Erdoğan’ın kumarı: Ya herro, ya merro...

 

Açılım ve çözüm süreci adıyla bir süredir yürütülen görüşmelerin akabinde, 21 Mart’ta Diyarbakır’da düzenlenen Nevruz mitingi, toplumun bir kesiminde infial; diğer kesiminde ise hoşnutluk meydana getirdi. "Silahlar susuyor, artık barış geliyor" umudu ve beklentisi içinde olanlar, İmralı’daki elikanlı elebaşının mektubunda dile getirdiklerini memnuniyetle karşılarken; bir tek Türk bayrağının bile olmadığı bu mitingde sergilenen görüntülerden fena halde rahatsız olanlar; perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğunu, sözü edilen sürecin barış değil, bölünmeyi beraberinde getirdiğini daha keskin ifadelerle dile getirdiler.
 
Şimdiye kadar defalarca "ateşkes" ilan eden ama her defasında da bu ateşkesi kendisi bozarak hainane saldırılar düzenleyen eşkıya çetesinin, bu süreç sonrasında ilan ettiği bu ateşkese ne kadar uyup uymayacağını zaman gösterecek elbette, lakin, geçmiş tecrübeler ve bu eşkıyaların nasıl bir zihniyete ve soysuzluğa sahip oldukları gerçeği, bu ateşkesin uzun süreli ve kalıcı olmayacağı tereddüdünü ve güvensizliğini de yanıbaşında getiriyor.
 
Şu veya bu şekilde ateşkes bozulacak ve eski tas eski hamam olacak olursa, bunun net ve kesin bir sonucu ortaya çıkacak: Erdoğan ve partisi uçurumdan aşağıya düşecek… "Elimi, bedenimi, her şeyimi taşın altına koydum, gerekirse baldıran zehiri içerim, yeter ki ülkeye barış gelsin" diyen Erdoğan, eğer ki, arzuladığı ve istediği bu "barış" gerçekleşmez ise elini, bedenini girdiği o taşın altından çıkaramayacak… Bunu kendisi de, çevresi de, partisi de biliyor.
 
Poker masasına oturup da, bugüne kadar kazandığı bütün servetini tek bir potluk elde masaya yatıran ve rest çeken bir adamın, bunu yapmasını gerektiren tek bir neden vardır: Ya elindeki kağıtlar çok güçlüdür ya da karşısındaki oyuncunun elinde bir şey olmadığını çok iyi bilmektedir. Peki, gerçekten de böyle midir? Yani, Erdoğan’ın elindeki kağıtlar mı güçlüdür, yoksa karşısındaki rakibinin eli mi zayıftır? Başka bir soru: Erdoğan, Nasrettin hoca misali, göle yoğurt çalıp, ya tutarsa mı demektedir; yoksa ya herro ya merro mu deyip, ne çıkarsa bahtıma mı?
 
İmralı’daki cani, "ben üzerime düşeni, elimden geleni yaptım, hükümet de yapsın" deme hakkını kazandı. Erdoğan da benzer şekilde, “ben de üzerime düşeni yaptım, sıra örgütte” diyecektir. Yakın gelecekte, eğer süreç yarıda kesilirse "En azından denedim, bütün siyasi kariyerimi riske attım" diyecek olan Erdoğan, elbetteki bunun karşılığını seçim sandığında alacak ve muhtemelen de çuvallayacaktır. Ama aksi olur, barış gerçekten gelir de akan kan durursa ne olur? Erdoğan, 40 yıldır süren bu kanlı geçmişi sona erdiren bir kahraman olarak tarihe geçer mi?
 
Şüphesiz ki geçer… Ne var ki, bunun şartları var… Mesela, terör sona erecekse bu, neyin, hangi tavizlerin karşılığında olacaktır? Milletimizi tedirgin eden ve güvensizliğe iten de işte bu soruya verilecek cevaplarla yakından ilişkili… Örgüte ve Öcalan canisine ne gibi tavizler verilecek de, terör sona erecek?
 
Örgütteki, BDP’deki ve Diyarbakır’daki sürünün havalarına ve tafralarına bakılacak olursa, onlar istediklerini alacaklarından çok eminler. Statü mü, özerklik mi, anadilde eğitim mi, Öcalan itinin özgürlüğü mü, artık her ne ise, bunlardan herhangi birinin gerçekleşecek olması bile, milletimizde infial oluşturacaktır; özellikle de, İmralı’daki caninin şöyle ya da böyle o kafesinden çıkarılacak olması, kabul edilemez ve sindirilemez bir taviz gibi algılanacaktır.
 
Elini versen kolunu kaptıracağın; bir versen ikiyi isteyecek olan ve tarihleri boyunca asla verdiğinle yetinmeyerek daha fazlasını istemeye meyilli bu adamlara hangi taviz verilirse verilsin, bunların tatmin olmayacağı, illaki çok daha fazla tavizler koparmak için terörü tekrar hortlatma tehdidini kullanacağı kesindir. Ki, terörü ve korkuyu, rant elde etmek için araç olarak kullanan ve artık ticari bir holding haline gelen PKK’nın, öyle ufak tefek kazanımlar uğruna silahı bırakacağını, köşesine çekileceğini sanmak bütünüyle saflıktır, aptallıktır.
 
Neticede, Erdoğan ve hükümeti ne kadar iyiniyetli ve riskli bir adım atıyor olursa olsun, bu iyiniyetin ve samimiyetin karşı tarafta asla bulunmadığı ve bulunmayacağı gerçeği, bize bu “barış” görüntüsünün fazla sürmeyeceğini hissettiriyor. Ne yazıktır ki, terörün bitmesi sonrasında varlıklarının tehlikeye düşeceğini sanan ve ayrıca şimdiki süreçte görülen garabetleri bir fırsat olarak değerlendirip yangına körükle giden ve bugüne kadar terörün bitirilmesi için tek bir çözüm önerisi bile getiremeyen muhalefet partilerinin sergilediği tutumlara da bakıldığında, bu ülkeye asla, her kesimin de hoşnut olabileceği bir barış gelmeyecek gibi görünüyor… 
 
Kısacası, bizleri ve ülkemizi vahim olaylar bekliyor. İnşallah yanılıyorumdur…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
2 Yorum