Misafir Kalem
Halkın 'barış' sesine kulak veriniz
Aşağıdaki dizi temeli ile başlayacaktım fakat Kemal Kılıçdaroğlu'nun dün geceki video mesajı, 1 Kasım sonrası dönemin tahminimden çok daha çatışmalı geçeceği fikrini uyandırdı.
Konuşmanın, kendi ifadesi ile "birinci" kısmı parti içine yönelikti ve şaşırtmadı. Haksız da olsa, uzun süredir dillendirdiği fikirlerdi.
Yine kendi deyimiyle "büyük bir ama" diyerek başladığı "ikinci" kısım, Atatürk dönemi dahil, hiçbir CHP Genel Başkanı'nın ağzından duyulmamış "fetih" cümlelerinden oluşuyor. Barış Süreci'nin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına; huzur, adalet, demokrasi, eşitlik, ekonomik kalkınma... olarak açıklanan hedefiyle "sınırlarına sıkışmaya gelemeyen" bir devlet hedefi arasında dağlar kadar fark var.
Tanımlanan devlet, tam da Erdoğan ve Bahçeli'nin bahsettiği Türk-Arap-Kürt birliğinden oluşan savaş makinesidir.
Geçtiğimiz haftanın açılışı ile kapanışı arasında tüm gündemin Öcalan ziyareti ile doldu. Doldu da Temmuz'25 açıklamasında: "Kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz." cümlelerini kuran Öcalan'ın komisyon ile görüşmesini, tüm süreci sarsacak kadar öne çıkarmaktan beklenen sonuç nedir?
Şu ana kadar toplumsal özgürlük konusunda en ufak bir adım dahi atamamış Komisyon'un, 2. büyük katılımcı partisini, en hafifi "ihanet, barışa darbe, Kürtleri kaybettin" sözleri olan cümlelerle eleştirmek, ne kadar barışa hizmet ediyor? Tartışılır.
Masada yeri olmayan ama "onayı olmazsa olmaz" denilen partiden beklenen "bizim her istediğimizi onaylasın" ise, süreçten beklenen demokrasi ve hukuk temelli bir devlet değil, Orta Doğu haritasından pay kapmaya çalışan bir devlettir.
Kılıçdaroğlu'nun beni şaşırttığı yer de tam burasıdır. Savaş tecrübesi, bu işe kalkışanların toplamından daha fazla olduğu halde, 2.Dünya Savaşı'nda, kendisine uzatılan tüm havuçları geri çeviren İsmet İnönü'nün koltuğundan kalkmış biri, bu akıl dışı maceraya 'evet' diyemez.
KK videosu, masadaki tarafların umutlarını, CHP Olağan Kurultayı'nda son anda yaşanabilecek bir rota değişimine bağladığını düşündürüyor.
Kurultay'dan hemen önce ya da sonrasında 10-15 vekilin CHP'den istifa ettiğini görmek şaşırtmayacak.
Mart'24 seçim akşamı, "derhal erken seçim yapılıp, barış sürecine geçilmeli" diyenlerden olduğum halde, açılıştaki hedefi ile yöneldiği hedefin çok farklı olduğunu düşünüyorum.
CHP'nin temsilci göndermemesini eleştirenlerin, aynı ölçüde ve belki de daha fazlası ile "Barış Süreci"nin getireceği söyledikleri; demokrasi, eşitlik, hukuk, adalet, yoksulluğun giderilmesi gibi konularda Komisyon çalışmalarını sorgulaması gerekmiyor mu? Neden susuyorlar?
CHP'ye gelmeden önce, Kent Uzlaşısı ile Kürt vatandaşları belediye meclislerine sokmanın suç olarak tanımlandığı, bu gerekçe ile tutuklananların bulunduğu bir siyasi ortamda, CHP'nin devlet Kürtler'i ile vatandaş Kürtler arasında tercih yapmaya zorlanmasını neye yoruyorlar?
Olmazsa olmaz CHP'nin, Cumhurbaşkanı adayının tutuklanması, ardından olası adayına karşı hızlanan tutuklama hazırlıkları, Genel Başkanı'nın dokunulmazlığını kaldırmaya yönelik fezlekeler ve kapatılması için yapılan başvurular, "CHP olmadan da yaparız" düşüncesi değilse, nedir?
Eğer tehdit ise tarafların çok iyi bildikleri ama bilmezden geldikleri bir gerçeği tekrar hatırlatmakta fayda var. CHP halkın önüne koyup, sürüklediği bir parti konumundadır. Bu nedenle tehdit ettiğiniz halktır.
"Savaş" diyen sesinizi bastıran halkın, "Barış" sesine kulak veriniz.
SELİM AKMEN




