Ömer Lütfi KANBUROĞLU

Ömer Lütfi KANBUROĞLU

Orduevlerindeki düzenlemeler

Türk Silahlı Kuvvetlerine ait sosyal tesislerde bir süredir yapılan çeşitli düzenlemeler var. Bunlar özellikle tesislerdeki hizmetlerin sivilleşmesine yönelik uygulamalar.
 
Bugüne kadar orduevlerinde verilen hizmetler ordunun silah altına aldığı askerlerin arasından seçilerek veriliyordu. Artık bu hizmetlerin dışarıdan satın alınması yoluna gidilecek. Bunlara orduevlerinin güvenliğinin özel şirketlere verilmesi de dahil.
 
Ayrıca orduevlerinde yıllardır şikâyet edilen ama yine yıllardır değişmeyen "orduevlerinde rütbe ve sınıf ayrımı" uygulaması son buluyor. Türk Silahlı Kuvvetlerine ait sosyal tesislerdeki yemek salonlarında, kuaförlerde, plajlarda rütbe farkı ortadan kalkıyor. En basite indirgersek, "Subay Kuaförü," "Üstsubay Kuaförü," "General Kuaförü" tabelaları kalkıyor. Bu tip rütbe ve sınıf ayrımı bundan sonra yapılmayacak; en basitinden bir teğmen general ile aynı ortamdan yararlanabilecek.
 
Söylemesi kolay ama uygulaması nasıl olacak göreceğiz.
 
Doğrusunu isterseniz yapılması gereken devlete ait bütün sosyal tesislerin kapatılmasıdır. Özellikle büyükşehir statüsündeki illerde hiçbir kurum ve kuruluşun, Silahlı Kuvvetler de dahil olmak üzere böyle sosyal tesislere ihtiyacı yoktur. Gelişmemiş bölgelerde ihtiyaca binaen kurum çalışanlarına görevli oldukları süre zarfında “görev onaylarına binaen” kışla ve tesisler içinde konaklama ihtiyaçlarını giderecek basit misafirhaneler kurulabilir. Bunun dışında kamu kurumlarının kendi imkân ve kabiliyetlerini çalışanlarının menfaatleri doğrultusunda kullanarak çıkar elde etmesinin önüne geçmek, devletin menfaati açısından esas olmalıdır.
 
Özellikle orduevleri, bırakın görevli veya muvazzaf çalışanları, emekli olmuş, çoktan ebediyete intikal etmiş eski subayların artık emeklilik yaşını geçmiş çocukları tarafından bile kullanılır haldedir.
 
Bunun mantık ile izahı mümkün müdür?
 
Bu tesisler, çalışanların “moral yeteneklerini artırma” vazifelerinin haddinden fazla önüne geçmiş durumdadır.
 
Kira, stopaj, elektrik, su ve yakıt gibi sabit maliyetlerin olmadığını, üstelik bir de bedava işgücü ile hizmet üretildiğini, ayrıca zaman zaman tadilat, tamirat ve tüketim malzemesinin de kurum bütçesinden desteklenerek temin edildiğini düşünürseniz piyasa koşulları içerisinde “haksız bir rekabet ortamı” yaratıldığı açıktır.
 
Her kurum kendi yağı ile kavrulursa “piyasa koşulları” oluşur mu?
 
Yapılması gereken, sürekli konuşulduğu halde bir türlü hayata geçirilemeyen devlet kurumlarına ait sosyal tesislerin Genelkurmay da dahil olmak üzere derhal kapatılmasıdır.
 
Sosyal tesislere ek olarak servis ve lojmanların da kaldırılması şarttır. Asıl olan insanlara çalışması karşılığı hak ettiği ücreti vermek ve çalışmayanın da işine son vermek olmalıdır.
 
Yoksa çalışan, çalışmayan herkese “sadaka” dağıtmak, kurum çalışanlarından ancak belli bir zümrenin yararlanabildiği “sosyal adacıklar” yaratmak “çalışma ilkeleri” ile de alakalı bir şey değildir. Hatta kamu kurumları sosyal tesislerinden yararlanan bazı üst düzey personel bize komik gelen bu ücretleri dahi ödememektedir.
 
Eğer adalet ve kalkınmadan bahsedeceksek her ikisinin de evrensel ilkelerinin doğruluk ve dürüstlükten geçtiğini unutmamamız lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
1 Yorum