Av. Pakize Duvarcı

Av. Pakize Duvarcı

Toplumsal cinsiyet kavramı...

Toplumsal cinsiyet kavramı, ilk olarak Amerikalı feministler tarafından cinsiyete dayalı ayrımcılığın toplumsal niteliğini vurgulamak için kullanılmıştır(1), Kavram bugünkü anlamıyla resmi düzeyde ilk kez 1995 yılında Pekin’de düzenlenen Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda kullanılmıştır(2).

Toplumsal cinsiyeti kuran unsurlar kültürlere göre değişmekle birlikte çocuk oyunları, mahalle gruplaşmaları, iş alanları, askerlik gibi pek çok alanda gerçekleşmektedir. Kadınlar ve erkekler cinsiyet kalıpları içerisine yerleştirilir ve Selek’in deyimiyle; kadınlar “hizaya sokulurken” erkekler “adam edilir.” (3) Bu süreç çocuklara alınan oyuncakların seçiminden başlayarak, ilköğretim ders kitaplarında özellikle anneliğe ve babalığa dair vurgulanan değerlere, kadının ve erkeğin toplumdaki konumlarının belirlenmesine kadar devam etmektedir.

Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kadının toplumda daha az görünür olması, öğretmenlik, hemşirelik gibi kadının duygusallığını ve anneliğini ön plana çıkaran bakım hizmetlerinde çalışması beklenirken; erkeğin güçlü olması, “evin direği” rolünü üstlenmesi beklenmektedir. Çarkoğlu ve Kalaycıoğlu’nun “Türkiye’de Aile, İş ve Toplumsal Cinsiyet” başlıklı araştırmalarının sonuçları bu görüşü doğrular niteliktedir. Örneğin; 18 yaş üzerindeki deneklerin yüzde 48’i çalışan bir annenin çocuğuyla, çalışmayan bir anne kadar güven dolu bir ilişki gerçekleştiremeyeceğini düşünmektedir. Türkiye’de okul öncesi dönemdeki bir çocuğun annesinin çalışmasından olumsuz etkileneceğini düşünenlerin oranı yüzde 57,8 iken, İsveç, Norveç, Japonya gibi ülkelerde bu oran yüzde 50’nin çok altında seyretmektedir. Benzer şekilde, Türkiye’de ev kadını olmanın, kadın için bir işte çalışmak kadar tatmin edici olduğunu düşünenler yüzde 45 gibi oldukça yüksek bir orandadır.

Kancı, Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana ders kitaplarında kadınlığa ve erkekliğe dair referansları incelediği çalışmasında; anneliğin biyolojik ve ahlaki boyutlarının vurgulandığını, kadının hamarat, tertipli olmakla; erkeğin ise ekonomik yönden üretken olmanın yanında askerlik, fiziksel ve entelektüel güç ve babalıkla özdeşleştirildiğini ifade etmektedir. İlköğretimde aşılanan bu değerler görüldüğü üzere sadece kadının aleyhine olmamakta, bilakis erkekler de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir tarafı haline gelmektedir(4).

Selek, Türkiye’de kabul gören erkeklik kademesine ulaşmanın dört aşamayla gerçekleştiğine dikkat çekmektedir: Sünnet, askerlik, meslek sahibi olma ve evlilik. Erkeğin toplum tarafından kabul edilmesi sünnet olmasından başlayarak askerlik hizmetiyle devam etmektedir. Sünnet ve askerlik belli ritüellerle ileriki yıllarda anımsanacak kadar hem erkek hem de erkeğin çevresi tarafından benimsenmektedir. Askerlik “vatani görev” olarak kabul edilmekte, eşcinsellik, hastalık, sakatlık gibi durumlar “çürük” raporuyla belgelenmektedir. İş hayatı ve evlilikle birlikte erkek emir vermeyi, hiyerarşiyi, itaat edilmesini, ekonomik ve fiziki güçle donatılmayı, evin direği olmayı normal saymaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kodlanan ve normalleştirilen bu değerler sebebiyle derinleşmektedir.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, uluslararası kuruluşların da gündeminde olmuştur. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 2006 yılından bu yana dünya genelinde toplumsal cinsiyet haritası çıkarmaktadır. Raporda ülkelerin kaynaklarını kadın-erkek arasında nasıl bölüştürdüğüne bakılırken, sağlık, eğitim, ekonomi ve siyasette kadının konumu incelenmektedir. Raporda 2012 yılı için üç pilot ülke –Meksika, Türkiye ve Japonya- seçilmiş ve toplumsal cinsiyet eşitliği hesaplanmıştır. Bu verilere göre Türkiye toplumsal cinsiyet eşitliği endeksinde 124. sırada yer almaktadır(5).

WEF 2014 Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporunda da, Türkiye’nin önceki yıllara göre cinsiyete dayalı eşitsizlikte ilerleme kaydedemediği, aksine her geçen yıl sıralamanın gerisine düştüğü ifade edilmektedir. Benzer şekilde, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından 149 ülke için Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (TCEE) hesaplanmıştır. Üreme sağlığı, kadının sosyal ve siyasal hayatta güçlendirilmesi ve ekonomik faaliyetleri dikkate alınarak hesaplanan TCEE endeksine göre Türkiye, 149 ülke arasında 69'uncu sırada yer almaktadır. Parlamentoda kadınların sandalye oranı yüzde 14,2 iken, ortaöğrenim görmüş kadın oranı yüzde 39 civarındadır(6).

Açıklandığı üzere, değişen topluma ve modernleşmeye rağmen toplumsal cinsiyet algısı kadın erkek eşitliğinin aleyhine ilerlemeye devam etmektedir. Kadının çalışma hayatına katılımının artması, eğitim seviyesinin yükselmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğini küçük bir ölçüde azaltsa dahi, sosyokültürel yapı ve geleneklerin etkisiyle, çok ciddi bir değişim gerçekleşememektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması insan hakları meselesi olarak ele alınmalı ve toplumsal cinsiyet farkındalığının oluşturulması gerekmektedir. Halen AİHM’ye en çok bireysel başvuru yapılan ülkeler arasında Türkiye üçüncü sırada yer almaktadır. AİHM’nin kadınlar ile ilgili kararlarının daha çok yaşam hakkı, ayrımcılık yasağı, özel yaşama ve aile yaşamına saygı hakkı, eşitlik ilkesi, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü ve siyasi haklar üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’de kadın haklarına dair yasal düzenlemelerin, kadınların yasalarda tanınan haklarını etkin biçimde kullanması için yeterli olmadığı fikri doğrulanmaktadır.
Türk kadınının haklarını kazanma sürecinin, hemen her dönemde ataerkil toplumsal yapıya karşı bir mücadeleyi gerektirdiği söylenebilir. Nitekim Osmanlı döneminde Tanzimat ve II. Meşrutiyet’in özgürleşme ortamı, kadınların da içinde bulundukları durumu sorgulamalarının önün açmış, neticede entelektüel kadın kimliği ortaya çıkmıştır. Ancak bu dönemde, kadınların gazete ve dergi yazıları aracılığıyla taleplerini dile getirmeleri erkekler tarafından “gereksiz” görülmüş, kimi zaman kadınlar kimliklerini gizlemek zorunda kalmıştır. Benzer biçimde Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadın hareketi, kadınların kamusal görünürlüğünün artmasında önemli bir yere sahip olmakla birlikte, bu gelişmenin kentli, orta sınıf, eğitimli kadınlara yansıdığı, kırsal kesimden kadınların konumunda önemli bir değişme olmadığı görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin muasır medeniyetler seviyesine ulaşmasında kadınların rolü gelecek nesli yetiştirecek olan “iyi eş ve anne” olmakla sınırlı kalmıştır. “Devlet feminizmi” olarak adlandırılan bu dönemde kadın haklarındaki gelişmeler, çoğunlukla devlet politikalarının sonucu olarak gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de kadın haklarına yönelik düzenlemelerin, kadınların mücadelesinin yanında, “dönemsel politik stratejiler” incelenerek gerçekleştirilen, kadınları araçsallaştıran politikaların bir sonucu olduğu söylenebilir.

Kadın haklarının toplumsal kurumlara/pratiklere yerleşmesi ve gerçek anlamda eşitliğin sağlanması için ataerkil yapının değişmesi ve bireylerde toplumsal cinsiyete dair farkındalık oluşturulması gerekmektedir. Aksi takdirde, kadınların kamusal alanda görünürlükleri artsa dahi eşit temsil edilmeleri ve haklarını etkin kullanmaları ne yazık ki mümkün görünmemektedir.

Dipnotlar
(1) Joan W. Scott, Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz Kategorisi (Çev. Aykut Tunç Kılıç), Agora Kitaplığı, İstanbul 2007, s. 3. 
(2) Handan Sayer, "Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Erkeklerin Katılımı", T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Ankara 2011 (Uzmanlık Tezi), s. 9.
(3) Pınar Selek, “Akıllı Ol…”, içinde: Cinsiyet Halleri Türkiye’de Toplumsal Cinsiyetin Kesişim Sınırları, (Der. N. Mutluer), Varlık Yayınları, İstanbul 2008, s. 221.
(4) Tuğba Kancı, "Cumhuriyetin İlk Yıllarından Bugünlere Ders Kitaplarında Kadınlık ve Erkeklik Kurguları", içinde: Cinsiyet Halleri Türkiye’de Toplumsal Cinsiyetin Kesişim Sınırları, (Der. N. Mutluer), Varlık Yayınları, İstanbul 2008, s. 89-91.
(5)  World Economic Forum (WEF), The Global Gender Gap Report 2012, http://www3.weforum.org/docs/WEF_GenderGap_Report_2012.pdf
(6)  Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), İnsani Gelişme Raporu 2014, http://www.tr.undp.org/content/dam/turkey/docs/Publications/hdr/2014%20%C4%B0nsani%20Geli%C5 %9Fme%20Raporu%20-%20A%C3%A7%C4%B1klama%20Notu%20%28T%C3%BCrkiye%29.pdf

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
1 Yorum