Başbakanın terzisini hiç beğenmiyorum

"Başbakanın terzisini hiç beğenmiyorum"

Kaç yıl oldu bilmiyorum ama, hayli uzun bir zamandır usta bir terzinin elinden çıkmış

ceketi ve de pantolonu giyemez oldum. Tekstil sektöründe fabrikasyon imalatının ülkemizde geldiği nokta bunun önemli nedenlerinden birisi. Oysa, babamın “Terzi Ahmet abi”nin önemli müşterilerinden olduğunu da dün gibi hatırlarım. Hele hele ilkokulu bitirip de ortaokula kayıt yaptırdığımız yılda, beni kolumdan tutarak mahallemizdeki “Terzi Ahmet abiye” götürüşünü, orada “Amcası bizim oğlan ortaokula gidecek” (!) derken, ileriye dönük hayallerinde “beni oturttuğu yeri” görüyormuşcasına elindeki çayı yudumladığını şimdi daha iyi hatırlıyorum!

Geçmişte kalan bütün bu hatıralarım, İplik Pazarı Camii karşısında, yani Belediye Sokakta birden bire içerisinde bulunduğum ufak ama şirin dükkana girdikten sonra canlandı. İzmir’den “Çankırı gündemine” kaleme aldığı yazılarla “bazılarının” itici bulduğu sevgili dostum İbrahim  Zencirci’nin adım attığı dükkana, herhalde benim adım atmamam imkansızdı!

Elinde yüksüğü ve önünde bulunan ceketi teğellemenin gayretinde olan, biz yaşlardaki (saçlarına düşen aklardan tahminim) arkadaş da karşımızda şaşkın gözlerle bize bakıyordu! Nasıl şaşırmasın ki! İçeriye adım attığımızda sayın Zencirci “Ben bunun 8 yaşındaki halini bilirim” (!) cümlesini çoktan sarfetmişti!

Karşımızdaki beyefendi de ister istemez elindeki uğraşısını kenara koymuş ve şaşkın gözlerle “Ecük kopya ver! Ecük kopya ver!” diye çırpınıyordu!

Bu arada Çankırı için “yürüyen kütüphane” adını koyduğum İbrahim Zencirci ise atışa devam ediyor ve “Ben bunun ustasını bilirim! Rahmetli İbrahim Akbıyık’tır” diye devamda sakınca görmüyor, bizim beyefendi de “Ecük kopya ver!”den terfi etmiş, “Hele oturun şuraya! Ne ikram edeyim size!”ye çoktan gelmiş bulunuyordu!

ALTIN MAKAS NECİP KARA!
Sözü fazla uzatmaya gerek yok! İçeriye girdiğimiz dükkan, Belediye Sokakta ve bu sokağın havasını 8 yaşından bu yana sürdüren (47 yıl olmuş), halen de “terzilik” mesleğinin içerisinde aktif olarak bulunan, aynı zamanda Terziler Odası Yönetim Kurulu Üyeliği görevini de başarıyla ifa eden “Altın Makas” Necip Kara

“Eğer ben, bugün çocuklarımı okuttuysam, 35 bin liralık bir özel araca da binebiliyorsam, bütün bunları mesleğime borçluyum. Dolayısıyla bizleri yetiştiren ustalarıma borçluyum. Allah onların yattığı yerleri nur yapsın. Büyük ustaydı İbrahim Akbıyık… Her zaman rahmetle ve güzel anılarla anıyorum kendisini.”

İlkokul ikinci sınıfa giderken Çankırı’da halen terzilik mesleğini yapanların büyük saygı duydukları bir isim olan İbrahim Akbıyık’a çırak olmuş Necip Kara. Fakir bir ailenin çocuğu. Yokluklar ve sıkıntılar içerisinde geçen çocukluk ve gençlik çağı… Ama iyi terzi olabilmek için yoğun gayret göstermekle birlikte bir o kadar da saygılı yaşamış ustasına karşı. 35 yıldır hizmet verdiği dükkanında halen 3 kişi çalışıyorlar. Mesleğin en büyük sorunu da çırak bulamayışları. Çırak olmayınca kalfa da yetişmiyormuş. Ancak bu ve fabrikasyon imalatının artış gösterdiği günümüzde yaşanan olumsuzluklara karşın, bugün bile ayda ortalama 10 takım elbise dikebiliyorlar. Kumaş dahil 300-350 tl’ye sipariş alıyorlar.

TERZİLİK 8 YAŞINDA BAŞLAR!
Yılların terzisi Necip Kara ile sohbet yoğun bir şekilde devam ediyor. Tatlı sohbeti bir taraftan bölen birisi durumuna düşmek istemiyorum ama, mevcut yaşanan durumdan da “haber çıkartma” pozisyonumu kaybetmek de istemiyorum. “İyi bir terzi olmak için kaç yaşında başlamak gerek?” dediğimde, “8 yaşında!” diyor ve devam ediyor:

“İyi terzi 8 yaşında eğitim almaya başlamalı! Neden dersen, sağ elin orta parmağını yani yüksük parmağını bağlamamız lazım! O parmak bağlanarak avuç içine yapıştırılıyor! Yüksük başka türlü sağlam durmaz! İğneyi çekmek için yüksüğün sağlam durması gerek. Bu da 60 yaşından sonra olmaz herhalde!” … Ve ben iyi bir “terziliğin” püf noktalarını da böylece öğrenmiş oluyorum…

EN ŞIK GİYİNEN VALİ!
Yılların terzisi nam-ı diğer “Altın Makas” Necip Kara’ya “Yıllardır Çankırıda’sınız! Görev yapan valiler içerisinde en şık giyineni hangisiydi?” diye sorduğum soruya “Ali Haydar Öner de çok iyi giyinirdi ama, bana göre bu ilde görev yapan valiler arasında Haluk Ulusoy kadar uyumlu ve şık giyineni görmedim!” derken İbrahim Zencirci meşhur cümlesini patlatıveriyor: “Biz İlbay Paşaların papyonlusunu da gördük! Kimler geldi kimler geçti” (!)

“Sayın Şemsettin Uzun’un giyimini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorumuza ise “Şık giyinme gayreti mevcut ancak, giydiklerinde uyum yok” derken, arkasından; “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ceketlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?” dediğimde, “Sayın Başbakanımızın terzisi çok ofsayt! Terzisini başbakanımıza yakıştıramıyorum! Siyasi parti liderleri içerisinde MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin terzisi 10 numara! Ceket dediğin, giyenin üzerine ‘lök’ gibi oturmalı! Bu konuda Devlet Bahçeli’nin terzisini gerçekten çok takdir ediyorum. Ancak sayın Başbakanımızın terzisi özellikle ceket konusunda, benim nazarımda sınıfta kalmış!” demekten geri durmuyordu!

"Altın Makas" Necip Kara’dan en şık giyinen bürokratların, işadamlarının listesini de aldım. Ve “ceket” konusundaki özel tüyoları da öğrendikten sonra, yılların ustası Necip Kara, kumaşlara şekil veren yaklaşık 150 yıllık makasını da bizlere göstermeden edemiyor! Alman malı 150 yılı aşkın süredir kullanılan makasla birlikte, fotoğraf makinamızın deklanşöründen çıkan karelerle mütevazi dükkandan ayrılırken, İmaret’e doğru çok daha farklı duygularla adım atıyordum…

Hangi duygular mı? Ortaokulda iki yıldan fazla giydiğim ama o günlerde benim farkında olmadığım “lök ceketimin” Tarih öğretmenim Osman Gücüer tarafından neden çok beğenildiğinin sırrını “geç çözmüş olmamdan” kaynaklanan bir tebessüm kaplamıştı yüzümü!

(Haber/Yorum: Vedat Beki)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
Önceki ve Sonraki Haberler