Avı ve avcılığı hep birlikte öğreneceğiz...

"Rastgele" başlığı altında Şabanözü-Bulduk köyünden Ankara doğumlu ve 2003 yılından bu yana Çankırı'da yaşayan usta ve deneyimli bir "avcı"nın yılların getirdiği bilgi birikimini sizlerle paylaşmanın hem ilginç hem de bir o kadar faydalı olacağını düşündük... İsmail Yılmaz, bir çoğumuza sadece "avcı"lığın sadece "et" üzerine dayalı olmadığı gerçeği ile birlikte aynı zamanda Çankırı'yı da durak durak tanıtma fırsatı verecek... Köşesinde kaleme alacağı ve ilgiyle okuyacağını tahmin ettiğimiz yazılarıyla yine bir çoğumuzun doğada karşı karşıya gelmediğimiz hayvan türlerini de onun kaleminden tanıma fırsatı bulacağımızı umuyoruz... Yazı ailesi olarak sayın İsmail Yılmaz'a aramıza "hoş geldin" diyor, oldukça tad alacağınızı umduğumuz yazılarının ilkiyle sizleri baş başa bırakıyoruz...

YEMEK MOLASINDA GELEN DOMUZLAR
8 Ocak 2010 akşamı saat 19.00 sularında gelen telefon ile vücudumdaki damarların, beynimdeki adrenalin seviyesinin artmasından dolayı zonklamaya başladığını hissediyorum. Soğuk soğuk terlemek ifadesinin bir anda şakaklarımdan yanaklarıma süzülen damlacıklara denildiğini sanırım. Arayan yılların dostu Fatih Bey sabah saat 07.00’de hazır olmam haberini veriyor ve götürülecek malzemelerin koordinasyonunu kısaca yaptıktan sonra ertesi günü sabah beni evimin önünden alacaklarını belirtip birbirimize “hoşça kal” diyerek telefonu kapatıyoruz.

Hemen arkasından bende tatlı bir koşuşturma başlıyor. Sanki ilk defa ava gidiyormuşçasına çantamın içinde (halbuki önceden hazırlanmış olan) yedek kıyafetlerin, fişeklerin, küçük bir ilk yardım ekipmanının ve av esnasında durumumu kolaylaştıracak çeşitli gereçleri tekrar tekrar gözden geçiriyorum.

Son 25 yıldır her hafta sonu aynı telaşı yaşıyorum. Çünkü avcılığı ve avı asla et anlamında görmedim. Benim için av ve avcılık hep ava gitmeye karar verildikten itibaren avdan dönüp de malzemenin yerine yerleştirilip evde taze demlenmiş çayı yudumlarken günün kritiğini kafamda yapmamla biten bir süreçti. Bu süreç, her zaman adrenelin seviyesinin vücudumda tavan yapmış olduğu anlar olmuştur.

9 Ocak sabahı 06.00’da kalkarak sıkı bir kahvaltı ve son yapılan kontrol ile 06.50’de binanın önündeyim. Çok geçmeden bizi av mahalline taşıyacak Niva’nın motor sesi duyuldu. Aracın içerisinde Fatih Bey, ağabeyi Mehmet Bey (Avcıbaşımız) ve Ali Osman Bey.

Günaydınlaşmanın ardından malzemelerin yerleştirilmesi ve elimizde 2009-2010 sezonu Merkez Av Komisyonunda alınan kararlar ışığında hazırlanmış ve her yıl sezon başında Çankırı Doğa Koruma ve Milli Parklar Şb.Md. lüğünden temin ettiğimiz il avlanmaya açık ve kapalı alanlar haritasının tetkiki ile Kızılırmak ilçesine doğru yola koyulduk.

Keyifli bir av muhabbeti eşliğinde Karadayı ve Alıca köyleri arasında kalan Kızılırmak'ın batı kısmına düşen avlanılması bu sene için serbest bölgede ördek avı yapmaya karar verdik.

08.00 sularında av mahalline ulaştığımızda sabırsızlıkla hazırlığımızı tamamlayarak ırmağın yakınındaki çeltik tarlalarını ve ırmağın içini kontrol ederek avımıza kavuşmak amacı ile harekete geçtik. Bütün çabamıza rağmen birkaç balıkçıldan başka bir şey göremedik. Zaten onların avlanması hem yasalarla hem de avcı etiği ile bağdaşmadından dolayı atış yapmadık.

Bu şekilde öğle 12.00’de aracın yanında toplanarak Alıca köyünün içinden geçen asfalt-stabilize yoldan araziye girerek, yemek molası için Kızılırmak nehrine sıfır noktada kamp ateşimizi yakarak istirahat etmek için hazırlıklara başladık. Harika soslanmış nefis bir tavuk ızgaranın ardından termoslarımızdaki demli çaylarımızı içerek dinlenirken bir taraftan da o günkü avımızın kritiğini yapıyorduk.

Hepimiz henüz Sökün ördeğinin (Kuzey Avrupa ve Rusya üzerinden ağır kış şartlarından dolayı ülkemize gelen her türlü ördek cinsi) gelmediği konusunda hemfikirdik. Bu düşüncelerle ve doğada olmanın huzuru içerisinde kamp yerini toplamaya başladık çünkü av bölgemizi değiştirecektik.

Ben yerdeki çantamı düzenlerken Ali Osman Bey telefonundan müzik dinliyor, Fatih Bey aracın bagajını temizliyor, avcıbaşımız ve av üstadımız Mehmet Bey ise ırmaktaki suyun bir miktar azalması ile dışarıdan görünen ve kullanılması kesinlikle yasak olan ağ parçalarını toplayarak ateşte imha etmekle meşguldü. Aniden Fatih Beyin “Domuzlar geçiyor” demesi ile irkildik. Aracın arka tarafına doğru baktığımda önde çok iri bir domuzun başını çektiği ve yaklaşık 15 normal büyüklükteki domuzun da onu sıra halinde takip ederek sağa doğru geçiş yaptığını gördüm.

Tüfeklerimiz kılıflarında, domuz fişeklerimiz ise av yeleklerimizdeydi. Ancak yeleklerimiz aracın içerisinde hepsi bir taraftaydı. İlk tüfeğini kılıfından çıkarmayı başaran Ali Osman Bey oldu ve Fatih Beyin bir hamle ile ağabeyi Mehmet Beyin yeleğinden alabildiği 2 adet domuz fişeğini alarak domuzların gidiş istikametine doğru cesaretle koşmaya başladı. Amacı onların önlerini keserek, hem kendisinin hem de bizim atış imkanı bulabilmemizi sağlamaktı.

Bunu da başardı ve bir anda domuz sürüsü yaşanan olayların şaşkınlığı ile duraksadılar. Bu arada ben de tüfeğimi kılıfından çıkarmış, fişeklerimi yerleştirmenin gayretindeydim. Fatih Bey de bir taraftan tüfeğini çıkartırken av yeleğinden domuz fişeği çıkartmaya uğraşıyordu. İşte ne oldu ise o an oldu ve domuzlar bizim sol tarafımıza doğru kendilerinin geliş istikametlerine döndüler.

Ali Osman Bey iki adet fişeği de öndeki iri olan domuza doğru atmasına rağmen domuz düşmemişti ve biz de Fatih Bey ile beraber domuz sürüsüne doğru çoktan koşmaya başlamıştık! Her ikimizde de adrenalin en üst sınırındaydı ve biz bu heyecan içerisinde uygun atış pozisyonu için koşuyorduk.

Nihayet uygun mesafeye geldiğimizde ilk atışı tek bir fişekle Fatih Bey yaptı. Arkasından ben de 3 adet fişekle sürünün orta kısmına doğru atışlarımı tamamladım. Yaklaşık 25 metre sonra sürüden bir domuz olduğu yere yattı. İşte bu an, bir avcı için vuslata erme anı idi.

Domuzun yanına gittiğimizde hem kendi güvenliğimiz için hem de şayet ölmemiş ise acısına son vermek için domuza yakın mesafeden bir emniyet atışı daha yaptık. Evet artık bataklıkların kralı, köylümüzü canından bezdiren ürün ortağı önümüzde cansız olarak yatıyordu.

Bu kez galip gelen biz avcılar olmuştu. Saniyeler içinde domuz avcı olmaktan çıkıp av olmuştu. “Sebepsiz yaratılan hiçbir varlık olamaz” düşüncesi ile avımıza saygı duyuyor ve heyecanımızı bastırmak için birbirimizi kutluyorduk.

Avcılık evimizden çıkıp sağlıklı olarak evimize dönünceye kadar bir ekip ve dayanışma, bir özveri işiydi ve bizde bunun bilinciyle birbirimizi tebrik ederek heyecanımızı sevince dönüştürdük. Biz iyi bir ekiptik. Biz avına saygı duymasını da bilen bir ekiptik. Biz av çıkmadığında moralini bozmayan, av çıktığında ise sevinmesini bilen bir ekiptik.

Biz ayağını av hayvanının üzerine koyarak fotoğraf çektirmenin avlanan hayvana saygısızlık olduğunu bilen ve her türlü av hayvanına avcının mutlak suretle saygı duyması gerektiğini ifade edebilen bir ekiptik.

Her şeyden önce doğada olmanın, terli bir fanilanın av dönüşü aracın yanında değiştirilip termostan buharı tüterek doldurulan bir fincan sıcak kahve veya çayın bizleri ne kadar mutlu ettiğini bilen bir ekiptik.

Sağlıcakla kalın derken, bütün avcı dostlara "kazasız rastgele".

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.