Eski Çankırı Cezaevi neden yıkıldı?

Bugün çarşamba; -biliyorsun- Çankırı’nın pazarı 
Demir kapımızdan geçip 
Kamış sepetimizde bize kadar gelecek 
Yumurtası, bulguru 
Yaldızlı, mor patlıcanları... 

(Nazım Hikmet, Çankırı, 20.7.1940)

Nâzım Hikmet’in karısı Piraye Hanıma gönderdiği “16 Şubat 1940” tarihli mektubun yazıldığı yer “Çankırı”dır. Şubat soğuğuna rağmen, “Çankırı’ya keyifli geldik.” der.

Nazım’ın Çankırı Cezaevi’ndeki “Karıcığım, gözlerine, ağzının çizgilerine, yanağının çukuruna iyi bak, Çankırı'da seni düşünen Nâzım'ı görürsün.” notunun yanına 4 metrekarelik hücresini çizip Piraye’ye gönderdiği mektubun içine koyduğunda tarih 23 Şubat 1940 idi. 

Çankırı Cezaevi'ndeki hücrede üç kişi kalıyorlardı. Biri Kemal Tahir, diğeri Doktor Hikmet Kıvılcımlı... Nazım, hücre arkadaşları ile pek anlaşamıyordu. Bu üç fikir adamı sık sık geceler boyunca tartıştıkları için jandarma tarafından uyarılıyorlardı.

Nazım, Piraye’den dayısı Ali Fuat Cebesoy’la görüşerek İstanbul’a yakın bir cezaevine aldırması için görüşmesini ister ve çok geçmeden Bursa Cezaevi’ne nakledilir. Cezaevi doktoru, Çankırı’nın sert havasının Nâzım’ın sağlığına iyi gelmediği, kaplıcası olan bir kentin cezaevine naklini gerekli gören bir rapor yazmıştır ve böylece Kasım 1940’da Bursa’ya gönderilmesi kararı çıkmıştır.

İstanbul’da cezaevinde başladığı Kuvayi Milliye Destanı’nı Çankırı’da büyük ölçüde geliştiren Nazım; Çankırı’dan ayrıldıktan sonra da “Çankırı'yı göresim geldi Kemal. Ben bozkırı bu yumuşak Bursa manzaralarından çok seviyorum. Bozkır beni ciddi yaptı, içimi ağır başlı yaptı.” sözleriyle Çankırı özlemini dile getirmiştir.

"Ben, Çankırı Hapishanesi’nden mezunum. Benim hayattaki tek diplomam, bu hapishaneden tahliye vesikamdır." (Kemal Tahir)

Kemal Tahir ilk romanını Çankırı Cezaevi'nde yazar ve yayınlar. Arkasından ikinci romanını yine Çankırı Cezaevi'nde kaleme alır... Çankırı’da tanıştığı cezaevi müdürüyle aralarında başlayan dostluğa kısa zamanda kütüphane müdürü de katılır. Çankırı kütüphanesi onun gözlem gücüne yeni bir kaynak daha katar. Bu kütüphanelerinin zengin el yazmaları ve kaynakları O’nun tarih ve toplum anlayışının şekillenmesi için büyük bir imkândır. İlk romanları Sağır Dere ve Körduman’da Anadolu insanının köydeki toplumsal gerçeğini, sıkıştırılmış insanlar üzerinde ki gözlemlerine dayanarak yazarken, bu defa elde ettiği kütüphane imkânını kullanarak yeni tarih ve toplum tezlerini geliştirecektir. O’nun romanları sadece bir dönemde yaşamış kahramanları anlatmamaktadır. Her romanı çok ayrıntısıyla işlenmiş bir toplum ve tarih tezini ifade eder.  Kemal Tahir, 1940’larda Çankırı Cezaevi’nde tutuklu bulunan, ağasını "yanlışlıkla" vurmuş, on beşindeki Kelleci Memet’in hikâyesini anlatır. 

1940 Yılında Nazım Hikmet, Kemal Tahir ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın da yatmış olduğu Çankırı Cezaevi yıkılalı yıllar oldu fakat "Tahliye edilmesine rağmen, şehrin göbeğindeki o tarihi bina neden yıkılarak ortadan kaldırıldı?" sorusu, bugüne kadar ne yazık ki cevabını bulmadı...

Özellikle Ankara Ulucanlar ve Sinop Cezaevleri'nin müze haline getirilmesi ve gördüğü büyük ilgi üzerine, "Çankırı cezaevinin de yerinde müzeye dönüştürülmemesi..." günümüzde bile tepki görmeye devam ediyor...

1984 Yılında eski cezaevi yıkılmaya başlandığında kış mevsimidir, işçiler karlar altında kiremitleri kaldırarak çatıyı sökerler...

Necdet İpek'in Belediye Başkanlığı döneminde yapılan 12 Eylül askeri darbesinin ardından Şadi Söylemezoğlu sıkıyönetimin belediye başkanı olur. Sözde normalleşme süreci olarak 27 Mart 1983 tarihinde yapılan ilk seçimde ANAP'ın adayı Mustafa Kale Çankırı Belediye Başkanı seçilir.

MUSTAFA KALE BAŞKANIMIZLA, “ÇANKIRI CEZAEVİNİN YIKILMASIYLA İLGİLİ” GÖRÜŞTÜM
Çankırı'da ANAP'ın adayı olarak başkanlık seçimine katılan Avukat Mustafa Kale'nin seçim vaatleri arasında “Çankırı Cezaevinin yıkılması da…” yer almaktadır. 

Mustafa Kale, “Çankırı Cezaevinin yıkılarak, yerine Karatekin Parkı yapılması vaadini” seçilir seçilmez uygulamaya koyar. 

Kendi ifadesiyle koruma kararı bile bulunmayan cezaevini yıkarak ortadan kaldırır. Kale'nin planın da PTT’nin yıkılması da vardır. Ancak bir sonraki seçimi kazanamayınca, olan cezaevine olur...

Mustafa Kale özetle: Çankırı Cezaevinin yıkılmadan önceki halinin pel-perişan olduğunu, şehrin ortasındaki bu çirkinliği kaldırarak yerine şehrin nefes alacağı ve Karatekin Beyin adının verileceği bir park yapmayı vadettiğini, bunu da başardığı için mutluluk duyduğunu ifade etti. 

Kendisine cezaevimizde Nazım Hikmet ve arkadaşlarının yatmış olmasının bu yıkımda bir rolü olup, olmadığı sorusunu da yönelttim… Asla böyle bir düşüncesi olmadığını tamamen Çankırılılar'ın istek ve ısrarı üzerine bu yıkımın gerçekleştiğini söyledi ve doğru bir iş yaptığını vurguladı.

“Şehrin göbeğinde cezaevi mi olur?” diye tutturan Çankırı halkının etkisinde kalan Belediye buraya park yapmak için kolları sıvar.  Mevsim kıştır. Yıkım için baharı beklerken, ihale işlemleri de zaman alacaktır. Bu arada idareyi Yüksek Anıtlar Kurulu’nun yıkımı durdurma korkusu sarar. Kış ortasında çatısı karla kaplı cezaevinin yıkımına itfaiye erleri tarafından yıldırım hızı ile başlanır. Yıkım tamamlanmıştır. (1)

(1) İrfan Hoşafçıoğlu'nun 17 Ocak 2019 tarhli "Tarihi Cezaevi" başlıklı yazısından...

cankiri-cezaevi-yikildi-resim-012.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.