İbrahim ZENCİRCİ

İbrahim ZENCİRCİ

Ne olacak bu memleketin hali?

Yurdum insanına özgü bir cümledir. Kerahat vakti geldiğinde ve özellikle ikinci bardaktan sonra, sohbetin açılışına yardımcı olur. Derin ve içten “of offf” çekildikten sonra  “Ne olacak bu memleketin hali?” diye girilir konuya.

Bu kısa girizgahtan sonra, her zamanki gibi meselimize başlayalım.

ŞU MESLEK LİSELERİ OLMASAYDI!
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, var varanın, sür sürenin... Baykuşu çoktur viranenin... Destursuz yaran ocağına girenin…

Vakti zamanın birinde, “Uzak çağların yakın kenti” diye teşmil edilen memleketin birine, pipolu, papyonlu, eyyamcı İlbay Paşalardan sonra, 4. Murad tadında, “dediğim dedik, çaldığım düdük” diyen yeni bir İlbay Paşa atanmış, ilk icraat olarak, yazı da bayırda, kırda kıraçta, arpa suyu ve dahi üzüm suyu içmeyi yassaklamış, yukarıdaki böyyük paşalara inceden bir mesaj göndermiş. “Tiz beni hiç sevemediğim bu memleketten kurtarın” dercesine. Amma velakin, duyan olmamış.

Halef selef olduğu İlbay Paşa yazıda bayırda, kırda kıraçta, her daim Yıldıztepe’de ve dahi “derelerin çatıştığı” kiraz bahçelerinde kerahat vaktini hiç kaçırmazmış. Dizinin dibinden ayrılmayan bacanağı ile deme dem katar, bir “Huu” çekermiş ki, ona yetişebilene aşk olsun.  Bu dem çekişlerde, Selef Paşanın etrafında, “cabacı” baş ağalar, yaren ağalar da eksik olmazmış.

Çok çalışkan, bildiğiniz gibi değil pek çok çalışkan, derlerdi ardından.

Her “huu”dan, her  yudumdan sonra  etrafındaki ağalara sorarmış, demci Paşa; “Ne olacak bu memleketin hali?” diye.

Bu çok çalışkan paşa zamanında, şişede balık olmak için çabalayan, göze girmek için huzurda takla atıp, parende dönen amirler, memurlar ve dahi özel dolma kalemler, sudan çıkmış balığa dönmüşler, şaşırmışlar.

Gitmiş demci, gelmiş “tea”ci, artık soramaz olmuşlar; “Ne olacak bu memleketin hali?” diye.

Bu hallerini görüp, üzülen “tea”ci paşa, son 19 Mayıs etkinliği çerçevesinde toplamış müdürleri.

ÖSS sınavında çok kötü bir sıralama yakaladıklarını aktararak, “Gene sınıfta mı kaldık başarıda? Çok gerideyiz, neden böyle? Sorun nerden kaynaklanıyor? Ama neden böyle oluyor?”

“Ne olacak bu memleketin hali?” diye sormuş.

Demlenmiş kafalara cevap vermeye alışkın müdür beyler hemen suçluyu bulmuşlar. Ceketinin üç düğmesini birden ilikleyerek, huzurda iki büklüm temenna eden maarif müdürü.

“Hakkı aliniz var devletlüm, ne de güzel tensip buyurdunuz. Siz büyüğümüzün her zaman olduğu gibi birinci olurduk” ve de  “Maarifi ne güzel idare ederdik, şu okullar olmasa” demiş ve devam etmiş.

“İlimizde yaşanan sıkıntıların başında birleştirilmiş sınıflarda eğitim geliyor. İlimizde mevcut 110 okulumuz birleştirilmiş eğitim aldıkları için ortaöğretime geldiklerinde başarı sağlayamıyorlar.

Bir ayrı sıkıntı da meslek liselerinin çok fazla olması. İlimizde bulunan 34 okuldan 22’si meslek lisesi. Bakanlık tüm illerde meslek lisesi oranını %60’lara çıkarmak istiyor. İlimizin şu anki oranı %58’lerde. Biz ne sanayi toplumu olabildik, ne de tarım toplumu. Meslek Lisesine giden öğrencilerimiz de istihdam konusunda tereddüte düşüyorlar. Bu durumlar böyle olunca SBS, LKS, YGS’de başarı olmuyor. Bu durumda başarılı öğrencilerin de hakları yeniliyor.” diyerek “Tüm bu şartlara rağmen öğretmen ve okul müdürlerimiz çok çaba sarf ediyorlar. Önümüzdeki eğitim-öğretim yılında her ay deneme sınavı yaparak öğrencilerimizi sınav şartlarına daha iyi hazırlayacağız.” demiş.

Kısaca, “Bu sene Ö.S.S. 65. olduk, şu meslek liseleri olmasa, maarif müdürlüğümüz seneye 62 ci sayenizde, gelecek sene 62’den tavşan bile yaparız.” demiş.
Daha sonra sözü, İmam Hatip İdadisi müdürü azamı almış:

“Biz köylerde bulunan çocukları topluyoruz ve yurdumuza yerleştiriyoruz. Onlara mesleki eğitim vererek vatanına, milletine hizmet etmesini sağlıyoruz,  topluma kazandırmaya çalışıyoruz. Köylerden getirdiğimiz bu çocuklarımız eğitimlerini tamamladıktan sonra sınavsız olarak iki yıllık bölümlere geçebiliyorlar. Bu nedenle sınavı önemsemiyorlar” demiş. İmam Hatip İdadisi müdürü azamı da kısaca, “Bizim öğrenciler 'köylü' onlar olmasa biz birinciyiz, sayenizde”, demiş.

19 Mayıs 2010 tarihinde yağmur yağdığı için etkinliklere makamda “tea” içerek devam eden  zevat el ele tutuşup, günün mana ve ehemmiyetine binaen;

Kestane, gürgen, palamut
Altı yaprak, üstü bulut
Gel sen burda derdi unut
Orman ne güzel, ne güzel.

Dallar kol kola görünür
Yaprak yaprağa sürünür
Kışın karlara bürünür
Orman ne güzel, ne güzel.

Şarkısını hep beraber, söyleyerek oynamışlar gülmüşler.

“Dandini dandini dastana, danalar girmiş bostana, kov bostancı danayı yemesin lahanayı” diyerek, uyutmuşlar derin uykuda olanları.

Onlar ermiş meramına, bize de;

“Ne olacak bu memleketin hali?”  demek düşmüş.

Merak edene not: Yukarda (“) tırnak için de ve koyu italik yazılanlar, yetkili müdürlere ait olup, yorum T.C. Anayasası 25. ve 26. Maddeleri çerçevesinde yapılmıştır.

T.C. ANAYASASI:
VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti
MADDE 25.–
Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.

VIII. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
MADDE 26.– Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.