Kayıp tavşan!

Aştığımız her küçük tepeciğin arkasında yeni bir dere, derenin sırt kısmında ise ot ve diken karışımı düz arazi, tam koca kulak mekanı ama bir türlü kendisine ulaşmak mümkün olmuyor. Araziyi mümkün olduğunca yavaş ve dikkatli aramamıza karşın o dere senin, bu tepe benim ama sonuç yok. Her yerde taze iz ve avcı tabiri ile yatak var ama kendisini geçtik uzaktan da olsa koca kulağın kulağının ucu bile yok.

Sabah saat 07:15 de çorbacıda başlayıp 08’den sonra ise arazide yürüyüşle devam eden bu gün için planladığımız tavşan avımız yaklaşık 4 saat’e yakındır yürümemize rağmen tam bir fiyasko. Zeminin iklim şartlarından dolayı çamur olması ve aracımızdan epeyce de uzaklaşmış olmamız oturarak mola vermemize olanak tanımadığı için maalesef mütemadiyen yürümek durumunda kalıyoruz, bir de bu yürüyüşe sürülmüş arazinin çamuru çizmelerimizin taban kısmında kalınca bir blok oluşturunca bacak kaslarımızın gelişimine bayağı katkı yapıyor sanırım. Sanırım diyorum çünkü; tavşan bulamadık hiç değilse ocak ayı başlarından itibaren açacağım bu yılın kayak mevsiminde güçlü bacaklar bana çok avantaj sağlayacak diye teselli buluyorum yani bir nevi antrenman diyerek kendimi telkin ediyorum. Ama zor bir parkurda bunca zahmetli yürüyüş neticesinde bir tavşanla taçlandırılacak güçlü bacaklar çok daha keyifli olur kanısındayım.

Rakım olarak düşük arazide bir şey bulamayınca av partnerim Ali Osman Bey ile biraz daha yüksek araziye çıkma kararı veriyoruz ve gözümüze kestirdiğimiz büyük bir tepenin zirve ve eteklerini elimiz boş olarak tavaf ettikten sonra bu gün nasipte bol çamurlu çizme tabanı var diyerek ama aramalarımızı kesmen aracımıza doğru yöneliyoruz. Aşağıya doğru inişe geçtiğimiz için biraz daha işimiz kolay anca artık takatlerimizin de son demlerinde olduğunun farkındayız. Aracımıza gelmeden önce son bir derenin içerisine giren Ali Osman Bey’i bende derenin sol yamacının orta yerinden takip ediyorum, çok derin olmamasına karşın hafif otluk bir yapısı olan derenin henüz yarısına kadar geldiğimizde bende derenin içerisine girmek istiyorum. Ali Osman Bey ise kendisinin sol yamacın üstüne çıkacağını söylüyor ve derenin içinden çapraz olarak yükselirken bende ıslak zeminden dolayı ayağımın kayıp düşmeme neden olmaması için yavaşça aşağıya doğru alçalıyorum. Daha 8-10 adım beni geçerek sol ilerime giden Ali Osman Beyin dere tabanından geldiği noktanın sağ tarafından gözüme bir hareketlilik takılıyor, kafamı tamamen sağa doğru çevirdiğimde ise bizden hızla uzaklaşmak ve derenin bize göre sağ yamacına doğru çıkmak üzere koşan tavşanın dere tabanını geçmeye çalıştığını görüyorum. İlk atışımda acele ediyorum ve sonucu manke olarak bana dönüyor, ikinci atışımda koşma düzeni bozulan tavşan kendisini toparlayarak yamaca tırmanmaya başlıyor ve peşi sıra iki manke’de uzak olmasına rağmen Ali Osman Bey’den geliyor ve tavşan yamacın üzerindeki ekili arazide kayboluyor.

İlk şoku atlatmamızın arkasından kesinlikle ikinci atışımda tavşanın saçma aldığını ve koşmasının bozulup sonradan kendisini toplayarak kaçmaya devam ettiğini söylüyorum. Ne yazık ki yaralı bir hayvanın gitmesine izin vermek biz avcılar için asla kabul edilemeyecek bir durum. Her attığımızı vuracağız diye bir kuralımız ve de iddiamız yok ama yaralı bir hayvanı arazide bırakmaya da içimiz elvermez en azından gittiği istikamete doğru gidip kontrol etmek avcılık etiği açısından zorunlu bir kaide. Tabii ki buda bize en az 2-3 tane daha geçilmesi gereken dere demek ama yapacak bir şey yok mutlaka yaralı tavşan aranacak. Son güçlerimizi de toplayarak elimizden geldiğince hızlı bir şekilde tavşanın gittiği istikamette 2 dere ve dikenliğe bakıyoruz. Ancak tavşanı bulamıyoruz.

Ali Osman Bey dönüşümüzü biraz daha aşağı kısımdan yapalım, yaralı tavşan kendisini aşağıya doğru verir diyerek beni uyarıyor ve tekrar aracımıza doğru ama 100 metre kadar aşağıya inerek yürüyoruz. Hafif bir eğime sahip birinci dereyi geçtikten sonra tavşana atış yaptığımız dere ile şu anda bulunduğum derenin arasında kalan küçük derenin sırtına çıktığımda sol yanının üzerine yatmış olan tavşanın vücudunun alt kısmındaki beyazlık görünüyor. Derin bir oh çekiyorum.

“Yaradan sevindirmek istediği kulunun önce merkebini kaybettirir sonrada tekrar buldururmuş” derler,bizimkisi de o hesap oldu anlaşılan. Hemen Ali Osman Beye seslenerek tavşanın burada yattığını söylüyorum. Tavşanın yanına geldiğimizde sıcaklığından yeni kaldığını anlıyoruz. Sevincimiz anlatılacak gibi değil birbirimizi tebrik ediyoruz, bana yaptığı yaralı tavşanın aşağıya yöneleceği ikazından dolayı kendisine buradan bir kez daha teşekkür ederim. Lütfen yanlış anlaşılmasın tabii ki tavşanın vurulmasına sevindik ama esas yaralı bir tavşanı arazide bırakmamak bizi sevindirip mutlu etti.

Aramızda çok az bir mesafe kalmış aracımıza giderken son bir dereden geçmemiz gerekli idi, derenin derin olmayan tabanından geçerek karşı yamacına çıktığımda nihayet aracımız da 30 metre kadar ilerimizde gözükmüştü. Bu harika bir duygu idi artık mola zamanı gelmiş ve nihayet kuru bir tabure üzerine oturarak dinlenebilecektik. Tavşanımızı bunca zorlu emeğe karşın avlamış, vuslata ermiştik. Araca yaklaştığımızdan dolayı tüfeklerin boşaltılma vakti geldi diye düşünürken o tanıdık yoğun kanat sesi avcıların tabiri ile “harlama” sesi ile irkiliyorum,10 metre kadar sol tarafımdan bir grup keklik güçlü kanat vuruşları ile havalanıyorlar ve bizden uzaklaşıyorlar. Biz bu arada ne mi yapıyoruz sadece arkalarından burnumuzu çekerek bakıyoruz. Daha önce ki yazılarımda da belirttiğim gibi kekli avı bu sezonda da bir önceki av döneminde olduğu gibi yasak. Neden yasak “keklik kene yiyor avcıda kekliği vurduğu için keneler artıyor.” Bu savınız bilimsel bir temele dayanıyor mu? hayır ama birisi öyle dedi bizde onun arkasından gidiyoruz. Peki kim bu birisi, bilmiyoruz. Ama benim elimde kekliğin kene yemediğine dair hatta ve hatta keklik,sülün,bıldırcın gibi yerde eşelenmek sureti ile beslenen kanatlıların kene popülasyonunu arttırdığına dair Erciyes ve Kafkas Üniversitelerinden iki tane değerli bilim adamımızın çalışmalarına ait beyanat ve makaleleri var ve üstelik bunlar bilimsel olma özelliklerine haizler. Ben bilim falan anlamam yasak diyorsak yasak. Eyvallah. Anlayacağınız kekliklere bakarak gözlerimize av yaptırıyoruz.

Terlemekten dolayı ıslanmış kıyafetlerimizi değiştirmenin ardından yapılan mangal keyfinin üzerine yudumladığımız çaylarımız üzerimizdeki yorgunluğu önemli ölçüde giderdi. Artık dönüşe geçme zamanı ancak yolumuzun üzerinde bolca dikenli ve otlu bir bölge var ki bizi bu güne kadar hiç boş göndermedi desek yeridir. Buraya uğrama kararımızla beraber toplanıyoruz.

Daha otluk arazinin ¼ lük kısmını dolaşmıştık ki Ali Osman bey’in burada seslenişi ile yönümü kendisine çevirerek cep telefonum ile kamera görüntüsü alabilmek için hazırlık yapmaya başlıyorum ve derken tavşan gergin bir yaydan fırlayan bir ok endamı ile hızla ileriye doğru sıçrıyor ve Ali Osman Bey tarafından yapılan tek atış sonrası yerde yatan tavşanın yanına gidiyoruz. Vuslat etti iki ve silahlarımızdaki fişekler av yeleklerimizdeki yerlerini alıyorlar. Çünkü av bitti. Tavşan avı için avcı başına avlanma limiti 1 adet. Aracımızla mesafemiz yaklaşık 200 metre tavşanı taşımak kolay, neşemizde yerinde ve en kısa yoldan aracın yanına geliyoruz.

Ali Osman Bey bana dönerek fotoğraf makinesi sende mi diyerek soruyor.Hayır bende değil en son tavşanı yeleğinin arkasına yerleştirirken elinizde gördüm diyorum. Anlaşılan makinemizi tavşanı poşetlerken orada unutmuşuz, iyi ki mesafe yakın. Ali Osman Bey makineyi almak için tekrar tavşanın vurulduğu yere giderken bir taraftan araca malzemeleri yerleştirip bir taraftan da Ali Osman Bey’i izlemeye çalışıyorum. Bir ara baktığımda bana eliyle önce yeri işaret ediyor sonrada bulunduğu yerin yukarısındaki ekili tarlayı gösteriyor. Mesaj alındı. Anlaşılan fotoğraf makinesini almaya giderken bir tavşan daha kalkmış.

Yorgun ancak çok keyif veren bir avın arkasından içilen sıcak kahve bize ayrı bir canlılık kazandırıyor. Şehrimize doğru gelirken her zaman ki gibi bu günkü av gününün kritiğini yapıyoruz ve kendimizle gurur duyuyoruz. Çok yorucu bir yürüyüşün ardından avladığımız tavşanı önce kaybetmemiz arkasından tekrar bulmamız, harlayan keklikler, ikinci tavşanı çok zahmet vermeden avlamış olmamız ve üçüncü tavşana atmayarak kurallara uymamız bize ayrı bir tat ve huzur veriyor.
Bütün av ve doğa severlere rast gelsin……

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
2 Yorum