Erkan Baş: Polislere saldırdığımız yalandır

Erkan Baş: Polislere saldırdığımız yalandır

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM'de düzenlediği haftalık basın toplantısında; "Kurumları yalan üretim merkezine çevirdiler. Emirlerindeki gazeteler, televizyonlar yalan üretme makinesine dönmüş durumda..." dedi.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın partisine yönelik tehditlerine "Senden önce de o hayalleri görenler çok oldu. Şimdi hiç birisi yok. Devrimciler, sosyalistler, komünistler hala burada... Sen, senden öncekiler gibi tarihin karanlık sayfalarındaki yerini alacaksın. Yıldız Sarayı'ndaki 'baykuş'lar gibi, memleketi satan Vahdettinler gibi. Onlar kaçtılar, siz kaçamayacaksınız" şeklinde karşılık verdi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin haftalık basın toplantısı için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) kameraların karşısına geçti.

Açıklamalarında gündemi değerlendiren Baş, şunları söyledi:

"Geride kalan haftayı tek cümleyle özetlesek, 'Recep Tayyip Erdoğan'ın halka hakaretleri ve yalanlarıyla geçen bir hafta' diyebiliriz. Artık yalnızca siyaseten değil, ahlaken de ölmekte olan zat, Gezi'ye katılan yurttaşlara hepimizin gözünün içine bakarak küfretmiştir.

Memleket böylesine rezil, böylesine utanç verici bir anlayışla hiç karşılaşmadı. Gezi'de yan yana durduğumuz bu memleketin cefakar insanlarına seslenmek istiyorum: Umudunuzu yitirmeyin, inadınızdan vazgeçmeyin. Bizlere sefaleti, açlığı, geleceksizliği dayatanlar mutlaka kaybedecek. Adalet önünde halka edilen küfürlerin, halka karşı işlenen suçların hesabı sorulacak.

'ONLAR KAÇTI, SİZ KAÇAMAYACAKSINIZ'

Bu zat, Türkiye İşçi Partililer'in, Meclis'ten silinip süpürülmesi talimatını vermiş. Buna söyleyecek bir çift sözümüz var Recep Tayyip Erdoğan; Senden önce de o hayalleri görenler çok oldu. Şimdi hiç birisi yok. Devrimciler, sosyalistler, komünistler hala burada... Sen, senden öncekiler gibi tarihin karanlık sayfalarındaki yerini alacaksın. Yıldız Sarayı'ndaki 'baykuş'lar gibi, memleketi satan Vahdettinler gibi. Onlar kaçtılar, siz kaçamayacaksınız.

Önce halkımızın siyasal iradesine, ardından kuracağımız memleketin bağımsız, adil ve tarafsız adaletine hesap vereceksiniz.

Ali İsmail'e, Berkin'e, Medeni'ye, Ethem'e, yitirdiğimiz tüm kardeşlerimize, erkek iktidarınızın katlettiği her kadına, her LGBTİ'ye, kestiğiniz her ağaca, yok ettiğiniz her canlıya, çaldığınız gençliğimize and olsun ki, yemin olsun ki, bu iktidarla hesaplaşacağız.

'AKP BİR YALAN İKTİDARIDIR'

AKP bir yalan iktidarıdır. Kanun tekliflerine geleceğim birazdan verdikleri tekliflerle anlattıklarının ilgisi yok hepsi yalan!

Kurumları yalan üretim merkezine çevirdiler. Emirlerindeki gazeteler, televizyonlar yalan üretme makinesine dönmüş durumda... Ve elbette bu yalan üzerine kurulu düzenin yol göstericisi Tayyip Erdoğan!
Dinlerken kulaklarımıza inanamayıp tekrar tekrar dinliyoruz okuyoruz. Cümleye bakın, 'Camilerimiz yakıldı. Bu kendini bilmezler tarafından işgal edildi'.

Bu camilerin işgal edildiği, içki içildiği yalanı artık gençlerin alay konusu. Gelecek Cuma açıklayacaktı, tam 468 cuma geçti hala yok. İnsan yalan söyleyince utanır, bunlar daha büyük yalan söyleyerek durumu kapatmaya çalışıyor.

'HANGİ CAMİ YAKILMIŞ?'

Bakın öyle 10 soru filan sormuyorum tek soru soruyorum: Hangi cami yakılmış?

Yani bu kadar büyük bu kadar açık bir yalan nasıl söylenebilir bilemiyorum ve durumu açıklayamıyorum.

Bakın başka bir yalan da yine bizzat bu şahıs tarafından ileri sürüldü. Günlerdir emrindeki TV'ler, gazeteler sürekli aynı yalanı tekrarlıyorlar.

'TİP MİLLETVEKİLLERİNİN
POLİSE SALDIRDIĞI YALAN!'

TİP milletvekilleri Boğaz Köprüsü'nde polise saldırmış; Yalan!

Aklı başında tüm yurttaşlarımıza karşı sorumluluğumuz gereği anlatmak istiyorum: Biz bugüne kadar ne yaptıksa, yaptığımızdan hiç utanmadık. Ne söylüyorsak, onu yaparız, yaptığımızı da savunuruz. Belki her insan gibi yanlış yaptığımız da olmuştur. Bunu bile çıkar savunuruz. Gerekirse özür dileriz ama asla yalan söylemeyiz.

Tekrar ediyorum: Polise saldırdığımız yalandır!

Evet köprüye pankart astık. Bizim vekillikten anladığımız şudur: Halkımız bize görev verdi, 'Bizim emekçinin, yoksul hakkını koruyun' dedi. 'Bizim sesimizi güçlendirin, her yerde halkın sesini duyurun' dedi. Bizim görevimiz budur.
Meclis anti-demokratik muhalefetin sesi kısılıyor, binbir zorlukla nasıl söz hakkı aldığımızı ülkede herkes biliyor.

Basın komple denetim altında. Devletin televizyonu dahi sesimizin çıkmasını engelleniyor. Bir-iki TV kanalında bulduğumuz mecralar da kanallara verilen cezalarla engellenmek isteniyor.

Ağırlıkla sosyal medya kanallarından ulaşan sesimizi de kısmak için sürekli bir arayış içinde olduklarını biliyoruz. Bizim bir tweetimizi paylaştığı için bu insanlara soruşturma açan utanmazlarla mücadele ediyoruz.

Sözümüzün arkasındayız. Her yeri engelleseniz dumanla haberleşir, halkın sesini yine yükseltiriz. Her yeri kapatsanız kapı kapı gezer yine doğru bildiğimizi söyleriz.
Halkın sesini her yere taşıyacağımıza söz verdik, bunun için köprüye Gezi pankartını astık. Halkı susturamayacağınızı göstermek için astık.

'PROVOKASYONU BOŞA ÇIKARDIK'

Polise saldırdığımız yalan. Peki gerçekte ne oldu, onu da anlatalım.

Pankartımızı astık ve polis üniforması giymesine rağmen kanuna, halka değil iktidara hizmet eden bir görevlinin saldırısına uğradık.

Bizim çok basit bir amacımız var, bir sesi etkili biçimde kamuoyuna taşımak isteyen biziz. Bu hakkımızı kullanmışken gelen bir polise saldırmış olmamızı aklı başında birisi düşünebilir mi?

Nedir mesele?

Belli ki orada özel olarak görevlendirilmiş bir rütbeli provokasyon çıkarmak istedi. Biz de bu provokasyonu boşa çıkardık. Boşa çıkardığımızın kanıtı, İçişleri Bakanı 15-20 dakika içinde tweet atar mı? Daha biz alandan ayrılmadan tweet attı. Bu kanıttır.

Yaptığımız suç değil, diyelim ki suç yapılması gereken nedir? Durum tespit edilir, varsa suç iddiası savcılığa suç duyurusunda bulunulur. Oysa ne oldu? Kendini ülkesine, halkına değil tek adama adayan bir sözde polis müdürünün provokasyonu oldu ve amacına ulaşamadı.

Devlet olanaklarını ele geçirmiş olmanın verdiği rahatlıkla kanun dışı davranışlarda bulunabileceğini sananlarla ilk defa karşılaşmadığımız da bilinsin. Kendisini kanun üstünde gören kim varsa, 'Güç bende istediğimi yaparım' diye düşünen kim varsa ona karşı direnmek yurttaşlık görevidir.

'AKP'Lİ VEKİLİN OĞLU POLİSLERİ
SIRAYA DİZERKEN NEREDEYDİNİZ?'

Bu arada polis konusundaki hassasiyeti konuşacaksak, mesela AKP'li vekilin oğlu Hatay'da polisleri nasıl sıraya dizip hakaretler ederken neredeydiniz?

Ya da daha birkaç ay önce AKP'li bir kadın vekil, sırf kimlik sordu diye karşısındaki polise hakaretler ederken neredeydiniz?

'MİTHAT AYNACI HATIRLATMASI'

Madem konumuz Gezi ve polis, pek yapmadığım bir şeyi yapayım. Kişisel bir hikayeyi kamuoyu ile paylaşayım:

Temmuz 2013'de Taksim Gezi Parkı'na gitmek üzere arkadaşlarımızla birlikte İstiklal Caddesi'nde toplanmışken, yine böyle kendini her şeyin üstünde gören bir polis müdürünün bizzat yönlendirmesiyle, hukuk dışı bir müdahaleyle göz altına alınmıştım. Haksız yere 4 gün gözaltında tutulduktan sonra, savcılıktan serbest kalmış ve hakkımızda açılan davada hepimizin beraati ile sonuçlanmıştı. Kamuoyuna belki de ilk kez açıklıyorum, o emri veren polis müdürünün adı Mithat Aynacı idi.

Kimdir Mithat Aynacı? 15 Temmuz darbe girişimi sırasında sözde Vatan Caddesi'ndeki Emniyet Müdürlüğü'nü teslim almaya giden tanktan çıkan kişi!

Aynı bu kafa işte! Kim kanun dışı davranırsa direneceğiz. Biz bu Anayasa'yı değiştirmek istiyoruz ama değişene kadar bizim için bağlayıcıdır. Bizim için bağlayıcı olduğu gibi Tayyip Erdoğan için de tüm devlet memurları için de bağlayıcıdır. Kimse keyfine göre davranamaz, devlet memuru hiç davranamaz!

'KABADAYILIKLARA BOYUN EĞMEYİZ'

Değerli yurttaşlar, meselenin özü şudur: 10 yıl önce memleketin gençlerinden yedikleri tokadın acısı çıkmamış. Bunu hatırlatalım.

İkincisi de AKP ülkeyi bir yıkımın eşiğine getirdi, açlık yoksulluk artık üzeri örtülemeyecek kadar çıplak gerçekler ve milyonlarca insan AKP'den kurtulmak için deyim yerindeyse gün sayıyor. Halkın gerçek sorunlarına çözüm üretemeyeceğini anlayan iktidar, halkı sindirmek, korkutmak, kendi saflarındaki çözülmeyi durdurmak için sert söylemlerle günü kurtarmaya çalışıyor.

TİP kararlıdır. Ne bu kabadayılıklara boyun eğer ne halkın dertlerinin unutulmasına izin veririz.

'KÖTÜ YÖNETİM DEĞİL, SİYASAL TERCİH VAR'

Aylardır anlatıyoruz. Ortada yalnızca kötü bir ekonomi yönetimi yok. Ortada AKP'nin siyasal tercihleri var. Sözde Bakan Nebati bunu açıkça itiraf ediyor, ne diyor? 'Bir yol ayrımına gittik. İstesek enflasyonu düşürürdük ama bu patronların, para babalarının hoşuna gitmezdi' anlamına gelecek durumu açıkladı.

Tam okuyayım:

"Dövizi düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik. Ama o zaman üretim bundan olumsuz etkilenirdi. Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Yüksek faiz artışı yapardık. O zaman üretim dururdu. Kur korumalı TL'ye geçerek bir yandan doları frenledik. Diğer yandan üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor.'

AKP iktidara geldiğinde ücretlerin payı milli gelirin içerisinde yüzde 52 idi. Şu anda ücretlilerin payı yüzde 27,5'a düştü. Bir bölüşüm savaşı yaşanıyor.

AKP işçinin, emekçinin, doktorun, mühendisin, öğretmenin cebinden alıyor; patronların, yandaşların cebine sokuyor.
Ücretlilerin aldığı pay, son 40 yılın en düşük oranı. 12 Eylül aşizminin 40 yıl önce başardığını AKP 40 yıl sonra tekrar başardı.

'SİZİN ÇARKINIZI PARAMPARÇA EDECEĞİZ'

Sizin o çarkınıza çomak sokacağız, o çarkı kıracağız. İşçileri, emekçileri, doktorları, mühendisleri, bu ülkenin emeğiyle, alın teriyle geçinen milyonlarca yurttaşını her geçen gün fakirleştiren, bu ülkenin insanlarını ev almayı geçiyorum, bir ev kirası dahi ödeyemeyecek hale getiren o çarkınızı paramparça edeceğiz.

'Biz de halkın sırtına bindik. Halkı bir kira ödeyemez, çocuğuna bir bez, bir süt alamaz, temiz suya dahi erişemez hale getirdik' diye sağda solda çok fazla övünmeyin.

TİP'in somut önerilerini tekrarlıyoruz:

- Sadece enflasyon oranında artış yetmez. Ücretler enflasyon - büyüme oranında artırılsın

- Acil olarak kurumlar vergisi yüzde 33'e çekilsin.

- Asgari ücrete hemen ertelemeksizin yüzde 50 zam yapılsın. Her 3 ayda bir enflasyon oranı ve büyüme oranı ile güncellensin.

- TÜİK artık bir sadece yanlış veri açıklama kurumu değil aynı zamanda emekçilerin cebinden çalmak için özel kurgulanmış bir kurum haline gelmiştir. TÜİK acilen bağımsızlaştırılsın. Bağımsız deneyimli yöneticiler Meclis tarafından atansın, tüm verilerini şeffaf bir şekilde açıklasın.

'İÇİLEBİLİR SU İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ'

iktidar Türkiye'de korkunç bir sistem kurmuş, tamamen toplumu soymaya ve birilerinin ceplerini doldurmasına yönelik, bir azınlığın kâr güdüsüyle çalışıyor. Elektrik, su, internet, doğalgaz gibi bu hizmetlere erişim ve kullanım artık insan haklarının bir parçasıdır. Bu hakları kâr amaçlı satmak kabul edilemez, ahlak dışı, sosyal adalete karşı bir şey.

Veli-Der'in bir açıklaması var: 'Çocuklar okulda içilebilir suya erişemiyor' deniliyor. Basit bir hesap yapalım; 4 kişilik bir ailenin günlük içtiği suyu 10 litre diyelim. Bir damacana su 19 litre, 20 diyelim. Yani her aile içme suyuna iki günde bir 25-30 lira harcamak zorunda. Ayda en az 450 lira yapar. Dışarıdan küçük bir pet şişe su aldığınızda 2-2,5 lira demek. Yani dört kişilik bir aile sadece içmek için suya ayda 800 ila 1000 lira arası ödeme yapmak zorunda. Bu kadar akıl dışı bir şey, anormal bir durum olabilir mi? Kimse tarafından sorgulanmıyor; bu kaynak suları hepimizin değil mi? Niye patronlara peşkeş çekip, bunun üzerinden para kazanmasının yolunu açıyorsun? İçilebilir su için mücadele ediyoruz. Herkesin içilebilir su hakkı vardır. 2022 yılında söylüyoruz bunu.

İnsan, insana olsa 'Ben bu ülkeyi yönetiyorum' demeye utanır.

'KONUT KRİZİ DERHAL ÇÖZÜLMELİ'

Konut krizinin derhal çözülmesi lazım. İstanbul'da 300 bin boş konut duruyor. Bu konutların derhal ihtiyacı olan yurttaşlara tahsis edilmesi lazım.

Konut bir zenginleşme kaynağı haline gelmiş. İnşaat patronları, emlak baronları halkın en temel hakkından para kazanmak için uğraşıyor.

Kanun teklifimizi tekrar hatırlatıyoruz; Üç ve daha fazla konutu olandan konut başına kademeli olarak artacak şekilde emlak vergisi alacağız. Alınan emlak vergilerinden elde edilen gelir ile 'Barınma Fonu' oluşturacak, bu fonu öncelikle kira krizinden en derin etkilenen yurttaşlar için kullanacağız. Bu fon ile ilk defa eve çıkacak öğrencilere tek efere mahsus kira yardımı yapacak, daha sonrasında ikamet edilen konutun konumu, özellikleri, büyüklüğü gibi niteliklerinden hesaplanacak kira-yurt bedelinin 3/4'ü düzenli olarak karşılanacak.

Uzatmalarla 10 yıllık süresi dolan kiracılar için öncelik hakkı sağlayacak, yeni sözleşmelerinde belirlenen kira bedellerinin kiracı lehinde uygulanması için tavan kira uygulamasını getireceğiz. TİP olarak, yaşanan hak ihlallerinin takipçisi olmak için tüm kiracılar ile barınamayanların bir araya geleceği dayanışma ağları kuracak, kamusal alanlarda bir araya gelerek sesimizi çoğaltacak, sorunlarımıza yanıtları birlikte arayacağız. Fahiş fiyatların sorumlularını ve bu bedelleri dayatan emlakçıları ifşa edecek, baskı mekanizmalarını kuracağız.

'DEFACTO OHAL'İN TAŞLARINI
DÖŞEMEYE DEVAM EDİYORLAR'

Bütün bu hengamede Meclis'te ne oluyor? Saray memurları, yani AKP ve MHP milletvekilleri, defacto OHAL'in taşlarını döşemeye devam ediyor.

AKP'nin kanun yapma tekniğini belki de en iyi özetleyen cümle 'Siz gereğini yapın kanun sonradan gelir'...

AKP için kanun; Hukuksuzluklarına, yolsuzluklarına meşruiyet kazandırmak için bir enstrüman. Hani bir uzaya gitme geyiği dönüyor ya AKP vaatleri arasında, Varank'ın sahneye çıkardığı öğrenciye, uzay başvurusu yapıp yapmadığını soran Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yaş şartı hatırlatılınca hani Erdoğan, 'E yaşını büyütürüz' diyor ya gayri ihtiyari ve oldukça samimi işte tam da öyle ülkeyi yönetme şekli AKP'nin...

'Minareyi çaldık kılıfını uydururuz'... Meclis de işte bu kılıfların dikimevi adeta.

Ayrıntılar geliyor...

HABERE YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
Önceki ve Sonraki Haberler