Spam kutusunda bir halk!

Bizi duymuyorlar, âmâ da değiller ama görmüyorlar...

6 Şubat'ta yaşanan felaketin geride kalan ve devam eden izlerini, acıyı mesken edinmiş yüreğimizde taşıyor/yaşıyoruz.

7 Şubat günü yakınlığından ötürü ilkin Adıyaman’a ulaştık. Biz ve bir avuç kurtarma ekibinden başkaca kimseler yoktu. Halktan hayatta kalanlar enkazların başında yıkılan apartmanlara birer mezar gözüyle bakıyorlardı. Bugüne kadar kimsenin yardımına muhtaç olmamış, kimsenin bir kuruşuna tenezzül etmemiş, belki de sürekli 'veren el' olmuş insanlar bir parça ekmek, çocukları için mama, hastaları için ilaç alabilmek adına merhamet dolu gözlerle dayanışma için gelen bizlere bakıyordu. Utandım, üzüldüm. O insanların çaresizliğini de hazmedebilmiş değilim henüz...

Körfez Belediyesi otobüsüyle gelen özel bir arama kurtarma ekibinin çalışma yaptığı enkaz alanında gönüllü olarak çalıştım. Hatta taşere edilmiş bir kurtarma kurumu ya da şirketi devletten önce nasıl olur da buraya yetişmiş olabilir diye düşündüm. Basitti. Birileri birilerine "Sen git. Sen de kal" demişti. Kalanlar kimler miydi? Kalanlar bu tür afetlerde koordinasyonu sağlayan, insan gücünü yukarı seviyelere çeken askerlerdi. Yoktular. Çok sonradan gelenler de muhtemel odur ki teçhizatlarının bir çoğundan arındırılmış, bir darbe teşebbüsü içinde bulunamayacak kadar da bölündürülmüş bölüklerdi. Askerine/polisine güveni kalmamış bir iktidarın ihmali yüzünden hayatta kalması muhtemel binlerce vatandaşımız can verdi. Tüm bölgede kaoslar yaşanırken birileri kendi can güvenliği için bu ateşi harladı. Başarısız oldukları da söylenemez...

Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde ‘BAKAN’ gelecekmiş diye dayanışma için getirdiğimiz araçları beklettiklerini, kolluk kuvvetlerini teyakkkuz halinde karşılama için hazırladıklarını da unutmayacağım.

Hatay’da yol kenarlarına yüzlercesi doluşan vinç ve kepçelerin neye istinaden bekletildiğini de unutmayacak ve soracağım. Sahada gördüğüm liyakatsizliği, koordine olamamış kurumları ve bu kurumları aile şirketinin arka bahçesi yapmış siyasileri de unutmayacak ve soracağım.

Sahada olduğum süre zarfında enkaz alanında gördüklerimi anlatmaktan imtina ediyorum. Ruhuma ve gözlerime sirayet etmiş o kareleri bellekte bir ömür boyu muhafaza edeceğim.

Ahmet Erhan’ın kaleminden bir mısrayla yutkunup, çelik gibi olmuş bir sinirle kendi enkazımdan önce kendimi, sonra da taşıyabileceklerimi bir adım öteye taşıyacağım.

"Nicedir akşam, bir kara kefen gibi geriliyor bu acılı, bu yoksul ülkemin üstüne..." (Ahmet Erhan)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
5 Yorum