Ömer Lütfi KANBUROĞLU

Ömer Lütfi KANBUROĞLU

Memura “Kol saati”

Aylardır süren toplu görüşmelerde hükümetin memur ve emeklilerine zam önerisi açıklandı. Hükümetin ilk yıl için yüzde 3+3, ikinci yıl için ise 2+3 zam teklifi doğal olarak büyük tepki topladı.

Meşhur “Yetmez ama evet” sloganı ve daha çok demokratikleşeceğimiz vaadi ile referanduma sunulan Anayasa değişiklik paketinde memurlara yeni haklar getirdiği söylenen “toplu görüşme” hakkının da böylece nasıl bir laf cambazlığından ibaret olduğunu umarım insanlar artık anlamıştır. 
 
Anayasa değişikliğinden önce hükümet memur sendikaları masaya oturur, sendika başkanları televizyon ve gazetelere birer görüntü verir, açıklama yapar hükümet zam oranını açıklar ve herkes kuyruğunu kıstırıp evine dağılırdı. Bütün işlem bir günde biterdi. Şimdi toplu görüşmeler aylarca sürdü ve hükümet zam oranını açıkladı ve değişen tek şey eskiden bir günde biten görüşmeler aylarca sürmüş oldu. Grev hakkı yok; itiraz edersen git derdini “Marko Paşaya anlat” uygulaması devam ediyor. Yani “ileri demokrasi” uygulaması hala yürürlükte, henüz demokrasiye geçemedik…
 
Sadece elektrik, doğalgaz ve akaryakıta bir ayda gelen yüzde 25 zam bile teklifin ne kadar komik olduğunu anlatmak açısından çok çarpıcı bir örnek.
 
Kamuoyunda genelde memurların “zaten bir iş yapmadığı, birçoğunun boş oturduğu, aldıkları paranın bile çok olduğu” şeklinde bir kanaat yaygındır. Evet, gerçekten birçok kurumda hiçbir iş yapmadan akşama kadar boş oturan, hiçbir iş yapmayan veya yaptığı iş karşılığında çok yüksek ücretler ödediğimiz memurlarımız vardır; ama bu onların suçu olmadığı gibi, bir de gerçekten çalışan, hatta gece gündüz çalıştığı halde yaptığı işin karşılığını alamayan da binlerce memurumuz vardır. Onların suçu nedir?
 
Eğer memurlar gerçekten bir iş yapmıyorlarsa grev hakkı verin. Nasıl olsa bir iş yapmıyorlar, hiç kimse onların yaptığı grevden etkilenmeyecektir. Bakalım ne olacak?
 
Ne olur biliyor musunuz?
 
O “memurlar bir iş yapmıyor, aldıkları para çok” diye ahkâm kesenler o zaman anlarlar memurların ne iş yaptığını.
 
İş yapmayıp boş oturan, vasıfsız ve kalitesiz personelin rantabl kullanılması veya kullanılmaması çalışanın değil, çalıştıranın sorumluluğundadır. Ne yazık ki Türkiye’nin kronik hastalığı haline gelen çalışan ile çalışmayanın bir tutulduğu, hatta çalışmayanın daha da çok ödüllendirildiği sistemi düzeltmenin sorumluluğu elbette ki hükümete düşer.
 
Tahsilsiz insanın, tahsilli insandan daha fazla ücret alması; amirin memurundan az gelir sahibi olması, birimde elli personel olduğu halde “ellerinden iş gelmiyor” diye otuz-kırk tanesinin eli kıçında akşama kadar dolaşarak bütün işi üç-beş kişinin yapması çalışan, üreten insanların suçu değildir.
 
Yapılması gereken herkese sadaka dağıtmak değil, çalışana hakkını vermek, çalışmayanın da işine son vermek olmalıdır. Şu andaki mevzuat buna izin vermiyorsa bunu düzeltmek de halktan yüzde elli destek alarak elinde her türlü değişikliği yapabilecek yetkiyi bulunduranların işidir, memurların değil.
 
Grev her demokratik ülkede haktır, grev hakkının olmadığı bir ülkede ise sendika “üçkâğıtçılığın” modern versiyonudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
2 Yorum