Ömer Lütfi KANBUROĞLU

Ömer Lütfi KANBUROĞLU

Dershaneler sebep değil sonuç'tur...

Türkiye’nin eğitim sistemi çok uzun zamandır çökmüştür ve bunu görmezden gelerek kendimizi kandırmaktan başka bir şey yapmıyoruz.
 
Bu sonuç hiç şüphesiz AKP iktidarının yol açtığı bir durum değil ama hükümet o kadar uzun zamandır iktidarda bulunuyor ki eğer zamanında gerekli tedbirleri alsaydı şimdi bu tartışmayı yapmıyor olabilirdik.
 
Türkiye’deki her türlü rezilliğin, hırsızlık, rüşvet ve suiistimalin sorumlusu olan siyasi popülizmin ülkede her şeyi yok ederken eğitim sistemini bundan vareste tutması düşünülemeyeceği için sonunda bu hale geldik.
 
DENİZ BİTTİ
Evet, deniz bitti. 
Mesele cemaat, hükümet vs. değil. 
Deniz bitti, “bitti” kelimesinin anlamı ne ise o, aynen o “eğitim bitti”…
Bir iki istisna hariç okullarda sadece diplomalı cahil yetiştiriyoruz.
Diploması var ama okuma-yazma bilmiyor;
Diploması var ama elinden bir iş gelmiyor;
Diploması var ama İngilizce bilmiyor, doktorluk yapamıyor, inşaat mühendisliğinden anlamıyor vs.
Hepsinden önemlisi çocuklarımızı günde 14 saat ders yapmaya zorluyoruz, yarış atı gibi koşturuyoruz ne için?
İlkokul mezunu bir işverenin yanında çalışması için…
Evet, ilkokul mezunu insanların yanında çalışması için doktor, mühendis, muhasebeci vs. okutuyoruz.
Bu paradoks Türkiye’yi bir kanser gibi sardı. Politikada bile eğer paranız yoksa asla seçilemeyecek sıralara koyuyorlar sizi; çünkü seçim kampanyası için para lazım. Para kimde? İlkokul mezununda…
Okumuş adamda para ne gezer? Yeni mezun olmuş mühendisi 1200 lira maaşla işe alıyor, 20 sene çalışanına da 3000 lira veriyorlar.
 
KİM İSTER ÇOCUĞUNU DERSHANEYE GÖNDERMEK?
İnsanlar manyak mı, kim ister çocuğunu durup dururken dershaneye göndermek? Her şeyden önce çok büyük bir mali yük… İnsanların kazancı belli, bazı insanlar borç alıyor, bazıları bankadan kredi çekiyor çocuğu geri kalmasın, dershaneye gidebilsin diye. Çocukların hayatlarının en güzel döneminde dershane köşelerinde bir daha asla geri gelmeyecek gençliklerinin yok olup gitmesi de işin başka bir boyutu.
 
Acaba niye katlanıyor insanlar bu sıkıntıya?
 
Çünkü ortada bir sınav sistemi var, çarpık, rezalet, anlamsız ve okulda öğren(me)diklerinle başarmanın zor olduğu bir sınav.
 
Aslına bakarsanız dershanenin bir şey öğrettiği yok, onlar da işin numarasını bulmuş; zaten başarılı öğrencileri alıp onlar üzerinde yoğunlaşarak kendilerini başarılı gösteriyorlar. Yoksa başarısız bir öğrenciyi en iyi dershaneye tonla para ödeyerek yazdırın (mesela diyoruz, başarısız öğrenciyi zaten almazlar) asla bir sonuç alamazsınız. Dershane sınav yapıyor ve öğrenciyi seçerek alıyor, kimsenin başarısız öğrencinin derdi ve sıkıntısı ile ilgilenmek, onu başarılı kılmak gibi bir misyonu yok.
 
Peki, okulda bir şey öğretiliyor mu?
 
Bunu hep verdiğim çok basit bir örnek ile açıklayacağım; İngilizce biliyor musunuz?
Bazı istisnalar dışında buna hepiniz HAYIR diye cevap vereceksiniz.
 
İyi de kardeşim bu devlet okullarda size yıllarca İngilizce öğretmedi mi, niye bilmiyorsunuz?
 
Haftada bilmem kaç gün İngilizce dersine girip Mr. & Miss.Brown’ın neler yaptığını öğrenmediniz mi?
 
Mr. & Miss. Brown son nefesini verip tahtalı köyü boylayalı yüzyıllar oldu ama bu millet hâlâ İngilizce seviyesini tarzancadan bir üst seviyeye çıkaramadı.
 
Bu basit örnekten de gördüğümüz gibi, demek ki okullarda bir halt öğretilmiyormuş…
 
Okullarda bir şey öğretilmiyor ama öğrenciler okullarda öğretilmeyen şeylerden sınavda sorumlu tutuluyor; insanlar çocuğunu dershaneye göndermesin de ne yapsın? 
 
Öyleyse dershaneler bu sistemi yaratan sebep değil, çarpık sistemin sonucudur.
Yapılması gereken elbette dershaneleri kapatmaktır ama sistemi düzeltmeden dershaneleri kapatmak ne işe yarayacaktır?
 
Hiç, hiçbir işe yaramaz…
 
AKP hükümeti iktidarda tam 10 yılını doldurmuş ve bu konuda hiçbir şey yapmamıştır. Hatta sistemi her sene değiştirerek daha da rezil etmiş içinden çıkılamaz hale getirmiştir.
 
Eğitim sisteminde derhal eski sisteme dönülmeli herkes kendi semtindeki okula gitmelidir. Nasıl olsa artık bütün okullar Anadolu Lisesi oldu; çocukların sabahın köründe kalkıp yollarda telef olmalarının gereği yok, hem bu sistem binlerce servis aracının trafikten çekilmesini ve böylece trafiği de rahatlatacaktır.
 
Derme çatma, liseden bozma binaların kapısına üniversite yazarak insanlara üniversite diploması dağıtma sevdasından vazgeçilmeli, hatta açık öğretim fakültesi kapatılmalıdır.
Herkesin üniversite okuması diye bir şart yoktur, böyle bir şey de olamaz. Bu kafa ile sadece eğitimin kalitesini düşürüyor ve iyi tahsil görmüş diğer insanlara haksızlık ediyoruz. 
 
Üniversite sınavları kaldırılabilir ve her üniversite kendi sınavını kendi yapabilir; buna şüphe ile yaklaşanlar olacağını ve üniversitelerin bazı insanlara iltimas geçeceğini düşüneceğinizi biliyorum. Onun için kapısında “üniversite tabelası olan” derme çatma, ahır bile olamayacak kurumların kapatılması gerektiğini söylüyorum; çünkü bu kurumların kaybedecekleri bir prestij olmadığı için bunu kaybetmenin kaygısını da yaşamazlar ama prestij sahibi üniversiteler kendi geleceklerini baltalayacağı için asla iltimas yapılmasına izin vermez ve yapmazlar. Aksi halde, zaman içerisinde diplomalarını tuvalet kâğıdı olarak kullanmak zorunda kalırlar.
 
Bir gemide kaptan olduğunuzu düşünün, geminin içinde de eli matkaplı bir delinin çaktırmadan sürekli sağa sola delikler açarak gemiyi batırmaya uğraştığını…
 
Elinizde çaput, ordan oraya koşturup delikleri tıkamaya çalışarak geminin batmasına mani olabilir misiniz? 
 
Elbette hayır. Yapmanız gereken deliyi bulup, matkabı elinden almaktır.
 
Geminin güvertesine "gemiye delik açmak yasaktır" yazmak egonuzu tatmin edebilir ama bu yöntemde ısrar ediyorsanız filikaları hazırlamanız elzemdir.
 
Eğer sebepleri ortadan kaldırmadan sonuçları yasaklayarak hareket ederseniz başarı kazanacağınızı düşünebilir ama sadece zaman kazanırsınız, başarı değil…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
1 Yorum