İstanbul'da Çankırılı leblebiciler

GURBETÇİ Çankırılılar'dan İstanbul’a gelenlerin bir kısmı leblebicilik yaparlar; İstanbul’da bu iş Çankırılılara has gibidir; leblebicilerin de bir kısmı dükkân sâhibidir, bir kısmı da büyük şehri sokak sokak dolaşan, hatta civarında, etrafından en uzak köşelere kadar giden seyyar satıcılardır.

Kayıkçı, sandalcı Çankırılılar Apsarı köyünden ola geldikleri gibi, İstanbul’un leblebici Çankırılılar'ı da Kalfatlılar, Ortaköylüler, Bazzaklılar, Ahurköylüler ve Aliözülüler'dir. Merhum Vâsıf Hoca (Vâsıf Hiç) bu İstanbul Ansiklopedisi'ne verdiği notlar arasında leblebiciler için şunları yazıyor:

cankirili-leblebiciler-metin-yilmaz-cankiri-sozcu18-ekim-resim-010.jpg

"Hepsi Çankırı ve havalisi halkındandır. İstanbul’a ilk gurbet seferlerinde 14-15 yaşlarında tüysüz oğlan olarak gelirler, bir hemşeri yahut akraba dükkânına boğazı tokluğuna çırak olurlar, ustasının kanadı altında dükkânda yatar kalkar, gözü açılır, toyluk devresini atladır, sonra İstanbul sokaklarını dolaşmaya başlar; Gezip tozduğu yerlerin, semtlerin adını bile bilmez ve ekseriya da bir geçtiği yerden de bir daha geçmez; Başta yağlı fes, kirlice tülbent çevre, sonraları yağlı bez kasketi, sırtında mintan, yelek, pamuklu zıbın, yırtık, sökük, yamalı ceket; Belde kuşak, ayakta yemenimsi pabuç, kaba kundura, şimdilerde lâstik, üstü bez, altı lâstik pabuç, yalın ayak giymemiş ise, kaba yün çoraplarının arkası incik kemikleri hizasına kadar yırtıktır ve topuklar muhakkak görünür. Koltuk altında terini silmek için bir çaput - çevre, elinde, beline dayanmış bir kalbur, içinde bir miktar kırıklı leblebi, üstünde bir avuç kadar serpilmiş kuru üzüm: - 'Ey leplebû! Taze gettüm ıscak ıscak!' diye bağırır.

Acemilik devrelerinde, İstanbul külhanbeylerinden biri o genç irisi oğlanın geniş yalın ensesine tokadı yapıştırır ve o: - Işşşş... Etme üflen! derken, aradan hafta geçmez, gezdiği yerlerde, şeytanlara pabucunu ters giydirmeye başlar. Müşterileri umumiyetle çocuklardır, leblebiyi de para ile satmaktan ziyade hurda madenî eşya ile değiştirirler ve kârları üç beş misli artar; İstekli istekli bakan çocuklara: – Haydi... Evden bir şişe getir de leblebi vereyim! derler ve daima kandırırlar..."(1)

LEBLEBİCİLER KİMLERDİR?

Leblebiciliğin hususiyetlerinden biri de rekabetsiz bir iş oluşudur. Çünkü İstanbul’daki bir avuç leblebici hemşeri hatta uzaktan yakından akrabadır.

Leblebiciler İstanbul’a Çankırı, Çerkeş ve Kızılcahamam’dan gelirler. Şimdiye kadar da bu üç kazadan başka bir yerden kalkıp da İstanbul’a leblebicilik yapmaya gelmiş kimse yoktur. 335 senesinden beri İstanbul’da leblebicilik yapmakta olan cemiyet reisi olan Yunus Usta bunun sırrını bize şöyle anlattı:

"Efendim Bolu’dan ahçı, Taşköprü’den süpürgeci, Çankırı’dan da leblebici çıkar. Biz dedelerimizin sanatıyla yürüyoruz. Leblebicilik bizim gözümüzü açtı. Çok şükür memnunuz hayatımızdan."

LEBLEBİCİLİK BİR MEKTEP'TİR

Evet, Çankırı’dan gelen bir köy uşağının leblebici olması, taşra liselerini bitirip İstanbul’a üniversite okumaya gelen bir gencin inkişafıyla kıyaslanabilir. Üniversiteye gelen genç hayat yolunu aydınlatacak ilmi alma hevesindedir. İstanbul’a usta yanına gelen poturlu köy uşağı da müstakbel hayatını kuracak olan mektebe ilk adımını atmaktadır. Bu cahil köy çocuğu İstanbul gibi bir şehirde en ciddi tecrübeleri geçirecektir.

'Leblebici' deyip geçmeyin! Bir leblebici her gün yüzlerce çeşit insanla temas mecburiyetindedir. Binaenaleyh insanları çok iyi tanıması lazımdır. Fakat köyden gelen bir leblebici namzedine İstanbul’un insanlarını değil, şehri öğretirler. Çırağın yapacağı ilk iş arkasına torbasını vurup mahalle mahalle dolaşmak, leblebi satmaktır. Fakat Çankırı’dan yeni gelen ve şehrin azameti karşısında afallayıp kalan toy bir delikanlı bilmediği İstanbul sokaklarını nasıl gezer? Memleketten yeni gelmiş bir leblebici çırağının ilk günlerde yanına bir de usta katarlar ve bu usta yavrusunu yuvadan uçmağa alıştıran kuş gibi çırağı alır evvela en yakın mahalleyi gezdirir, sokakları tek tek ezberletir.

cankirili-leblebiciler-metin-yilmaz-cankiri-sozcu18-resim-09.jpgBir iki gün sonra bu gezintiler genişler, birkaç semt ileriye giderler ve böylece yavaş yavaş leblebici İstanbul’u karış karış öğrenir.

Yunus Usta bu çırakların üç gün içinde tek başlarına satışa çıktıklarını söyledi de doğrusu hayret ettim. Leblebicilerin çok açıkgöz kimseler olduklarını teslim edelim. Zekâ sermayesine dayanan bütün küçük işlerde daima Yahudiler örnek olmuşken, leblebiciler hurda bakır ve kurşun toplamanın fevkalade kârlı olduğunu Museviler'e öğretmişler ve böylelikle en büyük kazançlarını kaybetmişlerdir. Bugün artık leblebicilerimiz hurda bakır, kurşun almıyorlar.

Leblebi deyip geçmeyin! Mükemmel bir gıdadır. Glüteni bol olduğu kadar demir ve fosfor madenleri de ihtiva eder. Ama Çankırılı leblebici bunu bilmez, o da leblebiyi şöyle metheder:

- Efendi Tophane güllesi gibidir bunlar! Şu duruşuna bir bak, ne kadar da yakışıklı. Bir avuç ye, üstüne bir bardak su iç akşama kadar tok tutar.

Yalan değil, hakikaten leblebi tok tutar ama yazın fazla yemekten sakınmalı...

(1) İstanbul Ansiklopedisi, Vâsıf Hiç Cilt 7, sayfalar 3728-3729
(2) Muzaffer Acar “Dünyanın en küçük cemiyeti Leblebiciler” Haber Gazetesi 1 Şubat 1941, Sayfa 5

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
4 Yorum