Çankırılı  Şampiyon Süreyya Ayhan Kop:  Bayrağımızı ‘Türk Sporcular’ göndere çekmeli

Çankırılı Şampiyon Süreyya Ayhan Kop: Bayrağımızı ‘Türk Sporcular’ göndere çekmeli

Sporun önemine ve sisteme dair çarpıcı açıklamalarda bulunan Çankırılı Avrupa Atletizm Şampiyonu Süreyya Ayhan Kop "Bayrağımızı ‘Türk Sporcular’ göndere çekerse içime siner." dedi.

SÜREYYA Ayhan Kop, 1978 Çankırı Korgun doğumlu, ortaokulda 13 yaşlarında seçmeler sonucunda atletizme başlamış, okuldaki bir yarışmada başlayan şampiyonluğunu zirveye taşımış MİLLİ sporcumuz. Ortaokulda katıldığı yarışmalarda yeteneği farkedildi, Çankırı Spor Eğitim Merkezi'ne seçildi. Liseden sonra Kahramanmaraş Spor Akademisi'ne devam etti. 1992 yılında da şimdiki eşi Atletizm Antrenörü Yücel Kop ile tanıştı ve onunla çalıştı. O, "Koşmak benim kendimi ifade etme şeklim, koşmak benim için özgürlük" diyor.

2001 yılında Dünya Atletizm Şampiyonası’nda finale kaldı. 2002 yılında Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda altın madalya kazanan ilk Türk atlet unvanını aldı. Aynı yıl Avrupa’da yılın en başarılı kadın atleti seçildi. Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu olan, tek eksiği Avrupa Şampiyonluğu kalan Rumen Gabriela Szabo'yu geride bırakarak hüngür hüngür ağlatmıştı.

Biz SÖZCÜ18 olarak bugün geçmişte yaşanan o talihsiz olayı hatırlatmayacak, Türkiye’yi dünyaya tanıtan, "atletizmde biz de varız2 dedirten, kız çocuklarını spora teşvik eden Süreyya Ayhan’ın spora dair çarpıcı açıklamalarını ve önemli tavsiyelerini sizlerle paylaşacağız.

2003 Dünya Atletizm Şampiyonası’nda gümüş madalya alan Süreyya Ayhan, geçtiğimiz yıl, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ‘milli sporcu’ kontenjanından beden eğitimi öğretmenliği kadrosuna alındı.

Çankırılı Süreyya Ayhan Kop, görev yaptığı okuldaki Kültür Edebiyat Kulübünün sorularını yanıtlamış. Bir spor dalında başarıya ulaşmanın çok uzun ve zor yolculuk olduğunu, ama sonucunun tüm zorluklara değdiğini söylüyor. Sporun yaşam felsefesi olması gerektiğini vurguluyor; spor, sanat ve kitap "başarının olmazsa olmazıdır" diyor.

Ve ülkemizde yetenekli, kabiliyetli genç bir nüfus olduğuna dikkat çekerek "Uluslararası yarışmalarda bayrağımızı bir Türk sporcu göndere çekerse o başarı benim içime siner" diyor.

Çankırılı Avrupa Atletizm Şampiyonu, "Yaşama Dair" adlı mini sohbet programında, sporun önemine dair bakın neler anlatmış, kendisine yöneltilen soruları nasıl yanıtlamış:

Spor hayatınıza neler kattı ?

"ANKARA’DAN İSTANBUL’A UÇAKLA GİDEMEZKEN SPOR SAYESİNDE DÜNYAYI GEZDİM"

"Spora 13 yaşında başladım, normal şartlarda Ankara'dan İstanbul'a uçağa binmeyecek bir durumdayken spor sayesinde dünyanın birçok yerine seyahat etme fırsatım oldu. O ülkeleri, o kültürleri görme fırsatım oldu. Bunların hepsi spor sayesinde…Eğer ben şu an buradaysam spor sayesinde çünkü spor ve eğitimi aynı anda yürüttük. Tek başına sporda başarılı olmak yetmiyor, eğitim hayatını da devam ettirmek zorundasın. Çok başarılı sporcu olduğunuz zaman gerek üniversite sınavlarında olsun gerek bir sonraki aşamalarda olsun bunun avantajını yaşıyorsunuz, herkesten çok daha farklı bir yeriniz oluyor, olması da gerekiyor. Çünkü spor bir kaç ayda bir kaç senede yapılıp da uluslararası başarı beklenemez, en az beş senelik bir emek veriliyor, ondan sonra Türkiye şampiyonluğu, Türkiye rekoru ve ondan sonra Balkanlar, Avrupa, Dünya Şampiyonluğu, olimpiyat diye gidiyor. Uzun soluklu,bir yolculuk, sabırlı olmak ve çok çalışmak gerekiyor."

- Sporun sağlıklı iletişime katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?

"BİRİNCİYİ ALKIŞLADIĞIMIZ GİBİ SONUNCUYU DA ALKIŞLAYABİLMELİYİZ"

"Kesinlikle düşünüyorum. Bir kere bakış açınız değişiyor. Spor camiası çok farklı bir camiadır. Yani daha dinamik, daha relax her şeyi sorun yapmayan bir camia. Belki de spor yaparak üzüntülerimizi, kafamıza takacağımız şeyleri atıyoruz. İyi de oluyor, bir çok ülke görüyorsun, bir çok ülkenin sporcusuyla aynı masada yemek yiyorsun, ertesi gün rakip oluyorsun geçiyorsun ya da geçiliyorsun akşam yine aynı masada buluşup selamlaşıyorsun.

Gittiğimiz ülkelerin spora bakış açısını o ülkelerdeki tribünlerin doluluğundan anlayabiliyoruz. Şimdi benim zamanımdakinden çok daha farklı durumdayız tabi ama mesela hiç kimse bizim ülkemizde eminim ki atletizm izlemek için para verip tribüne oturmaz. Ben şunu gördüm ki bir çok ülkede insanlar para veriyor bilet alıyor ve sırayla bizi izlemek için tribünlere yerleşiyor. Ben bunu ilk gördüğüm zaman çok şaşırdım, içeri girdiler numarasına baktılar ve yerlerine oturdular, çok da hoşuma gitti.

İkinci hoşuma giden şey de şu ki evet şampiyon olup alkışlanıyorsun ama sondan gelen de yani sonuncu da alkışlanıyor. 'Bu bizim ülkemizden bu değil' demiyorlar, birinci ikinciyi de alkışlıyorlar, en son geleni de alkışlıyorlar. Bunun farklı bir kültür ve bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Bizde de aynı ilerleme yönünde adım atıldığını görüyorum... Ama daha zaman var mı var..."

- Güzel sanatların dallarına karşı mesafeniz nedir?

"HERKES MUTLAKA BİR ENSTRÜMAN ÇALMALI"

"Spor kadar yakın diyebilirim, kendi çocuklarımda dahil olmak üzere benim hep söylediğim bir şey var, her bireyin hayatında sanat ve yapılması gereken bir spor mutlaka olmalı. Mutlaka bir enstrüman çalmalı insan... Sanat ve spor bence ikisi de hayatın başarı anahtarı..."

- Yaşamınızda kitaplara da yer var mıdır?

"KİTAP OKUMAYAN İNSANLA EVLENMEYİN!"

"Çok açık söyleyeyim ki ben kitaplarla yakınlaşmaya dört yıl önce başladım, yani geç mi çok geç ama ben yine de memnunum, zararın neresinden dönersen kârdır misali..Ben 40 yaşında kitaplara çok daha yakın ve kitap okumadan uyumayan bir insanım. Gençlere şunu söylüyorum, 'kitap okumayan insanla evlenmeyin' diyorum mesela.. Bir insanın hayatında kesinlikle kitap okuma alışkanlığı olmalı. Şunu da parantez içinde söyleyeyim; ben liseyi Ankara'da okudum Yahya Kemal Beyatlı Lisesi'nde... Biz sürekli kamplardaydık vs. ama edebiyat dersini çok seviyordum. Derslerim çok parlak değildi ama çok da kötü değildi. Sadece edebiyat öğretmenim bana derdi ki 'sen bu sınıfa nasıl düştün?' Ben de çok mutlu olmuştum, hocamın söylediği beni gururlandırmıştı. Edebiyatı çok seviyorum. Bakış açımızla, yaşam şeklimizle çok iç içe olduğunu düşünüyorum."

- Sporun diğer dallarında da faaliyetleriniz var mıdır?

"BOŞ DURMAYI HİÇ SEVMİYORUM; NEREDE HAREKET ORADA BEREKET"

"Atletizm yaptım ama inanın şu anda hiç yapmadığım bir spor dalıyla ilgili çalışmak istiyorum, öğrenmek istiyorum, zaman bulabilirsem…Zaman neden bulamıyorum? Çünkü öğretmen olmama rağmen yüksek lisans yapma isteğim vardı, yüksek lisansa başladım. İngilizce konusunda sporcuyken ezikliğini çok hissettim. Düşünsenize, yurtdışına gidiyorsunuz hiçbir şey anlayamıyorsun yanındakine sürekli soruyorsun 'ne dedi ne dedi?' diye, bu o kadar kötü hissettiriyor ki kendini yani utanıyorsun kendi kendine...Ve ben bunu çok yaşadığım için hep İngilizce'yle alakalı içimde hep bir ukde kalmıştı. Çok yoğun çalışıyorduk ve buna çok fırsatımız olmuyordu. Şu anda hem Yüksek Lisans anlamında hem de İngilizce anlamında kurslarım başladı bunlara devam ediyorum. Evet şu an yeni bir branş öğrenemiyorum ama halkoyunları öğrenmeye çalışıyorum. Bunun yanı sıra kendim zaten yürüyüş ve koşu olarak sporumu yapıyorum. Hiçbir şekilde boş bir alanım yok ama fırsat buldukça sürekli arayış içerisindeyim. 'Nerede hareket orada bereket' misali, her anlamda her türlü yeniliklere açık ve hepsini takip edip yapmaya çalışan bir insanım diyebilirim."

- Bir sporcu olarak ülkemizi yurt dışından nasıl gördünüz?

"ATLETİZM SPORLARIN ANASIDIR!"

"2000’li yıllar öncesinde birçok branşta dünyada ismimiz duyulmuyordu. Sadece halterde ve güreşte kendimizi gösterebiliyorduk ama 2000’li yıllarından sonra mesela atletizm sporların anasıdır, yani sen güreş de yapsan halter de yapsan judo da yapsan hepsinin altında koşmak yatıyor. 2000’li yıllara kadar neredeyse bizim ülkemiz sadece 2 ya da 3 branşta dünyada konuşulurken özellikle 2000’li yıllarda ben olimpiyatta yarı final koştuktan sonra 'varız' anlamında sesimizi duyurmaya başladık ve devamında da birçok alanda dünyada 'evet ya atletizm de yapıyorlarmış' veya 'evet Türkiye'den böyle sporcular da çıkıyormuş' dedirttik.

Ama bunların çoğunu devşirme sporcuyla değil de kendi vatandaşımızla ön plana çıkıp vitrinimizi kendi vatandaşımızla doldurmayı tercih ediyorum, olması gereken de budur. Yüzlerce Süreyya Ayhan olduğunu düşünüyorum, yüzlerce Nurcan olduğunu düşünüyorum, yani çok çok var elimizde yetenekli sporcu ve benim isteğim şu ki; kendi ülkemizin vatandaşı olarak başarılar devam etsin ve kendi ülkemizden birileri çıkıp orada alkışlansın.

Ben istiyorum ki Türk vatandaşı olsun, orada biz kendi vatandaşımızla bayrağımızı göndere çektirelim, evet o zaman benim içime siner. Eğer ben Türk vatandaşı olarak gidip olimpiyatlarda veya dünyada o bayrağı göndere çektireceksem, dışarıdan para verip getirdiğimiz sporcularımızla değil kendi ülkemizdeki sporcularımızla yaptırmayı tercih ederim. Her zaman da bu görüşümü dile getirmişimdir, olması gereken de budur. Evet, biz bir futbol takımı değiliz ki dışarıdan yedek ya da 1-2 oyuncu alalım. Bizim öyle bir durumumuz da yok. Şayet ihtiyaç varsa yine yapılmalı ama ihtiyaç duyulacak bir ülke değiliz biz. Genç nüfusumuz oldukça fazla bir çok ülkeye göre, kabiliyet anlamında yetenek anlamında da dolu olduğumuzu düşünüyorum. Dolayısıyla ben kendi branşım için de birçok branş için de bunları rahatlıkla söyleyebilirim. Almamız gereken bir durum, bir proje de elbette alalım ama hiçbir şekilde ihtiyacımız yok almaya, kendimiz yapmalıyız."

- Türk sporunda önemli bir kırılma anı olduğunu düşünüyor musunuz?

"YABANCI SPORCUYA GEREK YOK, KENDİ SPORCULARIMIZ YETER"

"Ben 2000 yılından sonra Türk atletizmini dünyaya tanıttım, Halil Mutlu da mesela halter anlamında tanıttı ve birkaç arkadaşımız daha... Ama sistemin getirdiği bir başarı değil, bu bizim başarımız. Tamamen kendi yeteneğimiz ve kendi çabalarımızla yakaladığımız başarılarla ülkemizi dünyada temsil ettik, evet 'biz de bu branşlarda varız' diyebildik. Devamında evet böyle birkaç kez yükselmeler oldu ama tam olarak o sistemi kurup 'evet şimdi artık kendi sporcumuz, antrenörlerimizi geliştirebiliriz, yurtdışından artık sporcu almaya gerek yok' diyebileceğimiz bir sistem olduğunu, o sistemin tam olarak oturduğunu düşünmüyorum. Bireysel olarak bu benim düşüncem fakat insanlar başarı listemize dönüp baktığında, hangi alanlarda hangi başarıların olduğuna bakarlarsa bunun böyle olduğunu görebilirler."

- Özel sektörün Türk sporuna desteklerinin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

"SPONSORLARIMIZ BAŞARILARIMIZDAN BİR TIK DAHA ÜSTTE!"

"2002 yılında ben bir sponsorluk anlaşması imzalamıştım. Bunun devamında birçok alanlara birçok firma sponsor oldu, ülkemizde bu anlamda gerçekten de güzel bir oluşum başladı. özel sektörlerin spora vermiş olduğu desteğin iyi olduğunu düşünüyorum. O anlamda çözdük bunu… Sponsorlarımız başarılarımızdan bir tık daha üstte diyebiliriz. Birçok firma sporun gerçekten iyi bir reklam aracı olduğunun farkında ve destek verdiklerini düşünüyorum."

- Türk sporunun insanlarımız tarafından yeterince desteklendiğini düşünüyor musunuz?

TOPLUM OLARAK ATLETİZMİN ANLAMINI, SPORUN ÖNEMİNİ ANLAMAYA BAŞLADIK

"15-20 sene öncesine baktığımız zaman insanların spora yaklaşımı ile şu anki yaklaşımı arasında çok büyük fark var. Çünkü insanlar artık bunun gerçekten de yapılması gerektiğinin inancında, görebiliyor. Her alan için spor ise spor sağlık ise sağlık başarılı olmasını istiyorsan evet başarılı olunca kazanıyorlar anlamında ciddi bir değişim oldu hatta insanlar artık yürüyüş nedir, koşu nedir biliyorlar. Sporu direkt kendileri yapmaya başladılar.

Biz Kayseri’de dağda kamp yaptığımızda orada bir amca bana 'Ne her gün seyirdip duruyon?' diyordu mesela... Atletizmi, koşmayı bilmiyorlardı. Koşmak onlara göre seğirtmektir. İnsanlar bugün atletizm kavramını anladılar, spor yapmanın önemini kavradılar. Ve dışarıya çıkıp yürüyüş yaparak bedenen ve ruhen sağlıklı olabileceklerinin farkına vardılar. Bu anlamda birçok yerde katılım olduğunu bizzat görüyorum. Toplum olarak gerçekten sporun önemini anlamaya başladık. Yeterli mi, tabi ki değil! Ama en azından bir 10 yıl öncesiyle şu an çok farklı… Her geçen gün insanların bu konuda bilinçlendiğini, bunun hem kendileri hem çocukları anlamında bir çığ gibi daha da büyüyeceğini düşünüyorum."

- Sporun nitelikli yaşam ve uzun ömüre katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?

SPOR BİLİNÇLİ YAPILDIĞINDA HER DERDE DEVA

"Bunun araştırması da yapılıyor. Yani spor yapan ve spor yapmayan insanlara yönelik bir araştırma sonucunda hem bedensel hem fiziksel hem algılama hem konuşma hem de bir fikir üretme, sorunlarla başedebilme, problem çözebilmeye odaklanan kısım spor yapanlar.

Ve sağlık anlamında da sporun faydaları kanıtlı, ispatlı... Ama kafamıza göre değil bilerek yani bilinçli yapıldığında…Spor yapan insanların tabii ki ömürlerinin uzadığı, algılarının açıldığı, daha iyi düşünebildiği, her alanda daha başarılı olduğu ortada zaten. O nedenle söylediğim tek şey insanlar spor yapmalı bir enstrüman çalmalı ve kitap okumalılar. Bu üçünü yapabiliyorsa bir insan, başarı kaçınılmaz...."

- Öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?

"BAŞARININ VAZGEÇİLMEZ ÜÇLÜSÜ: SPOR, ENSTRÜMAN VE KİTAP"

"Benim derslerim de öğrencilerime kendi çocuklarım da dahil her zaman söylediğim 3 şey var; Mutlaka hayatınıza sporu koyacaksınız. Haftada iki gün, üç gün, belirli saatlerde eşofmanlarınızı giyip sporunuzu yapacaksınız. Bunu sadece fiziksel olarak düşünmeyin, akademik anlamdaki başarınız da buna bağlı. Düzenli sporunuzu yapacaksınız, mutlaka bir enstrüman çalacaksınız ve düzenli kitap okuyacaksınız. Eğer bu üçünü kim gerçekleştirirse gerçekleştirsin hedefi neyse mutlaka ulaşır. Ben bunu bizzat hem yaşadığım için hem de gözlemlediğim için söylüyorum. Bu üçünü yapanın başarısız olma imkanı sıfırdır bu kadar net söylüyorum."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
2 Yorum
Önceki ve Sonraki Haberler