
Misafir Kalem
Tek çözüm 'ERKEN SEÇİM'
22 Ekim 2024'ten beri barışla yatıp, barışla kalkıyoruz. Devlet Bahçeli asılsın diye ip attığı Öcalan'a "gel yahu barışalım" dedi, PKK silah bıraktığını açıkladı. Toplam 6 ayda, yılların sorunu çözüm aşamasına geldi.
İki tarafın medya leşkerleri ve sosyal medya aslanları "vatanseverlik, cengâverlik" üstüne atışmaya devam ediyor.
Tarihte hangi olayı incelerseniz inceleyin, hiç biri, tarafların bir sabah uyanıp "Çok uzadı be! Barışalım" diye sonuçlanmadı. Barış "ZORUNLU, GEREKLİ, KAÇINILMAZ" olduğu için yapılır. Ki savaşların, devrimlerin ve diğer toplumsal değişimlerin gerçeği de budur.
Orta Doğu'da Irak ile başlayan, ardından da Suriye ile devam eden değişim; Türkiye'yi ve Kürt hareketini barış yapmaya zorluyor. Pazarlıklar, Türkiye vatandaşı Kürtler ile değil. IKYB'nin ardından kurulan, ikinci özerk bölge Rojava ile ilgili.
PKK'nın 45 yıl süren eylemleri, askeri açıdan başarılı olamadığı gibi, Kürt halkında da bıkkınlığa neden oldu. Kürt sivil siyasetinin Türk vatandaşlar arasında sempati ve güven uyandıran liderler çıkartması da devletin "terörist Kürtler" söylemini gittikçe etkisiz hale getirdi.
Sonuçta devlet, ülkenin her karışına dağılmış Kürtleri pasivize edemeyeceğini, PKK da askeri yöntemlerle başarı elde edemeyeceğini anladı. Suriye'de, Türkiye'nin hiç arzu etmediği (ki daha önce Irak örneğini yaşamıştı) Kürt kontrolünde Rojava bölgesi kuruldu. Uluslararası durum bölgeye askeri harekâtın çok ağır bedeller ödeteceği halde. Kürtler de bu olayın Türkiye'ye ağır bedeli olacağını biliyordu ama sonuçta bu bedel ödenirse de Rojava'nın yok olacağını biliyorlardı. Ki daha önce Batı'nın bu tür ihanetlerine uğradıkları hep akıllarındaydı.
ABD iki tarafa da acı gerçekleri hatırlattı ve sonuçta "birbirimize dokunmayalım" masasına oturtulduk. Kısacası, böbürlenmeyi gerektiren bir durum yok. Barışmak; Zorundaydık, gerekliydi, kaçınılmazdı! Şimdi sıra Devletin anlaşma koşullarını yerine getirmesinde. Normalde TBMM'de destek vereceğini açıklayan partilerin vekil sayısı, 500'ün bile üstünde, sorun yok! Sorun, devletin anlaşma koşullarını, yorumla sınırlamaya kalkmasında. Temel koşullar: Rojava'nın kabulü ve yaşaması, Öcalan'ın İmralı'da uygun yaşam koşulları ve iletişim olanaklarına kavuşması.
Devletin bu temel koşullarla bir zoru olmadığı gibi; anadil, kültürel ve sosyal hakları vermekle de derdi yok. Asıl sorun Erdoğan-Bahçeli ikilisiyle yönetim devamı ve yerel yönetim kaynaklarının; merkezin devrinin sağlanması. 2019 seçimleri sonrası yaşananlar, yerel yönetim başarısının, merkezi iktidara ağır zarar verdiğini gösterdi. Kaynakların toplanıp, dağıtılmasında gösterilen başarı, halkla doğrudan ilişkinin getirdiği avantajlar, sosyal yatırımlar; gelecek yıllarda seçim kazanmalarını imkânsız hale getiriyor. Kısacası, özgürlük ama benim başta olduğum zaman, benim istediğim kadar ve koşullarla olabilir.
İşte tıkanıklık da bu noktada... Öcalan ve DEM, TC'nin Kürt seçmenlerini, Rojava için fedakârlık yapmaya; Erdoğan'ın sürekli başkanlığına ve yerel yönetim yetkilerinin kaldırılmasına ikna edebilecekler mi? Çünkü CHP net tavrını açıkladı "RTE'nin başkanlığına hayır" DEM ve Öcalan bu itiraza karşı söylem geliştiremez. Kent Uzlaşısı ile şehirli Türk ve Kürt seçmen arasında sağlanan birlik, hayatlarını kolaylaştırıyor İktidarın saldırdığı işbirliğine karşı çıkmak, DEM ve Öcalan'a zemin kaybettirir.
Barışı RTE ve Bahçeli kilitliyor. Kurucu parti ve Türk-Kürt seçmenlerin Kent Uzlaşı ile yönetim gücü verdiği CHP, içinde RTE'nin başkanlığı olan anlaşmaya onay vermiyor. DEM-Öcalan CHP onayı olmayan barışın süreceği konusunda iktidara güven duymuyor.
Tek çözüm "ERKEN SEÇİM"...
Not: Bu yazı; Sn Selim Akmen'in X'te yeralan 'Arnavut Selim @DarlamaRadyosu isimli hesabında yer alan floodundan (Arka arkaya bir konu hakkında birbirini devamı olan cümleleri ayrı ayrı tweet olarak atmak) derlenmiştir.
SELİM AKMEN KİMDİR?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 1986 yılı mezunu.
MKS DevO A.Ş.'de Genel Müdür.
Emekli. Halen dokuz8haber.net'te köşe yazarı