Ömer Faruk Eminağaoğlu

Ömer Faruk Eminağaoğlu

Yeni And'ı bilen var mı!

Cumhuriyet sonrası yapılan devrimlerin yerleşmesiyle ilgili sorunlar yaşanmıyor değildi. Mustafa Kemal'in de Harbiye'den öğretmenliğini yapan Esat Mehmet, Milli Eğitim Bakanlığı sırasında 1931 yılında, kız öğrencilerin kısa çoraplarının, yine kısa eteklerinin tepki çektiğini ifade etmiştir. Reşit Galip ise; yanlış düşünüyorsunuz, bu geriliktir, kadınlara verilen haklardandır, devrimler devrimci anlayışla yapılır ve yürütülür diyerek, açıkça tavır koymuştur. Mustafa Kemal ise, Reşit Galip'in bu katı tavrını eleştirince, Reşit Galip; devrimleri korumak için sizden izin istemiyorum diyerek, o güne kadar Mustafa Kemal'e en sert yanıtı veren kişi olmuştur.
 
***
 
TBMM tarafından 1921 yılında ilk ulusal bayram olarak ilan edilen 23 Nisan günü, 1923 yılında ulusal egemenlik bayramı adıyla kutlanmaya başlanmıştır. 1927 yılında ise Çocuk Esirgeme Kurumu, 23 Nisan'ı Çocuk Bayram'ı ilan etmiştir. Çocuk Bayramı niteliğiyle devlet töreni ise ilk kez 1933 yılında yapılmış ve daha sonra da devam etmiştir. Çocuk Bayramı niteliği ile kutlamalar resmiyet kazanmadan sürmüştür. 23 Nisan'ın bu iki özelliği ile birlikte resmen bayram yapılması ise, 12 Eylül dönemindeki bir yasa değişikliği ile olmuştur.
 
Konuya dönersek, Reşit Galip aynı duruşla çalışmalarını sürdürünce, süreçte 1932 yılında 38 yaşında Milli Eğitim Bakanı yapılmıştır! Reşit Galip, 1933 yılı 23 Nisan günü öğrencilerle bayramlaşmış, onlara bir and söylemiş, Çankaya Köşkü'ne gittiğinde de "Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, budunumu, özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun." sözlerini içeren bu andı, Mustafa Kemal'e sunmuştur.
 
1933 yılı Mayıs ayında Milli Eğitim Bakanlığı, Mustafa Kemal'in beğendiği andın, ilköğretim okullarında her sabah öğrencilere okutulması yolunda bir genelge yayınlamıştır.
 
1972 yılında and içeriğinde değişiklik yapılmış, "budunumu" sözcüğü "milletimi" olarak değiştirilmiş, son cümle olarak ise "Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu Türküm diyene." ifadesi eklenmiştir.
 
1997 yılında and içeriğinde yine değişikliğe gidilmiş, "yasam" sözcüğü "ilkem" olarak, "varlığım" sözcüğü ile başlayan bölüm ve sonrası ise "Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. Ne Mutlu Türküm diyene!” olarak değiştirilmiştir.
 
08 Ekim 2013 tarihli resmi gazetede yayınlanan yönetmelik değişikliğiyle, 2003 tarihli İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 12 nci maddesi kaldırılmakla, tam 80 yıl süren and uygulamasına son verilmiştir. Gerekçe, ırkçılık olmuşsa da, gerekçeye hak verilebilmesi için, bu eğitim ve and uygulamasının, uygulandığı 80 yıllık süreç te gözetildiğinde, ırkçı bir model yaratması gerekirken, böyle bir tablonun gerçekleşmediği de açık seçik ortadadır.
 
Danıştay 8'nci Dairesi, 2009/6614 Esas, 18 Şubat 2011 tarih ve 982 sayılı kararıyla, and ve anddaki kavramların, ulusal eğitimin temel amaçlarına ve Anayasa'ya uygun olduğunu, ırkçılık içermediğini ifade etmişse de, iktidar bunu da görmek istemeyip andı kaldırmak yoluna gitmiştir.
 
Atatürk döneminde andın içeriğinde, Atatürk'ün adı geçmezken; O'nun ilke ve değerlerinin gelişmesini sağlamak yerine, O'nu sömürenler anılan içerik değişiklikleriyle kolaycılığa kaçıp, içerikte adına yer vermişler, bununla O'na ve anda saldırılara da ayrıca zemin yaratmışlardır.
 
Değişmez nitelik taşımayan and içeriğinde, süreçte bir kaç kez değişiklik yapılmıştır. Hipokrat yemininin bile sonradan değiştiğini düşündüğümüzde, andın yazıldığı dönem yaşanmayan demokrasi ve sonradan gelişen insan hakları gözetilerek, ulusal eğitimin temel amaçlarına uygun içerik değişikliğine gidilebilecekken, nedense bundan uzak durulmuştur. Amacın dışına çıkılarak, andı dogmatik bir metin gibi görüp içeriğine dokunmamak ta, eleştirileri hep gündemde tutmuş, sonuçta içeriğini ya Atatürk'e saldıranlar ya da sömürenler, değiştirmiş veya kaldırmıştır. Bugünkü tablo böyle ortaya çıkmış, kimse Atatürk'ü anlayarak, çağdaş eğitim değerlerine uygun, güncel bir içeriği her zaman var etme arayışına yönelmemiştir. Her zaman olduğu gibi konu ve içerik değişikliği, uzmanların, pedagogların tartışmasına açılmayıp, kolaycılığa yönelinmiştir.
And içeriğinde geçen Türk sözcüğü, bir ulus devlette ırk olarak algılanamayacakken, hep bu algının üzerinde durulmuş, bu algıyı ortadan kaldıracak ve ulus bilincini geliştirecekken atılmayan adımlar, yine bu algıyı yaratan adım ve saldırılar, andın kaldırılmasında fırsatçılık olarak kullanılmıştır. Bu dayatmalar ve uygulamalar karşısında and kaldırılmakla da, Türk adının kökenlerle ilgilenmeyen bir Ulus adı olduğu, ırk algısı yaratmadığı, birliğin adı olduğu söylemleri zayıflatılmış, ırk adına özgülendiği tartışmalarına ortam yaratılmıştır.
 
Öte yandan ulusal eğitimin temel amacına uygun hareket edilmeyip and tamamen kaldırılırken, yerine yeni aynı amaca uygun bir and da konulmamıştır. Ancak her şeyi kağıt üzerinde aramaya ve kağıt üzerindekilerle yetinme yanlışlığına da düşülmemelidir. Tabloya baktığımızda mevzuat ve uygulama karşısında, yaşanan fiili bir and vardır. Üstelik bu konuda kimse de ağzını açamamaktadır!
 
Nedir o and! 12 Eylül öncesi din bilgisi dersi seçmeli iken, 12 Eylül sonrasında din kültürü ve ahlak öğretimi dersleri birleştirilmiş; bu yolla ahlak, dinin tekeline sokulmuş ve bu ders, zorunlu ders haline getirilmiş, dersin içeriği de fiilen sadece bir dine ve bir mezhebe özgülenmiş, bu uygulama pekiştirilerek sürdürülmüştür.
 
Bu yetmezmiş gibi yakın zamanda ilköğretim okulları 5'inci sınıfından başlamak üzere, Kuranı Kerim, Hazreti Muhammed'in Hayatı, Temel Dini Bilgiler dersleri seçmeli dersler arasına eklenmiş, seçmeli ders listelerinde alfabetik dizin de yapılmayarak, bu derslere listenin en başında yer verilmiştir. Artık bu derslerin hepsinin fiilen zorunlu ders haline geldiği, öğrencilerin büyük çoğunluğunun uygulama itibarıyla bu dersleri aldığı, tüm okulların fiilen imam hatipleştiğinin ortaya çıkması için de, sadece istatistiklerin açıklanması yeterlidir.
 
O halde, andı kağıt üzerinde aramaya gerek yok artık... Önemli olan güdülen amaç ve o amacın elde edilmesi... İşte ulus devleti hedef alanlar, bu yöntemlerle yeni andı yaratıp uygulamaktalar ve kimse de ağzını açamamaktadır... Yeni and da, artık ulus kimliğinin pekiştirilmesini değil; yine bu kimlik içindeki farklılıkların tam bir eşitliğinin işlenmesini değil, yalnızca ümmiliği esas almaktadır...
 
25.4.1997 tarihli Milliyet gazetesinde Azer Bortaçina, o dönemdeki Refah Partisi ve uygulamalarını esas alarak yaptığı bir analizde, seçim yasalarında bir değişiklik yapılmayıp, eğitimin o anlayışla sürdürülmesi durumunda 2005 yılında bir islami partinin % 62 oy alacağını ortaya koymuştur. Süreçte Refah Partisi'nin kapatıldığını, o tablodaki analize etken konularda hiç bir şey yapılmadığını ve yaşanan kesintiler gözetildiğinde, o oran % 62 değil, % 52 olmuştur. Buna rağmen iktidar partisi her türlü sömürü de yaratıp boş durmayarak, uygulamalarını giderek artırmaktadır.
 
***
 
Sonuç olarak, yeni andın söylenen değil yaşanan bir and olduğunu artık görelim ve görmekle de kalmayıp gereğini, güne uygun Reşit Galipleri de yetiştirerek, hukuk ve demokrasi içinde yapalım.
 
Editör'ün notu: YARSAV Başkanı sayın Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun 'Yeni and'ı bilen var mı?' başlıklı yazısı Sözcü18 sayfalarında 'Misafir Kalem' konumuyla yer almıştır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
14 Yorum