Türkavda sohbetler devam ediyor

Türkav'da 'sohbetler' devam ediyor

Türkav'ın son konuğu Çankırı esnaflarından Ahmet Hamdi Sarıkaya oldu.

TÜRKAV bu hafta Çankırı enaflarımızdan Ahmet Hamdi Sarıkaya’yı konuk etti.

Osmanlı Saray İmamlarından "Yapraklılı Hacı Hafız" olarak bilinen Hasan Sarıkaya’nın torunu olan Ahmet Hamdi Sarıkaya ile dedesi Yapraklılı Hacı Hafız ile ilgili bir söyleşi yapıldı. Bu söyleşiye büyük emekler harcayarak Hacı Hafız hakkında belgeler derlemeye çalışan emekli Edebiyat Öğretmeni Fikri Demirok ile Yapraklı eşrafından İsmail Er de hatıraları ile söyleşiye katkı sağladılar.

Hacı Hafız Hasan Efendi 1870 yılında Yapraklı da doğmuş, doğduğunda ezan okur gibi eli kulağındaymış. Bunun üzerine, ebesi ve âlim zatlar onun bu halinin iyi bir hoca olacağına delâlet ettiğini söylemişler.

Sekiz yaşında Kur'ân-ı Kerim'i hatmeden, on beş yaşında da hıfzını ikmal eden Hacı Hafız Efendi yirmi yaşında Hicaz'a gitmiş.

Dedem hacda parasız pulsuz kalmış, bu biçare kalışı onu oldukça duygulandırmış bir namaz vaktinde kahırlı bir şekilde mescitte kur’an okumaya başlamış. O zaman mescitte bulunan Mekke Şerifi’nin bu kahırlı bir şekilde okunan Kur-an çok hoşuna gitmiş ve Hacı Hafız Efendiyi evine dâvet etmiş güzelce ikramda bulunduktan sonra iki altınla ödüllendirmiş. Hafız Efendi bu iki altınla Çankırı’ya dönmüştür.

Daha sonra İstanbul'a dönüp çeşitli medreselerde dinî, ilmî tahsiline devam etmiş. Bilhassa Tokatlı Hacı Şakir Efendiden uzun uzun dersler almış ve icazetini ondan almış. Güzel sesinden dolayı İstanbul'da o zamanlar 'Altın Sesli Hafız' diye tanınmış. Bu arada Sultan Abdülhamid Han'a sabah namazı imamlığı yapmış.

cankiri-yapraklili-hafiz-sozcu-resim-02.jpg

Hafız dedem, Menhus 31 Mart hadisesinde sarayda imiş. 31 Mart'ı İngilizlerin hazırladığını uzun uzun anlatırdı. O zaman Müslüman olmadıkları halde Müslüman görünen ve Selânik'ten gelen münafıklar Galata Köprüsünün iki tarafından koca koca kazanlarda pilâv pişirip halka dağıtmışlar ve türlü türlü taktiklerle halkı aldatmaya çalışmışlar, Osmanlıyı yok etmek için her türlü fitne fesadın içinde bulundular derdi.

Dedem Hacı Hafız o sıralarda Üstad Bediüzzaman, Eşref Edip, Hafız Sami, Hafız Burhan, Mehmed Akif, Ömer Nasuhî Bilmen ve diğer bazı zevatla Fatih Medresesinde temaslar ve sohbetlerde bulunmuş.

Hacı Hafız Efendiye arkadaşları alay müftülüğü için imtihan açılacağını dedemi de katılmaya ikna ederler ve alay müftülüğü için açılan imtihana hocasından habersiz girer.

Sınavı birincilikle kazanıp, Edirne'ye gitmeden evvel kendisini yetiştiren hocası Tokatlı Hacı Şakir Efendiye gidip 'izninizi istiyorum. "Hocası; 'Oğlum, tembel talebeleri alay müftüsü yaparlar. Ben alay müftüsü olmana izin vermiyorum. Derhal memleketine git. Hiçbir şeyden yılmadan orada medrese açıp talebe yetiştir diyor.

Bunun üzerine H.Hafız Efendi Çankırı'ya geliyor. Ve doğduğu Yapraklı’ya 1l4 odalı Niyazi’ye isminde bir medrese inşa ediyor. Medreseyi kendi üzerine tapuluyor, yüzlerce talebeye ders vermeye başlıyor.

Dedemin yetiştirdiği binlerce talebesi halen çeşitli yerlerde imam-hatiplik, Kur'ân kursu hocalığı yapmaktadırlar. Ve her biri ayrı bir kıymet olan talebeleri çalışkan ve memleketin en dürüst insanları olarak vazife görüyorlar.

Eğer dedeme anne ve babaları gelip bizim ihtiyacımız var Oğlum gelsin, üç-beş ay çalışsın diye gelen başarılı talebelerin ailelerine 'Oğlun bu zaman zarfında ne kadar kazanır?' diye sorup, aldığı cevaba göre, 'Alın size bu parayı ben veriyorum, bu çocuğu bana bırakın, onu okutacağım' demiştir ve ailelerin ihtiyaçlarını karşılamış, özellikle yoksul olan çoğu talebelerinin masraflarını dedem kendisi temin ederdi. Bunun karşılığın da hiçbir yerden yardım, bağış ve maaş almadan kendisi bizzat karşılamıştır.

Dedemin üç oğlu vardı. Büyük olan amcam Hüseyin talebelerin disipliniyle ilgilenir. 200-300 talebe eğitim görürdü bunların hiç birinden dışarıdaki halktan şikayet gelmezdi. Ortanca Babam Visali evin iaşesini temin ederdi. Küçük olan amcam Latif sürekli namaz kılar ufak tefek eksiklerle ilgilenirdi. Amcam Latif genç yaşta İstanbul da vefat etti.

1950’li li yıllarda Alparslan Türkeş ve Muzaffer Özdağ Çankırı'da subaylık yapıyorlardı atlı olarak ziyaretine gelip bazı sorular sorup bunlara cevap arıyorlardı. Kendisine sorulan sorulara göre insanların kapasitesini bilirdi, Rahmetli babama oğlum bunlar kendilerini iyi yetiştirmişler,benim bile cevap vermekte zorlandığım can alıcı sorular soruyorlar bunların kıymetini bilmek lazım derdi.
O zaman bir de hâkim vardı ismini tam hatırlayamadım. O zaman mesailer Cumartesi öğleye kadardı. Hiç unutmam Cumartesi mesaiden çıkınca bizim eve geldi hiç uyumaksızın ikin gün geceli gündüzlü tartıştılar hâkim mesaisine pazartesi bizim evden gitti.

Dedeme özellikle yağmur duası için gelirlerdi. Gelenleri geri gönderir o yerde ne kadar küs insan varsa onları barıştırıp öyle gelin derdi. Küsler barışıp herkes bir araya gelince duaya başlar ve mutlaka o anda Allahın inayetiyle mutlaka yağmur yağardı. 

Vefat edinceye kadar sıhhatinden, aklından ve hafızasından bir şey kaybetmedi. Son zamanlarda gözlerini kaybetti bunu da bizlere bir insan gözlerini kaybettiğinde sabrederse cennete girmesine vesile olur inşallah diye nakletti. 100 yaşında olmasına ve gözlerinin görmemesine rağmen talebe okutmaya devam eder onların nerede yanlış yaptığını bilir ve uyarırdı. 17 Nisan 1970'de vefat etti.

Ne mutlu böyle ölüme!

Allah ganî ganî rahmet eylesin. Amin.

TÜRKAV Başkanı İsa Bölükbaşı katılımlarından dolayı memnuniyetlerini dile getirerek Yapraklı Hacı Hafız Hasan Sarıkaya’nın torunu Ahmet Hamdi Sarıkaya’ya günün anısına Teşekkür Belgesi ve Çanakkale Şehitlerinin anısına yaptırdıkları Anadan Şehide Son Veda tablosu hediye ettiler.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
3 Yorum
Önceki ve Sonraki Haberler