Ömer Lütfi KANBUROĞLU

Ömer Lütfi KANBUROĞLU

Eğitimde Reformlar

Hükümetin dershaneleri kapatma ve özel okullara dönüştürerek destek sağlama gibi düşünceleri temelde güzel olmakla beraber, özellikle dershanelerin kapanması pek işlerliği olacak gibi gözükmüyor.

Her şeyden önce dershanelerin belli bir ihtiyaçtan doğduğunu kabul etmek lazım; yıllardır süregelen sınav sistemi çocukları bir yarış atına çevirdiği, okulda aldıkları eğitim ile sınav sisteminde başarı sağlayamadıkları için dershaneler çığ gibi büyüdü. Hatta sistem çocuk sadece dershaneye gitse okula gitmese sınavda kesin başarı kazanacak hale geldi.
 
İşte burada eğitimin “ne işe yaradığı” tartışması devreye giriyor; eğitimin amacı belli bir sınavı kazanmak mı, yoksa bir şeyler öğrenip hayat mücadelesine hazırlanmak mı olmalı?
 
Daha önce de birçok makalemde belirttim; aslına bakarsanız ilkokulda aldığımız eğitim dışında ortaöğretimde çocuğa herhangi bir bilgi verilmiyor. En çarpıcı örneği yabancı dil eğitimi, herkes 8 sene İngilizce eğitim alıyor ama kimse İngilizce bilmiyor.
 
Bu sınav sistemi devam ettiği müddetçe dershaneleri kapatmanız teknik olarak mümkün olsa da öğrencilerin kurs almasının önüne geçmeniz asla mümkün değil. Neticede çocuğu okulda eğitimini almadığı bir sınava tabi tutacak ve başarılı olmasını isteyeceksiniz. Aileler de çocuklarına imkânları elverdiği ölçüde özel ders aldıracaklar, üç- beş derken kantarın topuzu gene kaçacak.
 
Eğitim sisteminde dikkat edilmesi gereken “herkesi başarıya ulaştırmak” olmamalı. Herkese hakkı olan sıradan bir eğitim verecek,zeki ve başarılı öğrencilerin ise önünü açacaksınız. İşin özü bu…
 
Dershanelerin özel okula dönüşmesi bir takım teşviklerle sağlanabilir ama bu teşvikleri verirken katma bütçeden finans sağlamak gibi doğrudan destekler değil, daha önce de yapıldığı gibi arazi tahsisi, KDV muafiyeti gibi dolaylı destekler düşünülebilir. Aksi takdirde halkın parası ile zenginin çocuğunu okutur duruma düşersiniz ki bu çok yanlış bir şeydir. Devletin eğer kaynağı varsa, bunu eğitimde eşitlik ilkesini gözeterek kendi okullarına sarf etmesi daha yakışık alır.
 
ÜNİVERSİTE SINAVLARI KALKABİLİR Mİ?
Seçimlerden önce muhalefet partilerinin vaatleri arasında üniversite sınavlarının kaldırılarak yerine her üniversitenin kendi sınavlarını yapması vardı. Bu mantıklı bir seçenektir fakat tek bir şartla: Üniversiteler gerçekten özerk olmalı, kendi yönetimlerini kendileri oluşturmalı. Yoksa bir oy alan adayın siyaseten rektör atandığı üniversitelerde yapılan sınavın da şaibeli olacağı da çok açık. Öğrenci bilgi, görgü ve becerisi ile seçici olmalı, kendi isteyerek ve tercih ederek bilinçli bir şekilde üniversiteye başvurmalı.
 
İnsanlarımızın anlaması gereken şey şu; üniversite bir meslek seçimidir, statü seçimi değil. Eline her üniversite diploması alan statü sahibi olamadığı gibi, üniversite mezunu olamayan binlerce insan da tarlada odun değil…
 
Üniversite kapısındaki yığılmalar sadece asker alımlarında yedek subay seçimi ile bile önlenebilir. Açık Öğretim Fakültesi mezunu yedek subay olamaz, kamuda tercih sebebi değildir deyin, bakalım ne oluyor? O günden itibaren AÖF’e bir Allah’ın kulu kayıt yaptırmaz. Bu örneği insanların “diploma” alma isteklerinin meslek sahibi olmakla bir alakası olmadığını vurgulamak için verdim. Yoksa AÖF mezunları hiçbir işe yaramaz demek istemiyorum ama ne yazık ki askerlik ve kamuda yükselme kolaylıkları olmasa o fakültede hiç kimse okumaz.
 
Eğitimin amacı diploma dağıtmak değil meslek sahibi yapmak olmalıdır. Okulda verilen eğitime aykırı bir sınav sistemi ile öğrencileri üniversite kapısına yığmak sonra da mezun olan alamayan herkesi “bir baltaya sap yapamamak” artık çözüm değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
2 Yorum