulur ve tüm elçilikler direnişten vazgeçerek Ankara’ya taşınmak zorunda kalırlar.

Başkent’in “İstanbul mu Ankara mı?” olacağı tartışmalarından zaferle çıkan Ankara hummalı bir kurumsallaşma sürecine girer. Kamucu bir bakış açısıyla planlamasından, mekânsallığına sosyal hayatından kültürel yaşantısına, barınmasından, yeşil alanlarına, fabrikalarından, spor alanlarına, eğitim yapılarından, sağlık yapılarına, kamusal mekânlarından idari yönetim mekânlarına kadar, devrimin başkenti olan Ankara’da bir mekânsal devrim yaşanır. Her aşaması ayrı bir mücadele ile perçinlenen Başkent yeni kurulan ulus devletin şantiye sahası işlevini üstlenir.

BAŞKENTİN MEKÂNSAL KURUMSALLAŞMASI 1923-1950

1924 Lorcher ve 1932 Jansen Planları ile Ankara’da ana yerleşim aksı ve alanları belirlenir. Ulus Tarihi Kent Merkezi’nden, Çankaya’ya doğru uzanan yeni şehir merkezi ile özgürlükçü ve çağdaş bir yaşama uzanan, sağlıklı bir toplumun inşası başlar. Bu aynı zamanda Cumhuriyet ideolojisi ile Başkent’in mekânsal olarak kurumsallaşması mücadelesinin de kendisidir.

Harita 1 : Lorcher Planı, Harita 2: Jansen Planı

1923 ile Atatürk’ün ölüm tarihi olan 1938 yılına kadar kentsel gelişimde Ankara’da plan üzerinden bir süreç, kontrollü şekilde de olsa devam eder. Atatürk’ün ölümünden bir ay sonra planın uygulanması sürecinde görev yapan Herman Jansen’in danışmanlığına son verilir. Herman Jansen, rant ilişkilerinden uzak durmuş ve gelen tüm baskıları göğüsleyerek planı uygulama kararlığı içerisinde olmuş, Atatürk de bunu sonuna kadar desteklemiştir. Atatürk’ün ölümü ile kent, planlı gelişim desteğinden yoksun kalır ve planlı gelişim sürecinde bir kırılma yaşanır. Ancak başlayan mekânsallaşma süreci, 1950 yılına kadar devam eder.

Bu dönemde kamu yapıları ile birlikte, Bahçelievler Yapı Kooperatifi, Cumhuriyetin ilk toplu konutu olan Saraçoğlu Mahallesi gibi devlet lojmanları, Merkez Bankası Evleri gibi kooperatif örgütlenmeleri ile de konut üretimi sağlanır. Bu dönem içerisinde Ankara Cumhuriyet’in uygulama laboratuvarına dönüşür. Banka binaları, müzeler, bakanlıklar, okullar, konservatuarlar, opera ve sergi binaları, kültür yapıları, spor yapıları, sağlık yapıları, parklar ile birlikte Cumhuriyet ideolojisini mekânlar aracılığı ile toplumla buluşturur. Başkent kimliği ve Cumhuriyet ideolojisi mekânların tanıklığında gelişir ve gelecek kuşaklara aktarılacak güçlü hafıza mekânları oluşturulur. Cumhuriyet’in ilanından 1,5 yıl sonra 5 Mayıs 1925 tarihinde Atatürk Orman Çiftliği’nin kuruluşu, modern bir Türkiye’nin bilimden sanata, tarımdan ekonomiye, sosyal yaşantıdan eğitime, barınmadan kültüre, üretimden paylaşıma kadar, Cumhuriyet’in özgürlükçü değerlerinin mekânsal ifadesi olarak hayata geçirilir. Her yönüyle bir halk üniversitesi işlevi gören Atatürk Orman Çiftliği, Cumhuriyet ideolojisinin kurucu mekânları arasında ilk sırada yer alır.

Türkiye’de 1933 yılında üniversite reformu gerçekleştirilir. Aynı yıllarda Almanya’da Hitler işbaşına gelir ve binlerce insan toplama kamplarında katledilirken bilim insanları da tutuklanır, haklarında soruşturmalar başlar. Atatürk’ün daveti ile mimarlık, şehir planlama, ekonomi, sağlık, hukuk, eğitim, kültür, fizik, kimya, biyoloji, müzik alanında bini aşkın Almanca konuşan bilim insanı Türkiye’ye gelir. Başkentin planlamasında, yapıların inşasında, Cumhuriyet’in hukuk, insan hakları, eğitim, kültür, sanat, sağlık ve birçok alanında mevzuatlardan, uygulamalara kadar, Hitler faşizminden kaçan ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni yurt edinen bilim insanlarının katkıları gerçekleşir. Cumhuriyet’in ve Başkentin harcına 1933-1945 yılları arasında, faşizmden kaçan bilim insanlarının direnişleri ve yaratıcılıkları karışır. Kültürler katmanı Ankara’ya, bu kez de faşizme karşı bilimin sürdürücüleri göçmenlerin katmanı eklenir.

Cumhuriyet’in Başkent’inde kurumsallaşma sürecinde, yapılarla birlikte içerisindeki tüm uygulamaların da alt yapısı kurulur.

Başkentin kurumsallaşması dönemine izler bırakan ve Cumhuriyet’in altyapısını oluşturan bu yerleşimler ve yapılar Cumhuriyet ideolojisi ve onun temsil mekânı olarak Başkentin hafıza alanlarına dönüşür: “1924-1928 Ankara Palas, 1925 Atatürk Orman Çiftliği yerleşkesi, 1925-1927 Etnografya Müzesi, 1926-1929 Ziraat Bankası, 1926 Gazi Eğitim Enstitüsü, 1926 Sağlık Bakanlığı, 1927 Hariciye Vekaleti, 1927-1929 Musiki Muallim Mektebi, 1927-1930 Halkevi Binası, 1927-1932 Hıfzıssıhha Enstitüsü, 1928 Tekel Binası, 1928-1933 Havagazı Fabrikası, 1928-1929 Kızılay Genel Merkezi, 1928-1930 II.Vakıf Apartmanı, 1929 İş Bankası, 1929-1930 Orduevi, 1929-1936 Çubuk 1 Barajı, 1930 İsmet Paşa Kız Enstitüsü, 1930 Sayıştay Binası, 1930-1932 Cumhurbaşkanlığı Köşkü, 1931-1933 Merkez Bankası, 1933-1934 Emlak Eytam Bankası, 1933-1934 Sergi Evi, 1933-1935 Yargıtay, 1935-1936 Etibank, 1935-1936 Su Süzgeci, 1935-1937 İller Bankası Binası ,1935-1937 Ankara Garı ve Gar Gazinosu, 1936 Gençlik Parkı, 1936-1938 19 Mayıs Stadyumu, 1936-1939 Adalet Bakanlığı, 1937-1938 Baraj Gazinosu, 1937-1938 Başbakanlık, 1937-1938 Sümerbank, 1937-1939 Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 1938-1941 TCDD Binası, 1938 Cebeci Ortaokulu, 1938-1960 TBMM, 1941-1943 Fen Fakültesi, 1944-1946 Saraçoğlu Mahallesi, 1947-1950 Ankara Belediye Binası”(3)

BAŞKENT’İN KİMLİĞİNİN ÖRSELENMESİ 1950-1980

Ankara ve Anadolu’daki kentsel gelişim arasındaki farklılık ile nüfusun giderek arttığı, 1935 yılından itibaren gecekondulaşmanın yoğunlaştığı bir Ankara oluşur. Atatürk’ün vefatı ve Jansen’in görevden ayrılması ile planlı kentleşme süreci sekteye uğrar ama başlamış süreçler ve kurucu bakış açısı bir şekliyle devam eder. 1950 yılında ise Türkiye siyaseti bir dönüm noktası yaşar. Tek partili dönemden çok partili döneme geçilir. Türkiye NATO’ya girer ve dışa bağımlı bir ekonomik politika izleyen Demokrat Parti iktidarı hükümet olur.

1950'li yıllarda tarımda makineleşme, Marshall yardımları ile kentlere ilgi artar. Köyden büyük kentlere göçler başlar ve gecekondulaşma kentlerin en büyük sorunu haline gelir. Ankara'da da Altındağ bölgesinde yoğunlaşan gecekondulaşma giderek kentin bütün alanlarına yayılarak genişler. Başkent’e yerleşen gecekondularda yaşayan kesimler 1980’lere kadar Başkentin emek eksenli gelişiminde yeni bir sınıfsal katman olarak eklenirler. 1951 yılında başlayan kat artırımı artık Ankara'nın plansız kentleşmesinin kaçınılmaz süreci olarak devam eder. Rant ilişkileri üzerinden şekillenen imar süreçleri, bütüncül politikalarla planın ele alınmasının ihlali, o günlerden bugüne devam eden ve giderek plan hiyerarşisini ortada kaldıracak bir sürece evirilir.

O yıllarda çarpık bir şekilde büyüyen sağlıksız kentleşme politikalarına yönelik hükümete yardımcı olacak örgütlenmelerin kurulması adımları da atılır. 1953 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) İskân ve Şehircilik Enstitüsü, 1954 yılında Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, 1956 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1958 yılında Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Araştırma Enstitüsü'nün (TODAİE) kurulması dönemin kentsel politika arayışlarının hem mesleğin örgütlenmesi hem de eğitimi açısından ele alındığını gösteren önemli açılımlardır. 1957 yılında Yücel ve Uybadın tarafından yarışma sonucunda Ankara için yeni kent planı yapılır ancak o plan da rant baskısına dayanamaz.

1950-1980 arasında Ankara'da Cumhuriyet ideolojisi mekânsal olarak örselenir. Çarpık kentleşme ve rant ilişkileri ile kat artırımları yoğunlaşır. Gecekondulaşma ile kente eklenen emek eksenli yeni sınıfsal katmanın da belirleyiciliğinde, 1970'li yıllarda toplumcu belediyecilik anlayışını savunan belediye başkanları göreve gelir. Ancak toplumcu yerel yönetimlerin yenilikçi kentleşme yaklaşımlarına rağmen, bu mekânsal örselenme engellenemez. Cumhuriyet'in simge mekânı olan Kızılay Binası'nın yıkımının o dönemde engellenememiş olması, Cumhuriyetin temsil aksı üzerinde yer alan yapıların bugün yıkım tehdidi altında olmasının öncüsü haline gelir. Cumhuriyet ideolojisinin kurucu mekânı olan Atatürk Orman Çiftliği’nde Atatürk’ün ölümü ile başlayan satışların en yoğun olduğu ve tahribatın en yüksek olduğu dönem de yine 1950-1980 arasında gerçekleşir.

1979'da yıkılan Kızılay Binası, 1928-1929, Mimarı Robert Öerly (4)
NEOLİBERALİZM VE SİYASAL İSLAM KISKACINDA BAŞKENT (1980-...)

Mekân ve politikanın tarihsel olarak güçlü ilişkisi her dönemde siyasal ve ekonomik gelişmelerle birlikte kentleşme politikalarını yakından etkiler. 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının uygulanması için 12 Eylül 1980’de gerçekleşen askeri darbe ile Türkiye neoliberal politikalarla tanışır. Askeri darbe ve darbe sonrası kurulan Özal hükümeti ile neoliberal politikaların 1.kuşak yapısal değişikliklerinin kurumsal alt yapısı oluşturulur. Bu dönemde kamu işletmelerinin özelleştirilmesi, dışa açılma, rekabetçi döviz kuru, ithalatın artması, gelir dağılımındaki dengesizliğin sürmesinin yanı sıra sendika karşıtı anti demokratik bir yapısal dönüşüm sağlanır. Uygulamalarla toplumda artan huzursuzluk ve ekonomik kriz 1989-1993 yılları arasında “demokratik” açılımlarla engellenmeye ve demokrat bir görüntü verilmeye çalışılır. Sonrasında Avrupa Birliği ve 1995 yılında imzalanan mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını içeren AB-GATS antlaşmalarıyla şekillenen yasal düzenlemelerle sürdürülür. Bu düzenlemeler, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ve kentsel mekânın “pazar” olarak görülmesiyle birlikte, neoliberal politikaların ikinci kuşak yapısal dönüşümlerinin de altyapısını sağlar.

Neoliberal politikalar ve siyasal İslam'ın Cumhuriyetle hesaplaşması arzusu, Ankara’nın kentsel mekân olarak yeniden şekillenmesinde buluşur. Ankara kentsel değişimini bu iki kıskacın arasında yaşamaya başlar.(5)

Bu süreçte iki önemli kırılma yaşanır. İlki 1994 yılı yerel yönetim seçimlerinde Melih Gökçek'in Belediye Başkanı seçilmesi ve kesintisiz şekilde belediye başkanlığını 23,5 yıl sürdürmesidir. İkincisi ise 2002 yılında AKP'nin hükümet olması ve hala kesintisiz şekilde iktidarda kalmasıdır. Böylece Ankara'nın neoliberalizm ve siyasal İslam kıskacı arasında kalmasına yerel yönetimlerin ve merkezi iktidarın da eklenmesi, Cumhuriyet'le mekânsal hesaplaşmanın seyrini hızlandırır. Bu dönemde rant öncelikli neoliberal çılgın projeler ve siyasal İslamcı bakış açısıyla şekillenen yapılı çevre uygulamaları ile merkezi ve yerel yönetim, başkent kimliğinin içinin boşaltılması, küresel sermayenin kenti İstanbul’un öne çıkartılması politikalarını etkinleştirmiştir. Finans kuruluşlarının Ankara'dan taşınması kararları bu durumun en bariz örnekleridir.

YIKIMLAR

AKP’nin politikaları yaşam alanlarını ve Cumhuriyet'in temsil mekânlarını hedef haline getirirken bir yandan yüksek yoğunluklu yapılaşma ve kişiye özel imar hakları ile sermaye birikiminin sağlanması, öte yandan Cumhuriyet'i temsil eden mekânlar üzerinden bir yıkım politikası yürütülerek bir hesaplaşma sürecine girildi. Başkent Ankara’nın amblemi değiştirildi, bu başkent kimliğinin değişmesinin ilk adımıydı. Atatürk Orman Çiftliği’nde yaşanan tahribatlar, Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyetine, hukuka aykırı olarak yapılan Kaçak Saray, İller Bankası Binası'nın, Havagazı Fabrikası'nın, Su Süzgeci Binası'nın, Etibank Binası’nın, Baraj Gazinosu’nun Marmara Köşkü’nün, 19 Mayıs Stadyumu’nun, Cebeci Stadyumu’nun yıkımı, Atatürk Kültür Merkezi alanlarının Millet Bahçesine dönüşmesi, Saraçoğlu Mahallesi’nin kamusal niteliğinin kaybedilmesi, Cumhuriyet değerleriyle hesaplaşmanın zirve alanları olarak öne çıktı.

Cumhuriyet’in temsil aksı olan Atatürk Bulvarı protokol yolu olmaktan çıkartıldı. Mevzuatlarda yapılan değişikliklerle, her adımda cami inşa edilecek bir düzenleme ile, mekansal olarak ihtiyaç olmadığı halde her yere simgesel camiler yapıldı. Atatürk Bulvarı üzerinde İller Bankası binası yıkılarak Ulus’a yapılan cami, Kumrular İkamet Sitesi yıkılarak yerine planlanan cami ve Anıtkabir’e 300 metre mesafede, eğitim alanının ibadet alanına dönüştürülmesiyle, okul yapılarında, adliye saraylarında, hükümet konaklarında ve TOKİ tarafından inşa edilen konutların mimarisinde siyasal İslam motifleri ve biçimleri kullanılarak yaşam mekanları değiştirildi. İmar mevzuatlarında yapılan değişikliklerle, yık yap kültürü ile Cumhuriyet’in köklü mahallelerinin kentsel dönüşüm ile tasfiye edilmesi gündeme getirildi. Cumhuriyet’in sağlık yapıları, köklü hastaneler boşaltılarak, şehir hastanelerine taşındı. Başta Mimarlar Odası Ankara Şubesi olmak üzere meslek örgütlerinin mücadelesi ile pek çok hafıza mekânı kazanılırken, Başkent’te pek çok kayıp ve tahribat ile yüksek yoğunluklu bir savaş ortamı yaşandı. Başkentin kentsel gelişimini 100 yıl geriye götürecek plansız bir kentleşme süreci işletildi. Kentsel mekânda sürdürülen bu durum 100 yıllık Başkent’i, neoliberal politikalarla hemhal olmuş siyasal İslamın Cumhuriyet rejimi ile hesaplaşmasının zirve mekânı haline getirdi.

100. YILINDA CUMHURİYET İÇİN DE BAŞKENT İÇİN DE MÜCADELENİN KAÇINILMAZLIĞI

Cumhuriyet’in ilanı da Başkent'in kentsel gelişimi de kesintisiz bir mücadele sürecinin kendisidir. Atatürk'ün ölümüyle birlikte bu mücadele daha da belirginleşmiştir. Cumhuriyet'e aşkla bağlılığın biraz kimsesiz kalması ve adanmış kadroların eksikliği ile, kurulduğu günden bu yana Cumhuriyet’e karşı muhalif duruşlarını içlerinde büyütenlerin, rant ilişkileri içerisinde olanların, Atatürk’ün ölümüyle hareketlenerek, yavaş yavaş içerden hem Cumhuriyet'i hem de onun simge mekânlarını örselemeye çalıştığı bir süreç çıkıyor karşımıza. Cumhuriyet’in ve onun simge mekânı Başkent’in 100. yılında Ankara'nın devrimci kimliği, Cumhuriyet'in değerleri örseleniyor, zorluklarla mücadeleyle kurulan Cumhuriyet'in demokrasi ile taçlanmasını sağlayacak ilerici bir mücadele aksı ve Cumhuriyet değerlerinin ana aksında yaşanan kaymalarla politika geliştirilemiyor ve bu durum Cumhuriyet karşıtlarını daha da pervasızlaştırıyor. Cumhuriyet’in 100. yılı Başkent ve geleceğimiz için rant ilişkilerinden arındırılmış kesintisiz bir mücadeleyi zorunlu kılıyor. Kuruluş ideolojisinin gücü, 1930'lu yıllardaki atak gelişimi ve 1950'li yıllara kadar devam eden gelişimci süreci ile, her türlü örselenmeye karşı hala güçlü bir şekilde ayakta kalabilmeyi sağlayan Başkent ve Cumhuriyet ikinci yüzyılında da kesintisiz mücadeleyi zorunlu kılacaktır. Cumhuriyet ve Başkent daima… Nice yüzyıllara..."


NOTLAR:

(1) E. Mamboury, Ankara Gezi Rehberi, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2014

(2) E.Madran, v.d., Ankara/Altındağ Tarihi Kent Merkezi Mimarlık Rehberi , Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayınları, Ankara 2011

(3) TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Bina Kimlikleri Envanteri arşivi

(4) TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Arşivi

(5) T. Karakuş Candan, A. Hakkan, G. Bolat, Kaçak Saray, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul,2015

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.

Türkiye Gündemi Haberleri