Terörle mücadelede sivil mücadele (!)

"Terörle mücadelede sivil mücadele" (!)

Çankırı Barosu Başkanı Av. Erkan Köroğlu yaşanan sürece 'barış süreci' değil, 'terörle mücadelede sivil mücadele' adını koydu.

Çankırı Baro Başkanı Av. Erkan Köroğlu, İçanadolu Bölgesi akilleri ile birlikte Büyük Otel'de gerçekleştirilen toplantıda yaptığı konuşma ile ilgili olarak Sözcü18 sayfalarında yer alan "Barış süreci yanlış bir kavram. Çünkü devlet barışı istiyorsa taviz verecek demektir. Biz terörle mücadele ediyoruz" cümlelerine açıklık getirdi. Başkan Köroğlu "Sizlere bu cümleler nasıl ulaştı bilmiyorum ama benim toplantıda yaptığım konuşma metninin tamamını sizlere gönderiyorum." dedi. 

Çankırı'da Akiller'e karşı yapılan gösterilerden görüntüler - TIKLA

Çankırı Baro Başkanı Av. Erkan Köroğlu'nun Büyük Otel'de gerçekleştirilen bugünkü toplantıda yaptığı konuşma:

"İnsanlar gibi toplumlarında sinir uçları vardır. Bu gün geldiğimiz noktada eğer siz ülkemizde güvenlik sorunu olan terör sorununa, Kürt sorunu diyerek yola çıkarsanız, toplumun sinir ucuna iğne değil hançer saplamış olursunuz. Böyle bir yaklaşım binlerce yıldır kardeşçe yaşayan insanların kutuplaşmasına, düşünce polisliği yaparak birbirlerini fişlemelerine ve beyinsel ayrılığa neden olur.

Bu ülkede terör yüzünden, akan kanın durmasını, ekonomik ve sosyal tahribatın bitmesini istemeyen hiç kimse yoktur. Bunun aksini düşünen en hafif değimiyle vatan hainidir. Terör sorununun sadece silahlı mücadele ile azaltılabileceği ama bitirilemeyeceğini geçmiş tecrübeler bize göstermiştir. Milletimiz ve onun hükümeti terör sorununun çözümü için elbette elindeki tüm enstrümanları kullanmalıdır. Fakat bu enstümanları kullanırken de terör yüzünden telafisi imkansız acılar çekmiş bu milletin hassasiyetlerine en üst seviyede dikkat etmelidir. Aksi takdirde kemandan davul sesi çıkacaktır.

Geldiğimiz nokta, kötü niyetli toplum mühendislerinin adeta bir başarısıdır. Ülkemizde önce sanal açlık grevleri yaratılmış, sanki cezaevleri morglara dönüşecek ve bunun sonucunda ülkede çeşmelerden su yerine kan akacakmış gibi bir ortam yaratılmış,  bebek katili önce sempatik bir insan, ardından da tek bir sözü ile binlerce insanın ölmesini engelleyen bir lider olarak ortaya çıkarılmıştır. Ardından da 'Barış süreci' denilen ve bu gün burada tartıştığımız bu süreç başlamış ve toplumda, eşkıya başının bu sürecin bir tarafıymış gibi algı yaratılmış ve bu algı toplumu derinden sarsmıştır.  

Devletin taraf olduğu barış hukuken ancak başka bir devletle yapılır. Sürecin adının 'Barış süreci' olması insanımızın aklına barışın şartlarını getirmekte, ne aldığımızdan çok ne vereceğimiz niyet okuyucularının da sayesinde toplumda düşünülmeye başlanmıştır. Bu süreç yukarıda anlattığım gerekçeler ile bana göre ‘barış süreci değil’, ‘terörle mücadelede sivil mücadele’ sürecidir. Çünkü terörle barış değil, terörde başarı olur.

Bu süreç içerisinde Başbakanımız herhangi bir şekilde terör örgütü ile pazarlık yapılmadığını, taviz verilmediğini, ısrarla belirtmektedir. Bu noktada Sayın Başbakana inanmalıyız. Fakat, Başbakanımız ve Hükümetinin de içinde bulunduğumuz terörle sivil mücadele sürecinde, Psikolojik harekatın aktörlerini iyi belirlemeleri ve bu mücadeleye milleti dahil etmek için insanlarımızın algılarını olumlu yönde etkilemeleri gerekmektedir. Unutmayalım ki algılar en az gerçekler kadar önemlidir insan hayatında. Bu algılar nasıl etkilenmelidir;

1-Yapılması düşünülen Yeni Anayasada Anayasa’nın 66/1. madde hükmünün muhafaza edileceği en yetkili ağızlardan topluma söylenmelidir. AY 66/1 e göre, “Türk devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” der. Bu tanım en güzel Türk vatandaşlığı tanımıdır. Bu tanım, bu topraklar üzerinde yaşayan bütün insanları kucaklayan bir tanımdır. Bildiğiniz gibi, buradaki Türklük kavramı etnik ve biyolojik değil, sosyolojik ve kültürel bir kavramdır. Irka aidiyeti değil, ülkeye ve Türk Milletine mensubiyeti ifade eder. Bu tanımın açılımı halka iyi anlatılmalıdır. Ayrıca yeni Anayasada etnik, dinsel, Dilsel ve Kültürel farklılıklar dikkate alınmalı fakat Demokratik özerk bölgelere, federasyona, konfederasyona açık kapı bırakacak düzenlemeler yapılmamalı, Üniter devlet yapısı her şeyin üzerinde tutulmalıdır. Resmi dilin Türkçe olmasından asla taviz verilmemelidir.

2-Terör bölgesi olarak adlandırdığımız Doğu ve Güneydoğu bölge insanlarımıza kaotik ortam olmadan,terör tehdidi bulunmadan aile yaşantısının, sosyal yaşamın, ticaretin nasıl daha zevkli olduğu anlatmaktan çok hissettirilmelidir. Bu sayede terör örgütüne karşı bazı kesimlerce duyulan sempati ve destek ortadan kaldırılabilecektir. Bu ülkede artık şarkıcıyı kafese koyarak, şarkının susturulamadığı anlaşılmıştır.

3- Demokrasi, farklılıklara tahammül etmek değil, farklılıkları kurucu unsur olarak kabul etmektir. Fakat, terörle sivil mücadele sürecinde, demokrasinin güzelliğine, sürecin şımarıklığına kapılarak, bu ülkenin Üniter yapısına, diline, Bayrağına, Cumhuriyetine , tarihine kanunlarda suç olarak tanımlandığı şekliyle ağzından salyalar akıtarak dil uzatmak, neredeyse moda haline gelmiştir. Yukarıda belirttiğim gibi toplumun sinir uçlarına hançer sokan bu kişi ve gruplara karşı hukuki süreçler derhal başlatılmalıdır.  

 4- Ülkemizde siyasi iktidar tarafından belirlenen ve içlerinde sizlerinde bulunduğu 63 kişilik, bazılarına göre akil kişiler, bazılarına göre atanmış kişilerden oluşan heyetlerin durumu tekrar süreç içerisinde düşünülmelidir. Siyaset kurumu tarafından Devlet ile millet arasına adeta arabulucu sıfatı ile atanarak girmeniz,  sizlerin millet nezlinde objektifliğinizi yitirmiştir. Ayrıca, sizlerin koro halinde tek ses çıkarmayacağınızın farkındayız ancak özellikle Doğu ve Güneydoğu heyetlerinin bazı söylemleri toplumda infiale neden olmakta, adeta barış sürecinin terör örgütünün zafer süreci olduğu algısı yaratılmaktadır. Kaldı ki bu millet çok zeki ve sağlıklıdır. Bu millet, devletinin sesini işitme cihazı takmadan anlayabilecek kulaklara ve beyne sahiptir.

5- Benim tanımımla, ‘Terörle sivil mücadele’ süreci olan bu süreç de silahların susması önemsediğimiz bir durumdur. Fakat yeni Anayasada istediklerimiz olmazsa silahları patlatırız, ülkeyi kan gölüne çeviririz tehditlerine de siyasi aktörlerin anında gerekli cevabı vermeleri gerekmektedir. Bu tehditlere karşı devletin ve milletin 30 yıldır boyun eğmediği, değil 30 yıl üç bin yıl geçse boyun eğmeyeceği herkese hissettirilmelidir."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
7 Yorum
Önceki ve Sonraki Haberler