Kaybolan sokak satıcılarından: Destancılar

Çankırı, her mahallesiyle güzellikler şehriydi bir zamanlar... Birbirine açılan sokaklarında, ahşap bahçe kapısında çıngırağı, omuz omuza yaslanırcasına ayakta duran güler yüzlü, ahşap evlerinde yürekleri birbirine sıcacık insanlar yaşardı. Herkes birbirini bilir, tanır, sevgi ve saygıda kusur etmezdi. Postacıların mektup dağıttığı, bekçi babaların düdüğüyle mahalleye güven üflediği o yıllarda devlet görevlileri ve seyyar satıcılar da mahalleliden sayılırdı.

Çocuklar sokakta pamuk şekercinin, eşekli dondurmacının, macuncunun, baloncunun yolunu gözlerdi… Hanımlar da bohçacıları, nayloncuları... Eskiden şehrin rengine, sesine ve kokusuna en büyük katkıyı sokak satıcıları sağlardı. Baloncusu, bohçacısı, horozlu şekercisi, eşekli dondurmacısı, macuncusu, nayloncusu, destancısı ile seslenip dillenen sokaklarımız, o eski sakinleriyle "maziye gömülen" pek çok değer gibi nostaljik yazıların konusu oluverdi artık.

dondurmaci-cankiri-resim-04.jpg

Her yaştan mahallelinin ilgisini üzerine çeken destancılar, senede birkaç kez gelirdi mahalleye… Türkiye’nin dört bir tarafında işlenen cinayetleri, aile facialarını, felaketleri kendine göre şiir haline getirip, matbaada bastırır, sokak sokak dolaşıp, feryat figan okuyarak satardı destancılar.

Destancı boynuna astığı, pille çalışan siyah deri kılıfla kamufle edilmiş teypten bozuk cümle yapısıyla ağır ağır tekrarladığı sözlerin ardından ağlamaklı, çatlak bir sesle elindeki destanı okumaya başlardı. Kendine has bir musiki ile her sözcük adeta sündürülerek okunurdu bu destanlarda.

Gece yarısıydı kimse uyanmaz
Böyle acıya vicdan dayanmaz
Yemin etme boşa kimse inanmaz
Genç yaşımda öldüm analar...

Âşık da denen 'destancı', acılı girişten sonra teybi kapatır ve bir müddet sessizce beklemeye koyulurdu... Bu sözler bütün bir mahallenin yüreğini yakmıştır ya, şimdi destancı avcı moduna geçip Bafra sigarasını yakıp tüttürerek onların işini gücünü bırakıp merakla kapı önüne, pencereye çıkmasını beklerdi.

Gerçekten de bu sözler yeni gelininden, zor yürüyen ninesine, hatta aklı eren çocuğuna varıncaya kadar herkesi palas pandıras sokağa dökerdi. Herkesin yüreği bu sözlerle buz keser, bütün yüzlere bir üzüntü çöker ve bütün dikkatler destancının 2 dudağı arasına odaklanırdı. Destancı etrafı şöyle bir süzer, yeterli kalabalık toplandığını keyifle gördükten sonra sigarasını yere atarak ayağıyla ezer; destanın devamı için tekrar düğmeye basardı. Daha sonraki kısım daha da yürek paralayıcıdır. Teyp çalarken, destancı; adi bir saman kâğıdına berbat bir şekilde mavi veya kırmızı matbaa mürekkebiyle tabedilmiş, destan tomarını şöyle bir düzeltir, destanın en acıklı bölümünde teybi tekrar kapatarak:

"Evet, hediyesi 25 kuruş!" derdi.

Destan kâğıdında destanın sözleri, destana konu olan kişilerin belli belirsiz fotoğrafları yer alırdı. Destancılar kendi adlarını, kâğıdı basan matbaanın adını ve destan kâğıdının bedeli olarak en alta mutlaka "25 kuruş" yazarlardı.

Mahalleli artık yeterince tahrik olmuş; evlerden, pencerelerden 25 kuruşluklar uzanmaya başlamıştır... Sıra ile hiç acele etmeden 25'likler toplanır ve karşılığında bu adi saman kâğıda çamur gibi basılı destanlar hızla ellere tutuşturulurdu. Kadınlar bu destan kâğıtlarında yazılan şeyleri kahırlanarak okurlar, ortalığı bir gözyaşı seli alırdı. Okuma yazma bilmeyenler, okutacak birilerini bulur ve ağır ağır okumasını söyler, üzüntüyle dinledikleri bu destanlarda kötülere beddualar eder, zavallı insanlar için ağlarlardı. Bir araya gelip destan okuyanlar: "Allah kimsenin başına vermesin!" ,"evlerden ırak..." gibi dualarla kurdukları bu hikâyeleri birbirlerine aktarırlardı. Herkes kafasına göre bu hikâyenin bir tarafını tamamlardı. Söz gelişi bir kelimeden adamın kumar oynadığı da çıkarılır, diğer bir kelimeden öldürülen kadının hem yetim hem öksüz olduğuna hükmedilirdi.

Sonuçta, bir geçim kapısıydı destan satıcılığı ve o kapı kapanalı da yıllar oldu.

Destancılardan sonra bir de o yılların popüler şarkı ve türkülerinin sözlerinin yazılı olduğu tek yapraklı sarı kâğıtlar satan 'şarkı sözü' satıcıları vardı. Bunlar sokak aralarında bir yandan kâğıttaki son çıkan aranjmanları (o yıllarda şarkılara verilen isim) söylerler, bir yandan da çok ucuz fiyata ellerindeki güfte listesini, ilgilenenlere satarlardı. Çoğunun da sesi güzel olurdu. Bütün şarkıları sektirmeden söylerlerdi. Kâğıtlar genellikle teksirle çoğaltıldıklarından ispirto kokardı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
1 Yorum