Sazlıktan havalanan ördekler...

29 Ocak cuma akşamı Fatih Beyle yaptığımız telefon görüşmesinin ardında av için gerekli eşyalarımı hazırlıyorum. Yarın yine bir meçhule doğru yolculuk var. Sabah nasıl olacak bilmiyorum. Her seferinde yeni bir heyecan, yeni bir tat, biran önce sabah olmalı ki avlağa kavuşma özlemi bitmeli. Oysa ki daha iki gün önce çarşamba günü av yapmıştık. Hem de benim uzun süredir avını yapabilmeyi arzuladığım çulluk kalkmış beraber avlandığımız arkadaşım vurmuştu. Çulluğun o tarifsiz gürültü ile kalkış ve vurulması hala gözümün önünde. Her av yeni bir bilinmeyen olsa gerek ki benim için bu kadar heyecan vesilesi.
 
Öğlen saat 12:00 ve ben binanın önünde hazır vaziyetteyim, nihayet üç gülen yüz niva’nın içinden bana bakıyorlar. Kısa bir selamlaşman sonra benim malzeme ve tüfeğimin de bagaja yerleştirilmesi ile neşe içinde Kızılırmak yoluna çıkıyoruz.
 
Avcı başımız Mehmet ağabeyin ikazıyla İskilip köprüsünden sonra direksiyon araziye çevriliyor. Arazi yağmış olan kardan dolayı gevşek. Oldukça bozuk bir tarla yolundan ilerleyerek Mehmet ve Fatih Beylerin daha önceki yıllara dayanan tecrübelerinden kesin ördek olma ihtimali verdiğimiz bir bölgede duruyoruz ve ördeklerin muhtemel olduğu yere doğru sessizce yanaşıyoruz. Ama hiçbir şey göremiyoruz. Bunun üzerine Fatih ve Ali Osman Beyler bulunduğumuz bölgeden aşağı istikamete yürüyorlar. Ben de Mehmet Beyle araca binerek daha aşağıdaki bir bölgeye ilerleyerek suya yakın bir yerde aracı bırakıyor, Fatih ve Ali Osman Beylere doğru yürümeye başlıyoruz. Uzak kalkan ya da çok yüksekten geçen bir miktar ördeğe atış imkanımız olmuyor. Birden bir tane behrinin ilerimize suya konduğunu görüyoruz ve yarım bir daire çizerek yaklaşıyoruz. Behri Mehmet Beye yakın bir noktadan kalkıyor ve usta avcının tek atışı ile kanatları sönerek akan suyun karşısındaki ılgın ağaçlarının içerisine düşüyor. Bu arada Fatih ve Ali Osman Beyler de yanımıza geliyorlar. Ali Osman Bey sudan karşıya geçerek ördeği alıyor ve burada bugün av yapamayacağımız kanaatine vararak bölge değiştiriyoruz.
 
Bulunduğumuz yer Karadayı Köyü mevkiindeki sulama kanalları ve arazi yolu tam bir rezalet. Yağışın devam ederek hafta içerisinde yağan karı eritmeye başlamasından ötürü ortalık çamur deryası. Yağmur ve kar bizi ıslatmak için kol kola girmiş ve ellerinden geleni artlarına bırakmıyorlar. Niva’nın ön kaputunun üzerine açmış olduğumuz soframızda ayak üstü bir şeyler atıştırıyoruz. Ben yine her zamanki gibi konserve barbunya plakinin nimetleri hakkındaki övgülerimi (!!!!) sıralarken karşıdaki sulama kanalının üzerinden ördeklerin uçtuğunu görüyoruz. Hava kararmasına az zaman kalmasından dolayı sıcak bir şeyler içmeyi av sonuna bırakarak toparlanarak aracın bagajını yemek sonrası yerleştirip iki gruba ayrılarak sulama kanallarına dik olarak yürüyoruz.
 
Mehmet ve Fatih Bey kanal boyunun sol tarafını, Ben ve Ali Osman Bey ise sağ tarafını avlamaya çalışacağız. Kanalın yanına yaklaştığımızda iki tanesi sola, üç tanesi de sağ tarafa olmak üzere beş tane behri kamışların arasından gürültü ile yükselmeye başlıyor. Benden daha müsait bir konumda olan Ali Osman Bey duble bir atış ile kanalın diğer tarafına bir tane behri düşürüyor. Düşen behriyi daha sonra kanalın karşısına geçerek almak üzere kanalın sağından yürümeye başlıyoruz. Yaklaşık 1 km. kadar parlatma avı için yürümemize rağmen ördeklerle tanışma fırsatı bulamadan taşmış olan sulama kanalı suyu engeli ile karşılaşıyoruz. Devam etmenin mümkün olmadığı kanaatine varınca geri dönmek zorunda kalıyoruz. Yine de dikkatli bir şekilde geçtiğimiz yoldan geri yürümeye başlıyoruz. Ali Osman Beyin Behri vurduğu noktaya ulaştığımız da tarifi imkansız olan ancak bütün ördek avcılarının hayalinde olan olay gerçekleşiyor. Behri’nin vurulduğu noktaya biz ayrıldıktan sonra on kadar yeşilbaş ördek gelmiş ve sazların arasına suya konmuşlar. Bizim ayak gürültümüzden dolayı ürkerek müthiş bir kanat sesi ve su şapırtıları ile havaya doğru yükselişe geçiyorlar. Karşılaştığımız manzara usta bir ressamın tualinden çıkmışçasına, bizi büyülemeye ve adrenalin düzeyimizin artık tavan yaptığı doyumsuz anları birkaç saniyelik zaman diliminde de olsa yaşamamıza sebep oluyor. Kamışların üzerine çıkmaya başladıklarında ilk atış Ali Osman Bey den geliyor. İkinci atış benden yeşilbaş bizden tarafa kanat söndürüp toprağa düşüyor, ikinci atışım boş ve üçüncü atışımda son fişeğimi 50 gr. 3 numara olarak gönderiyorum suya düşen bir yeşilbaş daha. Ali Osman Beyin de ikinci atışı da benim gibi boş ama ilk atışında kendisi de suya bir yeşilbaş düşürüyor. Müthiş bir adrenalin ve sevinç içerisinde sırt üstü düşen ördeği alıyoruz ancak suya düşenleri bu taraftan almamız mümkün değil daha önce vurulan behriyi de almak için hızla kanalın başına yürüyorek kanalın karşısına geçiyoruz. Orada bize Mehmet ve Fatih Beyler de katılıyor. Dört kişi onca uğraşımıza rağmen yeşilbaşları bulamıyoruz. Yağan karla karışık yağmura, bulandığımız çamura rağmen sadece behriyi bulabiliyoruz.
 
Bir avcı için belki de en kötüsü vurduğu hayvanı elde edememektir. Ekip olarak bir süre sessizlik oluyor, oldukça üzgünüz ama yapacak bir şey yok maalesef yüksek sazlıktan dolayı vurduğumuz halde 2 tane yeşilbaş ördeği bırakmak durumunda kalıyoruz. Sessizliği bozan tecrübelerinden her zaman istifade ettiğimiz avcı başımız Mehmet Bey oluyor, bir dahaki sefere inşallah diyerek bizi teskin ediyor ve daha dikkatli atışlar yapmamız için uyarıyor. Hava kararıncaya kadar bölgede geçit avı için beklememize rağmen başka bir atış imkanı bulamayarak aracımızın yanında toplanıyoruz.
 
Herkes yağan yağıştan nasibini almış durumda, bir taraftan kuru giyeceklerini giyerken bir taraftan da Ali Osman Bey tarafından doldurulan sıcak çaylarımızı yudumluyoruz. İçimiz ısınmaya başlayınca keyfimiz de yerine gelmeye başlıyor ve şimdiden yarının av programı şekillenmeye başlıyor.
 
Meçhül’deki bugünlük macera bitmiş dönüş yolculuğu başlamıştı. Arabanın arka koltuğundan bana sözlü takılmalar, Fatih Beyin şoförlükten isyanını dile getirmeleri ve yarın için son planlamalar ile yağış ve sisli bir yoldan sonra bizim için adeta arazideki bulandığımız çamurdan hem kendimizi hem de aracımızı temizleme yeri olan Terme Çayında temizlik ve Çankırı’ya ulaştıktan sonra evlerimize tatlı ve huzurlu bir şekilde dağılmamız.
 
Kaç kişi yağmurda ıslanırken, aracın kaputunda alelacele yemek yiyerek arkasından da her adım atışında ayağını bastığı zeminde kayacak gibi olmasına rağmen mutlu olabilir, tebessümü hiç bırakmaz. Evet avcılık böyle bir tebessüm garip ama tarif edilemez bir mutluluk. Mutluyduk, çünkü doğada bir gün daha geçirmiştik. Mutluyduk, çünkü ekmeğimizi paylaşmıştık. Mutluyduk, çünkü biz avcıydık.
 
Bütün avcı ve doğa severlere rastgelsin.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.